bugün

çok özlediğin kişiye çok özlediğini söyleyememek

hayatın dramatik yanlarından biri...çok saçma değil mi? göğsünün içinde bir ateş durmadan yanıyor ve o ateş her yerine yayılıyor. günden güne kavuruyor seni. o vakit güneşler güneş değil, yıldızlar yıldız değil, çöpleri deviren kediler kedi değil sanki her şey duygularınla beraber boyut değiştirmiş. her şeyde bi anlamsızlık, asimetriklik. düşünsene seni kavuran şeye bi bardak soğuk su dökecek insana bunu söyleyemiyorsun. bu ateşle birlikte külllerinden her gün yeniden doğuyorsun. bu sevmek, bu özlemek ve bunu söyleyememek var ya feng huan (anka kuşu) dan başka bi şey değil. ama onlar sadece efsane. evet çok saçma. söyleyebilseydik topuğumuzun terlikten taşıp soğuk balkon fayansına değdiğindeki üşümeyi hissederdik mesela, söyleyebilseydik sigaranın tırnaklarımızın dibine işlemiş dumanını fark ederdik, mesela çekerdik şarjdan fişi kafamızı koyduğumuz gibi uyurduk, uyandığımızda delik çoraplarla dolu çekmeceyi hızlıca itmezdik, mesela metruk duvarların yosunlarını kirpiklerinden ibaret sanmazdık, hiçbir ara sokaktan nefret etmezdik karşılaşmadık diye, bi sonraki otobüsü beklemezdik seni daha fazla düşünelim kalabalıklardan uzak niyetiyle, bak iste hep bunlar senin yüzünden, söyleyebilseydik bu kadar çok özlemezdik...