bugün

hayatın dramatik yanlarından biri...çok saçma değil mi? göğsünün içinde bir ateş durmadan yanıyor ve o ateş her yerine yayılıyor. günden güne kavuruyor seni. o vakit güneşler güneş değil, yıldızlar yıldız değil, çöpleri deviren kediler kedi değil sanki her şey duygularınla beraber boyut değiştirmiş. her şeyde bi anlamsızlık, asimetriklik. düşünsene seni kavuran şeye bi bardak soğuk su dökecek insana bunu söyleyemiyorsun. bu ateşle birlikte külllerinden her gün yeniden doğuyorsun. bu sevmek, bu özlemek ve bunu söyleyememek var ya feng huan (anka kuşu) dan başka bi şey değil. ama onlar sadece efsane. evet çok saçma. söyleyebilseydik topuğumuzun terlikten taşıp soğuk balkon fayansına değdiğindeki üşümeyi hissederdik mesela, söyleyebilseydik sigaranın tırnaklarımızın dibine işlemiş dumanını fark ederdik, mesela çekerdik şarjdan fişi kafamızı koyduğumuz gibi uyurduk, uyandığımızda delik çoraplarla dolu çekmeceyi hızlıca itmezdik, mesela metruk duvarların yosunlarını kirpiklerinden ibaret sanmazdık, hiçbir ara sokaktan nefret etmezdik karşılaşmadık diye, bi sonraki otobüsü beklemezdik seni daha fazla düşünelim kalabalıklardan uzak niyetiyle, bak iste hep bunlar senin yüzünden, söyleyebilseydik bu kadar çok özlemezdik...
Çok zor olsada, alışmaya çalışıyosun, bu arada kac gündür düsünüyorum galiba bende cok özledim. Zaman geçsede insan unutamiyor.
(Sevgi anlaşmak değildir, nedensiz de sevilir.)
yaşam enerjisini harekete geçiren karmayı tamamlayamamakla eş değerdir. uzak doğu dinlerinde bir karma sistemi vardır. insanlar, karmalarını doldurana kadar yaşarlar, karmasını dolduranlar çekip giderler. evren lokalar halinde 7 kat altta 7 kat üstte olmak üzere toplam 14 kat, 4 yugadan olmak üzere 4 çağa bölünmüş, trimurti tanrı üçlemesiyle yönetilirler. bunlardan brahma; yaratma fonksiyonundan, şiva; sürdürme, vişnu; yok olmaktan mükellef tanrılardır. son derece gelişmiş ve iyi kurgulanmış bir kozmolojisi vardır bu dinlerin fakat benim için değişen bir şey yok. bir sürü tanrı, bir sürü nirvana, brahman, ramayana, mahabbarata ya da kozmoloji olsa ne yazar. karmam hep yarım yamalak. bir katmandan diğerine geçemiyorum. ya da ben buna inanmışım öyle gidiyorum. bir özlemek ki her şeyden koparmış beni, bir özlediğini söyleyememek ki saçlarını kazırken görmüşüm rüyamda. çakralara metafizik enerji biriktirmekten başka bir şey değil bunlar. aslolan, gözlerinin içine bakarak '' seni çok özledim'' derken yüzünde oluşan ifadeyi görmek, hissetmek sonra da payına düştüyse çekip gitmektir...
özlediğiniz kişi, özlememeniz gereken bir kişiyse maalesef kendinize saklıyorsunuz.
Sefil bir durumdur.
sen söyleme başkası söylesin sende öyle kenarda bak.Müstehaktır.
insanın içini yakıp kavuran hadisedir...
(bkz: eski sevgilinin evlenmesi)
Söylemeyin zaten sonra karşı taraf ego yapar.
Artık özlememeye başlaman gerektiğinin ilk siyallerinden biridir.
Doğru olanda bu zaten, içinize atın söylemeyin, sevdiğinizi de söylemeyin, hatta aç ve susuz kalırsanız onu da söylemeyin şuracıkta bir köşecikte ölün gitsin.
Söyledikten sonra bir şeyin değişmeyeceğinin farkında olup susmak.
Sikerim özlemeyi de sevmeyi de hepsi yalan en gerçek kadar.
''bazen öyle özlenir ki insan... özleyen bilse yokluğundan utanır.'' *
O zaman çok ozlenmemesi gereken biridir. Ozlemeye gerek yoktur.
Sana düşmanın gibi tavır takinip öyle davraniyorsa çok daha fazla koyan olaydır. Konuşsan soylesen kaç yazar sadece kulağı duyduktan sonra.
(bkz: ölüyorum anlasana)
tam tersi. direk söylerim. bunda utanılacak çekinelecek bişi yok.
Bazen söylememek gerekiyor. Söyleyince daha çok üzülüyor insan. Faydası olmuyor.
Ozlersin ozlemekten cigerin cikar ama soylemezsin. Ya da soylemek istemezsin. Cunku karsindakine o guzel kelimeyi soylerken, o da sana o cirkin sozleriyle umursamama tavrını ortaya koyacaktir. Ozlemek kotu sey. Özleyipte soyleyememek daha kotu. Yakalim sigaralari.
Sevdiğinizi sevdiğinize, özlediğinizi özlediğinize söyleyin. Hayat bunları saklamak için kısa, söyleyin daa ne olucuh.

Ulan bir ciddileşemiyorum böyle mevzularda. *
Söylerse lafının Havada kalacağını düşündüğü için söyleyememiş de olabilir.
Bazen haketmiyordur,bazen söyleyebilmen için duvarları aşman gerekir, bazende duymaması gerekiyordur.
kalp ağrısı yapar insanda, göz pınarlarını kurutur.

ah ben sana nasıl söyleyeyim deliler gibi özlediğimi, geceleri gözüme uyku girmediğini, bana seni hatırlatan ne varsa yapmaya başladığımı, yağmurda ıslandığımız gün evime geldiğinde kurulanman için verdiğim havluya sinen kokun hiç gitmesin diye kullanmadan her gün kokladığımı... seni çok çok özlüyorum yanındayken bile hemde...
Gotu başi ayri oynar diye soyleyemiyoruz.