19 mart 2016 istanbul izlenimleri

yıllarca kaldığım istanbul’dan 6 ay önce ayrıldım. anadolu’ya daha az trafik, daha iyi konuma transfer oldum.

dün itibarıyla sırf cv’mde 1 satır daha olsun, bir dahaki işimde %10 daha fazla kazanayım diye smmm sınavına girmek için istanbul’a geldim.

bomba ihbarlarından gözüm korkmuştu. nevruzun yaklaşıyor olması ve bomba ihbarları nedeniyle eşimi haftasonu dışarı çıkmaması için tembihledim. yetmedi izmir’deki annem ve mersin’deki kardeşimi de aradım. istanbul’da evinde kaldığım arkadaşlarım cumartesi ve pazar günü ev satın almak için dolaşacaklardı. gitmemeleri için cuma akşamından ikna ettim.

cumartesi sabah erkenden kalkıp ders çalışmaya devam ettim. vergi sınavı öğle sonu 14.30 da göztepe kampüsteydi. bu aralar tedirgin olan ve bir elinde telefonla dolaşan eşim aradı.

- “istiklal’de canlı bomba patlamış” dedi.

tüm konsantrasyon bitti. hemen tv’ler açıldı. telefon ele alındı. “yayın yasağı gelmeden” bilgi alınmaya çalışıldı.

1 saat kadar bakındıktan sonra canım o kadar sıkıldı ki haberleri izleyemez oldum. salondan kaçmak için odaya geçtim “çalışmam gereken bir-iki konu daha var diyerek”. arkadaşım ve eşi şaşkınlıkla yüzüme baktılar.
“oğlum manyak mısın? dünden beri sen söylüyordun bak oldu. boş ver sınavı. sonra girersin sanki bu mesleği mi yapacaksın? acelen ne? canından değerli mi?” vs. bir sürü dil döktüler.

aptallara yakışır bir kendini bilmezlikle “bana bir şey olmaz yaa” dedim. arkadaşlarımı mı yatıştırıyordum kendi mi bilmiyorum.

kitap, kalem, hesap makinesi, otobüste- metrobüste, sınava son dakika kalana kadar sırada okurum diye eşimin internetten bulduğu notlar vs elde taşımamak için spor bir çanta ile evden çıktım.

arkadaşımın evi akmerkez’in orada avm’ler patlatılabiilr diye mümkün olduğunca avm’ye uzak durarak beni metrobüse götürecek otobüs durağına geçtim. eşimin “taksiyle git” ısrarlarına rağmen bütçemi düşünüp vazgeçtim. otobüsler daha riskli diye düşünmeme rağmen otobüse gidiyor olmam ve parası olmayanın kolay ölüyor olması ironik geldi.

sokağa çıktığım andan itibaren enteresan bir şekilde yoldan geçen sırt çantalı tipleri ararken buldum kendimi. bazı insanların da benim elimdeki çantadan tedirgin olduklarını gördüm.

zincirlikuyu metrobüse korkarak gittim. zira kalabalık olduğu için hedef olduğunu düşünüyordum. söğütlüçeşme yönüne geçmek için köprüden geçerken polislerin fazlalığı ve uzun namlulu silahlarda ellerinin tetikte olması dikkatimi çekti. bir kısmının diğer elinde telefon twitter/web’de haberlere bakıyordu. ne yazık ki her zaman olduğu gibi “dünya sikime minare götüme” kıvamında candy crush oynayanları da gördüm.

sınav notlarını okuma telaşından olsa gerek metrobüs bekleyen insanların azlığı dikkatimi fazla çekmedi. kolayca oturacak yer buldum. sınava marmara üniversitesinin göztepe kampüsüne geldiğimde kampüsün karşısındaki cafe’nin boş olduğunu görünce bir refleksle yer buldum diye sevindim. sonra kendime geldim “lan nolur nolmaz dışarda durma kampüse gir” dedim kendi kendime.

kampüse girerken iyi kötü çantaları arıyorlardı. kampüse girdikten sonra “sağ salim vardım” diye eşimi, annemi kardeşimi, arkadaşımı aradım.
3 kezdir sınava giriyordum bu kadar tenha olduğunu görmemiştim. sadece ben korkmuyordum benim gibi korkanların bir kısmı sınava bile gelmemiş evinden çıkmamıştı.

sınava girip çıktım. sınav çıkışı yurt dışından gelen bir arkadaşımla sözleşmiştik. yemek yeyip öyle ayrılalım dedik ama dışarıda oturmaktan tırstığımızdan onun göztepe’de kaldığı otele gittik orada yemek yedik arada haberlere baktık. “nolacak bu ülkenin hali” konuşmaları yaptık.

otel ile söğütlüçeşme metrobüs arası yürüyerek 5 dk. buna rağmen arkadaşım da otelin güvenliği de “taksi çağıralım nolur nolmaz” diye ısrar ettiler. gerek yok dedim yürüdüm.

yürürken insanların yüzlerine bakıyordum “haplanmış olan var mı? kendini patlatacak olan var mı?” diye lie to me’deki cal lightman dayı formatında gözlemledim. tabi bir kanaate varamadım kuruntularımı büyüttüm sadece. metrobüs söğütlüçeşme – zincirlikuyu güzergahını aynen izledim ama otobüse gitmeye tırstım. metroyla levent oradan boğaziçi metro-nispetiye durağına gittim. bunu yaparken zincirlikuyu metrobüs durağına teğet geçmek tedirgin etti. doğru karar verip vermediğimden emin olamadım.

leventten nispetiye yönüne giden birkaç kişiden biriydim. bu kadar boş olması ürküttü. nispetiye’ye vardığımda önden bir kız merdivenlere çıkıyordu. arkasını dönüp baktı elimde çanta beni gördüğünde daha hızlı çıkmaya başladı.
yine otobüs duraklarından uzak durmaya çalışarak arkadaşın apartmanına gittim. apartmandan girdim eşimi, annemi, kardeşimi aradım. “sağ salim vardım”…
***
birkaç ay önce aklımızın ucundan geçmeyen;
- nerden gidersek patlama riskimiz az olur?
- hangi ulaşım araçları daha az kalabalıktır / hedef olma olasılığı daha düşüktür
- elleri çantalı tipler bomba mı taşıyordur?
- bir yere gittiğinde "sağ salim vardım" diye aramak...

artık hayatımızın parçası…

son söz: “bomba patladıysa akp mi suçlu?” diyen ak kardeşim.
sürekli kendini numaradan yere atan futbolcuya her maç penaltı veren bir hakem olsa ne düşünürdün?

ya da işe aldığın güvenlik 6 ayda 4. kez soyguna sebebiyet verse ne yapardın?
işverenin daha çok para kazanmak için gerekli güvenlik önlemlerini almayarak seni çalıştırdığında ne hissederdin?

bankaya aldığın gişeci sürekli kasa açığı verse sorumlu amir olarak ne yapardın?

döviz büfesine gişeci diye aldığın elemana sürekli sahte para kitleseler ne yapardın?

pazardan sürekli çürük sebze-meyve alan çalışanını yanında çalıştırır mıydın?

işte bu nedenlerle;
eğer engellemeyecek kadar basiretsizse istifa etmeleri gerek / etmiyorsa bizim göndermemiz gerek
eğer engelleyebilecek güçteler ama göz yumuyorlarsa ya da kendileri de işin içindelerse tünelin sonu “başkanlık sistemine” çıktığı için el altından destekliyorlarsa vatana ihanetten yargılanmaları gerek.

“bizzzz biliriz biiizzzzz” diye böğüren zat. bildiğin yanıldığına yetmiyor…
allah belanı versin.