bugün

toparlanin gitmiyoruz

ismet özelin üç bölüm halinde yayımlanmış kitabı. elbette aynı isimli konferansından derlenmiştir.

toparlanın gitmiyoruz 1
bir gün, bir yerlede bir yazı okursunuz... önce şöyle bir doğrulursunuz. sonra okuduğunuz yazı sizi giderek sarmaya başlar. çünkü her zaman okumaya alıştığınız şekilde, inanılmaz taklalar atarak ve de illa ki edebi olma peşinde koşmaya soyunmamıştır. zor bulacağınız kadar sizden, insana dairdir. onun yazdıkları karşısında, 'aman ya, ne diyor bu! ' demek külfetine, rahatsızlığına, zorlamasına girmezsiniz. yağ gibi kayar gider. çokça anlarsınız okuduğunuzu, hepsini de neredeyse aynın öylece algılamışsınızdır zaten... işin sırrı, onun yazdığını o şekilde koymak sizin aklınıza hiç gelmemiştir, ama gönlünüzde onun anlattığı anlamın ve lezzetin tarifi çoktan yerini almıştır... bir kitap alır, ve yazarının kendi içinize dokunduğunu anladığınızda öyle bir kalırsınız önce... okurken bir yazı bir diğerini kovalar. akıl bulursunuz ve ironi, sonra burun direğinizi sızlatan duygunuza dokunur ve en sonunda da gevrek bir kahkaha attırır. okur, okur, okursunuz. size basit gelir. döner bir daha okursunuz. hayatın basitlik anahtarını bulmuş olursunuz. o kadar basittir ki, vurulursunuz... bitişik odanızda uyuyan çocuğunuzun yüzünü, saçlarını öpmeye gider; yanınızda eşiniz, sevgiliniz varsa ona sarılır; ne saçmalıklarla neleri kaçırıp neleri çok önemsediğinizi düşünürken, içinizde bir yerlerde unuttuğunuz o taze duyguya tekrar rastlar, ona dokunursunuz... bu duyguları yaşatacak ve keyifle okunacak bir kitap arıyorsanız, o kitap şu anda elinizde...
toparlanın gitmiyoruz 2

kültür, insanoğlunun hiçbir soru sormadan, dolayısıyla cevap yerine geçecek hiçbir şeyle karşılaşmadan ömrünü tüketmesini mümkün kıldığı için kültürdür. kültür kendilik bilgisinden mahrum kalanları, yaşadıklarının sahici olduğu hususunda avutur. avuntu zoon politikon'u hayatta tutmaya yarayan, giderek onun hayata tutunmasını sağlayan bir besin yerine geçer. biz insanlar uzlaşarak avunuruz. bütün yapıp ettiklerimiz toplum ilişkilerinin devamına hizmet eden uzlaşmanın gereğini yerine getirmekten ibaretse, ömrümüz uykuda geçiyordur. uzlaşmaların neyin hatırına yapıldığından habersizsek, henüz uyanmamışızdır. uyanışın kültür karşısında gösterilen bir itaatsizlik olduğu söylenebilir; ama bu, ancak kültürün kazandırdıklarını ihmal etmeyenlerin gösterebildiği bir itaatsizliktir. uyanış dediğimiz şey, kendi varlığını, kendinin var olduğunu, ortamı ve çevresi tarafından var kabul edilme şartlarını hiçe sayacak bir biçimde kavramak suretiyle gerçekleşir. uyanış, uyandırılış değildir. kendi uyanışımızdan başka bir uyanışa şahit olamayacağımız için, uyanış ödünç alınamaz.

uyanış (gelin şuna; varoluşsal uyanış diyelim) adam olmaya varan merdivenin ilk basamağıdır. adam olmak nedir? bu soruyu kim sorduysa felsefe ders kitaplarında görünen anlamıyla maddeciliği (materyalizmi) reddetmiş olur. var mı sende adamlık? adamlık hem izahtan vareste, hem de varlığı duyular âleminin ötesinde bulunan bir şeydir. nasıl var kabul edilmekle var olunmuyorsa, adamlığın adamdan sayılmakla elde edilemeyeceği kolayca söylenebilir. varoluşsal bir uyanışı idrak etmek adam olmak için gerek şarttır; ama yeter şart değildir. uyanan her kimsenin adam olduğundan, olacağından aslâ emin değiliz. bu durum günlük hayatımızı allak bullak eder. tam olarak ne kendimize, ne başkasına güveniriz. yani her seferinde kendimizi de, muhatabımızı da yoklamadan yaşayamaz hâle geliriz. adam olunduysa, madde âleminde bilinen üstünlüklerle bağdaşmayan bir üstünlüğün elde bulundurulduğu bir safhaya geçilmiş demektir. lâfta bu böyledir; ama tarih boyunca hiç kimse madde âlemindeki üstünlükleri tepip de bir yaşama yolu bulabilmiş değildir. adam yerine konmayı bir “status” kabul etmekten geri durmuş kim var? babası oğluna hitaben sana vali olamayacağını değil; adam olamayacağını söyledim, dediyse, bununla sadece bir edepsizliği, saygısızlığı vurgulamadığını biliriz. biliriz de adamlığı nezakete, zarafete indirgemek hilesine başvurmadan yaşayamayız.

anlamın ve anlamanın yüksek basamaklarına çıkıldığında bize özde neyin bulunduğunu, özü nelerin teşkil ettiğini açıklayan olgular değildir. özde ne olduğunu ancak uyanışı tadanlar tadabilir. bu yüzdendir ki, kimin gerçekten kim olduğu, sözün gerçekte neyi dile getirdiği kültürden bağımsız başlıbaşına meselelerdir. bu meselelerin hayatımızdaki yerini uyanmış kişiler kendi aralarında tartışır.

bu tartışmanın türklerin ayakları altında kalan zemini 27 mayıs 1960 sabahı kayganlaştırıldı. yarım asra yaklaşıyor ki kayganlığın zilletini yaşıyor türkler.
güncel Önemli Başlıklar