bugün

uygarlığın huzursuzluğu

Uygarlığın huzursuzluğu [tam çevirisi Uygarlıtaki rahatsızlık] Freud tarafından 1930 yılında yayımlanan yazısının adıdır. Eser, 1921 tarihli "Metapsikoloji ve Ben Çözümlemesi" yanında, Freud'un en şümüllü kültür incelemesidir; 20. yüzyılın en etkili kültür eleştirilerinden birini oluşturur. Konu Kültür ve içgüdüsel dürtüler [Triebregungen] arasındaki çatışmayı konu alır. Kültür daime daha büyük toplumsal bir birliği inşa etmeye çalışır. Bu şekilde, Kültür acıların kaynağıdır; onun gelişimi git gide büyüyen bir huzursuzluğu beraberinde getirir.

inceleme 1927 tarihli Freud'un "bir Yanılsama'nın Geleceği"[Die Zukunft einer Illusion ] isimli yazısına bir ek ile başlar. Freud Baba özlemine ilişkin [Vatersehnsucht] orada geliştirdiği tezleri dinin temeli olarak sağlamlaştırmıştır. Romain Rolland buna karşı dinin kaynağının "Okyanus Hissi"ni [ozeanische Gefühl] olduğunu ifade ederek itiraz etmiştir. Freud bu hissi ben ve dış dünya arasındaki sınır olmaksızın Birincil Narsizm olarak yeniden ortaya koymuş ve bu narsizmin din ile ilişki içinde gelişip ortaya çıkabileceğini kabul etmiştir. Onun dine verdiği anlam kati surette sekülerdir.

Akabinde Freud inceleme konusu olarak Kültür ve huzursuzluk [Unbehagen], yani (hazsızlık/unlust, acı ve/ya mutsuzluk) arasındaki ilişkiye geçer. Freud "unlust"un[acı, hassızlık]çeşitli kaynaklarının tartışması ile başlar. Yaşamın amacı haz ilkesi aracılığı ile hazın artırılmasına yönelik arayışı olarak ortaya konmuştur. Bu ilke genellikle gerçekleştirilebilir değildir; dış dünya, sosyal ilişkiler ve beden mutsuzluğun kaynağıdır. Haz ilkesi bu nedenle gerçeklik ilkesi aracılığı ile "Unlust"un kaynağını etkilemek suretiyle "Unlust"un artırılmasına yönelik bir arayış ile ikame edilir. Fakat bu şekilde bir sınırlama ile karşılaşır.

mutsuzluğun önemli bir kaynağı ise Kültürdür. Kültür insanı "hayvan"dan farklı kılar ve onun iki amacı vardır; Doğaya hükmetmek ve insan ilişkilerinin düzenlemektir. Kültür dürtü tatmininin yadsınması üzerine inşa edilmiştir. Bununla Uygarlığa karşı düşmanlığının yarattığı bireysel özgürlüğe karşıt bir şey anlaşılır.

ilk bakışta Uygarlığın temelinin iş bölümü yanında sevgi ve dürtü tatmini olduğunu farklı bir bakış ile dile getirir. Sevgi/Aşk ailenin kurulmasını tarihsel olarak sağlamış, sadece bunu seksüel bir biçimde [Erkek ve Kadın arasındaki ilişki] yapmamış, aynı zamanda "amacı ketleyen"[ zielgehemmten] sevgi/şefkat biçiminde [Anne ve çocuk arasındaki ilişki] gerçekleştirmiştir.

Aşk ve uygarlık arasında daima bir karşıtlık/çatışma vardır. Aile uygarlığın amaçlarına, daima daha büyük toplumsal bir birliğin inşasına karşı koyar. Uygarlık cinsel yaşamın güçlü sınırlamalar ile boyunduruk altına alır, böylece uygar insanın cinselliği ciddi bir biçimde zarar görür. Uygarlık cinsel dürtülerin, libidonun enerjisi üzerinde temellenir. Böylece Libido baskın bir biçimde "amaç-ketleyen" bir forma, daha büyük toplumsal bir birliği (özdeşleşme yolu ile) meydana getirmek için dönüşür.

Libidonun bu çeşit bir dönüşümü genellikle cinsel yaşamın pahasına gerçekleşir ve cinsel tatminin yadsınması Nevrozu da beraberinde getirir. Neden uygarlık amaç ketleyen cinsel dürtülere tabidir? Böylece başka bir dürtüyü bastırmak için: agresyona bir eğilim meydana gelir. Uygar insan bir parça mutluluk olanağını bir parça güvenlikle değiş tokuş etmiştir.

Freud insanın iki temel dürtü, Eros ve ölüm itkisi ile donanmış olduğunu kabul etmiştir. Eros, Narsizm ve nesne sevgisi [Objektliebe] olmak üzere iki, Ölüm itkisinin iki biçimde ortaya çıktığı gibi o da iki biçimde ortaya çıkar. ilkin Öz-yıkıma yönelik eğilim, dışa yönelik yıkıcılık aracılığı ile agresyon ve yıkıma yol açar. Agresyon uygarlık tarafından tek biçimli olarak bastırılmaz. Bastırılmış agresyonun bir parçası uygarlık için önemli ruhsal bir boyutu meydana getirebilmesi için dönüştürülmelidir. Suçbilinci, otorite ile özdeşleşme aracılığı ile, dışsal bir otorite ile olan agresif bir ilişkinin içselleştirilmesi aracılığı ile ortaya çıkar.

Bu özdeşleşme "Ego" üzerinde süpergeonun farklılaşmasını beraberinde getirir ve Vicdan Ego'ya karşı Süperego'nun agresyonu üzerine dayanır. Suç-bilinci dikkate değer biçimde bilinçdışıdır; O ceza ihtiyacı[Strafbedürfnis] olarak kendini dışa vurur. Onun tarihsel kökeni ilk/kökensel babanın ilksel sürü/güruhdaki çocuklarca öldürülmesi ile oluşan suçluluk bilinci ve böylece nihai olarak baba ile olan ilişkisinde, Eros ve ölüm itkisinin belirsizliğinde kökenini bulur.

Bununla Freud incelemenin temel tezine gelir; Uygarlığın gelişimi için ödenen bedel büyüyen bir suçluluk hissi ile gitgide daha çok biçimde mutluluğun yitirilmesidir. Makale Etik ve nevroz arasındaki ilişki üzerine bir gözlem ile sonuçlanır. Uygarlıklar, bireyler gibi, süperego'ya sahiplerdir. Uygarlığın süperegosu [Das Kultur-Über-Ich] insanların birbirleri olan ilişkilerine ilişkin talepte bulunur; Bu talepler-Etikte özetlenen-dürtülerin hakimiyet altına alınmasını talep eder ve bir ölçüde bunun insanlar için nasıl olanaklı bir şey olmadığını gösterir. Belki de bir kültür bu nedenle hep birlikte Nevrotik olmuştur. Bu nasıl tedavi edilebilir? Freud bu soruyu açık bırakmıştır.

insan yaşamının amacı gerçekte, Haz ve bu anlamda mutluluğa yönelik bir arayıştan ibarettir; Yaşamın anlamı ayrıca Haz ilkesi aracılığı ile koyutlanır.

Bu program genel itibari ile pratik bir program değildir; "amacın, insanın mutlu olabilmesi için, yaratım planı içinde içerildiği söylenebilir". Freud şöyle der; "Bize haz ilkesini empoze eden Program, mutlu bir program olacak, tatmin edilmeyecek, fakat insana bir dereceye kadar tatmine ilişkin anlayış sağlayan çabalardan vazgeçmesine izin vermeyecektir.

Izdırap olanağının baskısı altında, acıdan kaçınarak hazzı artırmaya yönelik çaba haz ilkesinin doyuma ulaşmış gerçeklik ilkesi ile ikame edilir. Çünkü ızdırabın üç kaynağı ardır; organizmanın kendisi, dış dünyadaki gerçeklik ve sosyal ilişkilerdır; ızdırabı hafifletmenin üç yolu vadır;

-organizmanın kendisinin etkilenmesi yolu ile
-dış gerçekliğin yeniden biçimlendirilmesi (umgestalten)
-Sosyal ilişkilerin erotize edilmesi-aşkın kendini ortaya koyma biçimlerinden biri[Erscheinungsform], cinsel aşk, karşı konulmaz bir haz duygusuna ilişkin deneyimi sağlamıştır ve böylece bizim mutluluğa ilişkin çabamızın örneğini vermiştir.

Tüm bu olanaklar genellikle sınırlanmıştır; ne hazzın elde edilmesi yoluyla ne de hazzın hafifletilmesi yolu ile biz tüm, bu arzu ettiklerimize ulaşabiliriz. Organizmanın ekstazik bir durum ile [Rauschmittel] etkilenmesi, itkilerin yok edilmesi/öldürülmesi, itkilerin kontrol altına alınması, illüzyonlar ile temsili doyumu, mutluluk olanakların zayıflaması ile eşlik edilir ve bu gerçek bir umutsuzluğu/zayıflık/kötülüğü unutturmak için yeterince güçlü değildir.

Dışsal gerçekliğe karşı umutsuz bir biçimde öfkelenen deliliğin kurbanı olur. Fakat bizden biri herhangi bir noktada paranoidler gibi davranabileceği, bir ideal aracılığı ile dünyanın nahoş tarafları düzeltileceği ve bu hezeyanların gerçekliğin içine girdiği de iddia edilebilir. Sevgiye ilişkin bir mutluluk üzerine kurulu bir yaşam tekniği ötekileri bağımlı kılar ve bu nedenle aynı zamanda acıların da kaynağıdır. Din mutluluğun elde edilmesi ve gerçekliğin biçiminin bozulması vasıtasıyla acıdan korunma arayışındadır; o bir Massenwahn'dır [kitlesel bir histeridir]. O bireyi nevrozdan, ruhsal bir infantilizm pahasına korur.

Kültür ve bireyin özgürlüğü birbirlerine karşıttır. Kültürün mutsuzluğun kaynağı olduğu ve kültürden feragat edersek daha mutlu olabileceğimizi iddia etmektedir. Bu kültür düşmanlığının nedeni, kültür tarafından empoze edildiği gibi, insanların itkilerden feragat etmesinin dayanılmazlığına ve nevroza yol açtığına ilişkin keşiftir, ki bu nevroz kültür insanının yetisi dahilinde olan bir tutam mutluluğun dibini oyar. Bir öteki neden ise bilimin ilerlemesi ve tekniğin bizi mutsuzlaştırdığına ilişkin deneyimdir. Peki Kültür nedir? Kültür bizi hayvansallığımızdan farklılaştıran kurumlardan ibarettir. Bu kurumların iki fonksiyonu vardır; bunlardan birisi doğanın korunmasına hizmet eder ve insanların birbirleri ile olan ilişkilerini düzenler.

Kültürün alamet-i farikası:
-Bilim ve tekniktir-insan bir çeşit protezli tanrı olmuştur [Prothesengott]
-Güzellik, Temizlik ve Düzendir
-Daha yüksek psişik aktivitelerden ortaya çıkan başarılar; Bilim, sanat, din, Felsefe, ideallere ilişkin bir eğitim
-Sosyal ilişkilerin özellikle hukuk aracılığı ile düzenlenmesi böylece, bir kaç kişinin iktiarının toplumun iktidarı ile ikame edilmesidir.

Bireysel özgürlük buna karşın kültürel bir kazanım değildir. insanların bazı etkiler aracılığı ile kendi doğasının bir termite dönüştürülmesi ve kitlelerin arzularına karşı bireysel özgürlüğe ilişkin iddiaları daima savunması pek Freud'un olası gördüğü bir şey değildir.

insanlığın mücadelelerinin büyük bir kısmı, yararlı olan bir şeye, yani bu bireysel ve kültürel "Massenansprüchen" arasındaki mutluluk getiren bir dengeyi bulmaya ilişkindir", Kültürün belli bir biçimlenmesi vasıtasıyla bu dengenin ulaşılabilir olup olmadığı ya da çatışmanın uzlaşılabilir olup olmadığı kadere ilişkin bir problemdir. Kültürün gelişimi aracılığıyla insani eğilimler değişip dönüşmüştür; bu süreç bireyin libido gelişimine benzer. En önemli itkilere ilişkin yazgılar [Triebschicksale](itkinin belli özelliklerinin insanın kaderi olduğu];

-Belirli karakter özelliklerinin gelişimi, örneğin anal karakter biçiminde
-içgüdüsel amaçların [Triebziele] yüceltilmesi
-ve itkilerin tatmin edilmeyişi, "sosyal ilişkilerin hakim olduğu ve kültür düşmanlığına götüren bir "Kulturversagung" ["Kültürel Yadsıma"-Kültürün neden olduğu ve itkilerden vazgeçme durumu-uygarlığın yapısı itkilerden feragat etme bir vazgeçiş ve tatmin edilmeyişi üzerine dayalıdır]

Kültürün gelişiminin başlangıcında insanın dik yürümesi [aufrechte Gang] bulunmaktadır; bu dik yürüme "organik bir bastırma"yla, koklama duyusuna ait bir erotizmin bastırılmasını, yüzün çekiciliğinin hakim olmasını, genitallerin görünür olmasını da beraberinde getirmiştir.

Bu seksüel bir uyarılmanın[Sexualerregung] da devam etmesini olanaklı kılmıştır ve erkeğe cinsel nesnenini yanında tutma güdüsünü vermiştir. Bundan hareketle, tiranik bir babanın emri altında ilksel bir horda ortaya çıkmıştır. Bu tiranik baba tüm kadınları kendi için saklamış; Freud 1912/13 yılında Geliştirmiş olduğu Totem ve Tabu'daki tezine geri dönmüştür. Baba tarafından dışlanmış/toplum dışına itilmiş çocuklar birlikte bir karar almış ve babalarını katletmişlerdir. Bu öldürme eyleminden pişman olduklarından öldükten sonra babaya itaatin bir aktında tekrar canlandırılır, böylece ilk tabu kuralları ve yasa ortaya çıkmıştır.

Kültür bir toplumda büyük miktarda insanın kalıp yaşayabilmesini sağlamıştır. Toplumsal yaşamın bu genişlemesinin iki temeli vardır; Bir yandan zorunlu emek [Zwang zur Arbeit] üzerine, yani ihtiyaç, zorunluluk [Ananke] üzerine dayanır. Toplumun temeli aynı zamanda Freud tarafından "Sevginin gücü" dür ve Freud tarafından "Eros" olarak adlandırılmıştır. Sevgi bir medeniyetin temelini iki biçimde inşa eder, Erkek ve kadın arasındaki ilişkideki direk cinsel tatminle cinsel bir aşk biçiminde ve "amacı ketlenmiş aşk" [zielgehemmt] formunda[ anne ve çocuk arasındaki ilişkide şefkat olarak]

Fakat, Aşk ve Uygarlık arasında sadece temel bir ilişki yoktur, aynı zamanda bir çatışma da vardır. Uygarlık daima daha büyük bir birliği inşa etmeye çalışır, fakat aile bireyi özgür bırakmaz; bu nedenle Kadınlar erkeklerin hükmü altında olan ailenin ve cinsel yaşamın hizmetine girerler. Bu nedenle, uygarlık emeğini bir diğerine bağımlı kılan nüfusun bir katmanın ya da bir kabile gibi davranır.

Ne var ki, biz olası bir biçimde sadece kültürden vazgeçmeyiz, aynı zamanda cinsel işlevin kendisinin özünde varolan tam bir doyumdan [volle Befriedigung] da vazgeçeriz. Koku duyusunun değerinin düşmesi ile, tüm cinsellik, salt anal erotik olan değil, baskılanmanın kurbanı olma tehtidi altındadır; böylece o zamandan beri cinsel işlevi gerçekten temellendirilmemiş muhalefet ile birlikte gitmekte ve ona eşlik etmektedir; tam bir doyum engillenmiş ve cinsel amaçlı olarak yüceltme ve libidonun ertelenmesi ile bastırılmıştır.

Freud amacı/hedefi ketlenmiş libido aracılığı ile agresyonun bastırılmasından bahseder. Kültürün cinsel itkilere karşı olmasını, kültürün daha büyük toplumsal bir birlik inşa etmesi ve bunun işbölümü vasıtasıyla karşılıklı bir bağımlılık ile tatmin edilebileceği üzerine dayanır.

Uygarlık bunun dışında toplumun üyeleri arasında özdeşleştirme aracılığı ile libidinal bağların meydana getirilmesini sağlar. Uygarlık toplumu meydana getirmek için libidiyo, yani cinsel enerjiyi, amacı ketlenmiş libido biçimine dönüştürür [zielgehemmten Libido].

Bu çeşit bir dönüştürme kaçınılmaz olarak dolaysız seksüel bir libido pahasına gerçekleşir ve cinsel vazgeçiş belli bir derecede nevroza yol açar. O halde neden toplumun meydana getirilmesinin kültür için dışsal bir zorunluluk üzerine dayanması yeterli değildir? Neden Toplumu oluşturan bireyler amacı ketlenmiş bir libido aracılığı ile birbirlerine bağlanmayı denerler? Bunun nedeni "Aggressionstrieb" adı verilen "şiddet itkisi"dir.

Bu itki şu yasaya refer eder; komşunu kendini sevdiğin gibi sevmelisin. Fakat bu şiddete ilişkin insani eğilimlere karşı oluşturulmuş bir tepki oluşumudur [Reaktionsbildung].

ilkel düşmanlık şu sonucu beraberinde getirmiştir: uygar toplum biteviye yok olma tehdidi ile karşı karşıyadır. Ve bunun nedeni, sadece iş bölümü aracılığı ile toplumu bir arada tutmanın yeterli olmamasıdır. Kültür şiddet eğilimine karşı güç kullanmalıdır, ki bu mantıksal bir "ilgi"den daha güçlüdür ve bu güç zorlantılı bir tutkudur. Bununla birlikte bu kültürel çaba [Kulturbestrebung] şimdiye kadar böyle bir noktaya ulaşamamıştır. Komünistler doğa insanının iyinin peşinde olduğunu ve özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasıyla düşmanlığın da ortadan kalkacağına inanmaktadırlar. Bu da bir illüzyondur ve özel mülkiyet sadece şiddete hizmet eden bir çok araçtan biridir.

Uygarlığın huzursuzluğu ayrıca sadece cinsellikten bir feragate değil aynı zamanda insanın şiddet eğiliminden de [Aggressionsneigung] vazgeçişine dayalıdır. Buna karşılık kazandığı ise güvenliktir.

insan bizim ihtiyaçlarımızı daha iyi tatmin eden kültürün bu tarz değişimlerinin kabul edeceğinin beklentisi içinde olabilir. Fakat insan kültürün özüne bağlanmış olan dürtülerin sınırlanmasının varolduğunu ve buna ilişkin hiçbir reform denemesinden vazgeçmeyeceği fikri ile aşina olmalıdır. Freud Uygarlıktaki Huzursulukları iki temel dürtünün birbirinden ayrılması aracılığı ile açıklar, itki Teorisine eklediği ve 1920 yılında "Jenseits des Lustprinzips"[Haz ilkesinin Ötesinde] isimli kitabında ortaya koyduğu Eros ve Ölüm içgüdüsüdür.

Her iki itki de Freud'a göre tek hücreli canlılardan başlayarak tüm canlılarda etkin bir biçimde bulunur; Onların çatışması canlıları birbirinden ayıran, onları farklı kılan fenomennleri meydana getirmiştir. Bütün olarak bakıldığında her iki itkinin de "konservativ" olduğu yani değişime karşı mukavemet göstermeleri onların ortak özelliğidir; her ikisi de daha önceki bir durumların yeniden restore edilmesine yani daha önceki bir duruma geri dönmeye yöneltir ve yineleme zorlantısı [Wiederholungszwangs] fenomenini insanda bundan hareketle açıklanır.

Yaşam itkisi olarak da adlandırılan Eros, canlı maddenın korunmasını ve daha büyük bir birliğe doğru birleşmesini hedefler.Onun enerjisine "Libido" adı verilir. Ölüm itkisi daha büyük bir bütünde çözülme ve inorganik bir duruma geri dönme dürtüsüne bağlıdır ve bunu içerir. Eros iki biçimde ortaya çıkar, narsizm ve nesne sevgisi olmak üzere ve Ölüm itkisinin içsel olarak kendini yok etme eğilimine dışsal olarak şiddet eğilimine yöneltilmiş olarak iki kaynağı vardır.

Her iki temel güdüde içe doğru yönelmiş bir eğilim temel olarak bulunmaktadır; nesne libidosu nesneye saptırılmış yani yönü nesneye doğru çevrilmiş ben libidosudur ve yıkım kendini yok etme eğiliminin nesne üzerine yönlendirilmesi üzerine dayanır.

Eros ve Ölüm itkisi asla birbirinden ayırılmış bir biçimde ortaya çıkmaz, onlar daima birbirleri ile kaynaşmış/bitişik haldedirler. Mazoşizm ve Sadizm ölüm itkisinin birbiri ile karışmış bir biçimde dışa vurumlarıdır. Masoşizm meselesinde Eros ile birleşen Kendini yıkmaya yönelik dürtü, Sadizm meselesinde ise dışa doğru yöneltilmiş şiddet itkisi sözkonusudur.

Kültür insanlığın üzerinde ilerlediği bir süreçtir, insanın daha yüksek bir bütünlüğe birleştirme amacında Eros'un hizmetinde bir süreçtir. Kültürün bu programı ölüm itkisinin dışa doğru saptırılmış bir temsilcisi olan doğal şiddet itkisine karşı koyar. Kültürün esası onun Eros ve Ölüm itkisi arasındaki mücadelenin sonucu olmasıdır.

Şiddet uygarlık tarafından sadece bastırılmaz. Uygarlık bastırılmış şiddeti kültürün inşasına dönüştürür ve böylelikle, kültür şiddetten haz alma durumu/agresiflik [Aggressionslust] suç bilincine daha doğrusu suçluluk hissine dönüştürür. Uygarlıktaki huzursuzluk sadece her iki güdünün baskılanması ile ortaya çıkan bir tatmin olmamışlık [Unbefriedigtsein] üzerine dayalı değildir, aynı zamanda kültür ile bağlantılı bir suçluluk bilinci ya da suçluluk hissi (ya da vicdan) üzerine dayalıdır.

Uygarlığın gelişimi-insanların daha büyük bir yığına doğru birleşmeleri-birey için olası bir biçimde dayanılmaz olan suçluluk hissinin artışı ile kaçınılmaz bir biçimde eşlik edilmiştir.

ilk aşamada, bir dış otoriteye ilişkindir. Çocuk bu otorite tarafından en erken ve en önemli arzu ve ihtiyaç tatminlerinden yoksun bırakılır, dikkate değer bir şiddet eğilimi ile buna cevap verir ve bu agresyonu tatmin edilmesinden sevgiyi kaybetme korkusundan ötürü vazgeçer. Suçluluk hissi otoriteye karşı toplumsal bir korku/kaygı üzerine dayalıdır.

Daha kötü bir durumda, çocuk, ikinci aşamada tartışma götürmez bir otoriteyi ben de özdeşleşme aracılığı ile kabul ederek, bir çıkış yolu bulur. Bu dış otorite süperegodur ki, Ben'e karşı koyar ve ona karşı şiddetini yöneltir. Suçluluk hissi böylece benin süperegodan korkusu/kaygısı üzerine dayanan suçlu bir vicdan biçimini alır.

Suçluluk hissi de kaygının bir çeşididir. Kaygı kısmi bir biçimde bilinçdışı olan tüm semptomların altına saklanmıştır ve bu nedenle suçluluk hissi ya da bilincinin çoğunlukla bilinçdışı olduğu ve bilince sadece ceza ihtiyacı söz konusu olduğunda erişilebilir olduğu düşünülebilir.

süperegonun katılığının iki kaynağı vardır. Onlar bir yandan kökenini çocuğun bu agresyonu temsil eden dış bir otoritede deneyimlediği ve henüz içselleştirilmemiş ebeveyn otoritesine karşı yönlendirilmiş sertlikten kaynağını alırlar. Özgürce yetiştirilmiş çocuklar bu nedenle acımasız ve sert bir süperego geliştirebilirler. Başlangıçta vicdan itkilerden vazgeçişin kaynağıydı; daha sonra itkilerden vazgeçiş vicdanın kaynağı oldu:itkilerden vazgeçiş ne kadar büyükse vicdanın suçluluğu o kadar kuvvetli ve yoğundur.

Bunun nedeni süperegonun agresyonunun sadece yapılan edimlere karşı yönelmemiş olması, aynı zamanda saf itkilere, yıkıcı olmayan libidinal ve agresif arzulara yönelmiş olmasından dolayıdır. Yaşanan terslikler aracılığı ile de, süperegonun katiliği güçlenir, çünkü kader ebeveyn otoritesinin yerine geçeni olarak yorumlanır, örneğin dini bağlamda tanrısal iradenin dışa vurumu olarak yorumlanır. Otoritenin içselleştirilmesi şuna yol açar; itkilerden vazgeçilmesi artık tam anlamı ile özgürleştiren bir aktivite değildir;

Dış bir otorite tarafından verilen ceza ve sevgiden yoksun bırakılma gibi-Dışsal tehdit edici bir mutsuzluk karşılığında süregelen içsel bir mutsuzluk ile yani suçluluk hissinin gerilimi değiş tokuş edilmiştir. Suçluluk hissi uygarlığın gelişiminin en önemli problemidir. Suçluluk hissinin tarihsel kökeni ilksel babanın katlidir, bu meseleden Freud 1912/1913 tarihli totem ve Tabu'da bahsetmiştir. Şiddet bu durumda baskılanmamıştır, dışa vurulmuş ve uygulanmıştır. O halde bu eylemden ötürü oğullar pişman olmuşlar ve böylece baba öldükten sonra suçluluk hissinin gelişimi nasıl olmuştur?

Bunun önkoşulu babaya karşı duyulan ikircimli histir; Ölüm sevgi karşılığında nefret ile değişimini beraberinde getirmiştir, ambivalent bir tutumdan başka bir tutuma; pişmanlıkta sevgi ortaya çıkmıştır. Sonunda, Suçluluk hissi babaya karşı çifte değerli bir duyguya geri dönmüş, yani Ölüm itkisi ve Eros arasındaki bir çatışmaya. Ölüm itkisinin bastırılması suçluluk hissini meydana getirirken, Eros'un bastırılması ise takıntılı nevrotiklerin obsesif düşünmeleri ya da paranoiklerin hezeyanı hibi semptomlara yol açmıştır
güncel Önemli Başlıklar