bugün

fatih in beşikteki kardeşini öldürmesi

Tarih Boyu Haçlı Katliamları

Birinci Haçlı Seferi döneminin Bizans imparatoru Aleksios Komnenos’un kızı ve tarih yazarı Anna Komnene’nin ifadesiyle, “Batı’nın bütün Barbar kavimlerinin”, Doğu’daki “din kardeşlerine yardım etmek” kisvesi altında harekete geçmeleriyle birlikte, hem Hıristiyan hem de Müslüman halka karşı, bölgede büyük bir yağma, talan ve katliam hareketi de başlar…

Gerçekten de, daha yola çıkmadan, ülkelerindeki Musevileri katlederek işe başlayan Haçlılar, Roma’nın imparatorluk sınırlarını aşar aşmaz, kendi mezheplerine ters gördükleri Ortodoks Hıristiyanlara saldırırlar. Çevrelerini yakıp yıkarak ilerleyen Haçlılar, hayvan sürülerini gasp ederler; kiliseleri bile kundaklarlar.

Haçlılar, istanbul surları dışında konakladıkları zaman içinde, başkentin varoşlarına saldırıp, istanbul’dan sonra Ağustos 1096’da izmit Körfezi’ni dolaşarak Yalova’ya gittikleri yol boyunca da, köyleri basarak savunmasız, halka pek çok kötülük ettiler.

Anna Komnene’ye göre, iznik civarını yağmalayan ve zalimliğin olabilecek en sivri örneklerini çevrede sergileyen Haçlılar, zulmü, kundak bebeklerine kadar yaydılar. Bu bebekleri ya sakat bıraktılar ya da mızraklara geçirip ateşte kızarttılar; büyüklere ise, farklı işkenceler uygulandı. Haçlı lideri Pierre Lermite ise, bu vahşi kalabalığı kontrol altına alamadı…

Anadolu’ya geçip Ekim 1097’de Antakya surları önünde karargâh kuran Birinci Haçlı Seferi ordularının, uzun süren kuşatmadan sonra, 3 Haziran 1098’de ihanet yoluyla Antakya’ya girişiyle beraber ortaya çıkan tablo ise korkunçtur. Haçlı askerleri elde kılıç, sokaklarda delicesine koşup rastgele etrafa saldırırlar. Şehrin dört bir yanından yükselen acı çığlıklar meydanlarda yankılanır ve etraf kıyamet gününe döner.

Antakya halkı dehşet içinde, canını kurtarmak için sağa sola kaçışırken gözlerini kan bürümüş ve ganimet hırsıyla çılgına dönmüş Haçlı askerleri Anadolu’yu evvelce kendileri için ulaşılmaz olan bu yörelerde şimdi istedikleri gibi cirit atıp, kaçabilenler dışında, kadın-erkek, çoluk-çocuk ayırımı yapmadan, yakaladıkları herkesi kılıçtan geçirdiler.

Sonra, şehir halkının evlerini basıp etrafı tahrip ederek ev ahalisini, hasta-yaşlı demeden katletmeyi de ihmal etmediler! Bu arada, şehrin önde gelen kişilerinin ve en zenginlerinin yaşadığı bölgeleri tespit edip, gruplar halinde buralara saldırdılar; katliamdan sonra bu evlerde buldukları altın, gümüş ve kıymetli eşyaları kendi aralarında paylaştılar.

Dönemin tarih yazarlarından Willermus eserinde, o gün Antakya’da on binden fazla kişinin öldürüldüğü rivayetini aktarır. Bu rakamın doğruluğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, görgü tanığı ve Haçlı seferleri tarihi yazarı Raimundus, o gün ele geçirilen ganimetin büyüklüğünün ve öldürülen insanların sayısının tahmin bile edilemeyeceğini yazar.

Gesta Francorum adlı eserin anonim yazarının ve dönemin diğer tarihçilerinin belirttiğine göre, şehrin bütün sokakları cesetlerle doludur; yaz sıcağında çabucak çürüyen bu cesetlerden etrafa yayılan kokuya dayanmak mümkün değildir!

Böylece o günün akşamında, şehirde tek bir canlı Müslüman kalmamış, bu arada yerli Hıristiyan halktan da pek çok kişi öldürülmüş, evleri ve malları yağmalanmıştır…

Daha sonra, Haçlılar Kudüs’e doğru ilerlerken yolları üzerinde bulunan ve halkı Müslüman olan Mâarratün Numan şehrine saldırıp Aralık ayında şehri ele geçirdiler ve Antakya’da olduğu gibi, burada da terör estirdiler.

Haçlı kumandanı Bohemund, surun ana kapısı yakınındaki binaya sığınanlara af tanıyacağını ilan etti. Ancak verdiği sözü tutmayan Bohemund, burada da kendisine yakıştırılan ‘kalleş’ sıfatını doğruladı:

Bohemund’un vaadine inanıp teslim olan herkes, ertesi gün onun emriyle, adamları tarafından öldürüldü. Arkadan şehre dalan Haçlılar da geride kalan halkın üzerine saldırıp hepsini katlettiler ve şehri yağmalayarak cayır cayır yaktılar.

ibnü’l Esir ve ibnü’l Adim gibi 12. ve 13. yüzyıl tarihçilerinin kayıtlarına göre bu katliam sırasında en az 20.000 kişi öldürülmüştü.