bugün

azil

Hakan Günday'ın felsefe ile fiziği müthiş bir şekilde harmanladığı kitap. bu sefer Asil isminde tek bir karakteri ele alıyor. sıradan olmayan, fazlasıyla çizginin dışında bir karakter. Bir gözü yeşil, diğeri mavi. Yaradılıştan gelen bir tuhaflığa sahip. Bakışları ve gözlerinin renginin farklı oluşu onun insanlarla kurduğu ilişkileri etkiliyor, bu ayrıntı kitabın konusundan bağımsız olsa da birkaç yerde değiniliyor. Yazar, Asil'e dışarıdan bakan bir insan olarak onu aptal olarak tanımlıyor. Ve onu çizginin dışına iten ilk sebebin aptallığı olduğunu söylüyor.

Hakan Günday'ın yazdıklarına göre onu aptal yapan, gündelik işlere karşı olan yeteneksizliği. Başka bir deyişle pratik zekadan yoksun oluşu. Pratikliğin her şeyden önemli olduğu bir dünya'da kafasının teorilerle dolu oluşu. Biri ondan su istediğinde bile işi beceremiyor. Çünkü o birine su doldurmak isterken bardakların önünde durup, ''acaba hangi bardağı tercih eder'' diye düşünüyor. ilk tercihini yaptıktan sonra ''ılık mı ister soğuk mu'' sorusuna cevap arıyor. Kafası olasılıklarla dolu. Balık kadar canlı ve karmakarışık zihni onu basit işleri yapamaz hale getiriyor. Kitap boyunca böyle bir karakterin kurduğu cümlelere tanık oluyorsunuz.

Uzun süren yalnızlık kişiyi toplum dışına iter. Böylece bu ''uzun süren yalnızlık'' ebedi boyuta erişir. Ebedi yalnızlığı tadan kişi bir süre sonra kendi doğrularını yaratmaya başlar. Tabi bu doğrular toplumun hali hazırda belirlenmiş doğrularıyla örtüşmeyince kişi kendi içinde hapsolur. Asil olur. Şizofren olur. Robinson Crusoe olur. Bir şizofreni suçlayamazsınız, çünkü onun dünyasında ahlak kuralları tamamen farklıdır. Bir balığı ''lütfen sigara içme!'' diye uyardığınızı düşünün. Böyle bir ebedi yalnızlığın çemberinden geçmiş bir karakter Asil.

--spoiler--
''Hiçbir şey geçmeyecek baba. Kimse kurtulmayacak. Çünkü tanrı'nın tanrı'sı yok! Biz ona inanıyoruz ama o hiçbir şeye inanmıyor. Belki de tek gerçek tanrısız tanrı'nın kendisi. Tanrısızlık tanrı'ya mahsus. Bu yüzden, kurallarda asalet ve adalet arama! Çünkü tanrı ne asil ne de adil olmak zorunda. Benim gibi.''
--spoiler--

--spoiler--
''Davranış daima eksik kalacaktır. Bir insanı sevdiğini düşünmek, ona bunu söylemek ve ardından sarılmakla anlatılamayacak kadar mükemmeldir. Bir insanı öldürmek, ondan nefret ettiğini düşünmenin yanında daima kusurludur. Hiçbir davranış, düşüncenin gerçek tercümesi değildir. ''
--spoiler--



insanlar aynadakine aldanarak sahip oldukları zihni esgeçiyorlar. Ve biz tamamen aynalara odaklanmış bir dünya'da yaşıyoruz. Gelişen Dünya insanlara zihinlerini unutturup, onları tamamen aynalara bağımlı hale getiriyor. Asil ''düşünceler mükemmel, ancak davranışlar kusurludur.'' kuralını ortaya atarak eylemsizliği övüyor. Dış dünya'nın (aynadaki görüntünün) tamamen halisünasyondan ibaret olduğunu ve aslolan hayatın zihinde gerçekleştiğini belirtiyor. Ve bu iddiayı ortaya atıp hayatını buna göre yaşamak isteyen birinin, toplum tarafından engellendiğini görüyorsunuz. içindeki beni keşfetmeye çalışan kişinin asla rahat bırakılmadığını farkediyorsunuz. Böyle bir arayış içerisinde olan kişi hasta olarak etiketleniyor. Aslında bu eylemsizlik üzerinden evreni kötüleyişe kitapta birkaç defa değiniliyor. Güneş ışıklarının dünya'ya 8 dakika içerisinde ulaşması ve Güneş'e baktığımızda onun 8 dakika öncesini görüyor olmamız, doğanın bile bize yalan söylediğini kanıtlıyor. Yaptığımızı sandığımız şeylerin aslında yalnızca kenarından geçtiğimizi gözler önüne seriyor. Bu kuralla Asil, insanın ne kadar sınırlı ve yalnız olduğunu farkediyor. Bu nedenle insanlığı reddedip tamamen içindeki ben'e odaklanıyor.

Hakan Günday bu kitapta tek işinin edebiyat olmadığını, hakkını vererek felsefe de yapabildiğini göstermiş. Ayrıca Asil'in biri mavi, diğeri yeşil gözleriyle (bkz: David Bowie)'ye gönderme yapılıyor. Diğer kitaplarından farklı olarak Azil, türlü kelime oyunları ve cambazlıklarla dolu. Son olarak Asil'in kitaplarını bastırırken kullandığı isimlerin oluşturduğu o cümleyi paylaşmak istiyorum.

''Asil yaşayan, Adil Ölmez.''