hatırladıkça iç burkan çocukluk anıları

şu an dondurma yiyorum..
güzelliği dakikalara bağlı olan bir dondurma nasıl beni bu kadar gerilere götürebiliyor diye de düşünüyorum bir yandan..
çocuklar neden severler bu kadar bunu??
yazın anlamını sorsan çocuklara yüzde sekseni dondurma der..
ben de çok severdim her çocuk gibi..
halen de severim..
ve şu an kendimle gurur duyuyorum dondurma alacak kadar para kazanabildiğim için..
hatta kaç tane alabilirim maaşımla diye hesaplıyorum bazen..
konudan sapmayayım zira daha anlatmak istediğim şeye girizgah yapamadım bile..
annem dondurma ya da abur-cubur yememe izin vermezdi pek..
hadi almama izin vermiyorsun kendin evde yap o zaman anne olarak, çünkü babannem süt getirirdi sürekli bize, bahçeden de bir sürü meyve..
yapmazdı..yapmadı işte..
ama bu durum paramız olmadığı için falan değildi..
zira ben küçükken oldukça iyiydi babamın işleri, birçok aileye göre..
yine de harçlık vermezdi annem.
zenginlik içinde fakirliği tattırdı bana..
güzel arkadaşlarım vardı aldıklarını benimle paylaşırlardı..
ve de abim..ah canım abim..
annemin benden gizli ona verdiği harçlıklarla, dondurma paralarıyla \"anneme söyleme sakın\" diyerek bana da alırdı bir şeyler..
içim acırdı.. annemin davranışlarını anlayamazdım bir türlü..

ne oyuncak alma hakkım vardı, ne de bir şeylere para harcama lüksüm.
ya abiminkilerle idare etmek zorundaydım ya da almanyadan dayımların bana da oyuncak getirmesi için her gece allaha dua etmek..
babamın da işleri çok yoğun olduğu için o ilgilenemezdi pek..
ama her yılbaşında mutlaka bir oyuncak alırdı bana..
nitekim onun da aklına bir kız çocuğunun hoşuna gidecek hediyeler gelmezdi..
benim oyuncaklarım hep arabalar, dozerler, misketler..vs vs idi..
velhasıl ilk bebeğim dayımın almanyadan getirdiği boyu nerdeyse benim kadar olan ismini \"inci\" koyduğum bebekti. ne kadar da anlamlı bir isim bulmuşum çocuk aklımla..
diğer çocuklar kıskanırdı onu, çünkü o kadar detaylısı pek bulunmazdı türkiyede..
sapsarı saçları, masmavi gözleri, uzun kirpikleri hatta benimkilerden güzel kıyafetleri vardı.
ve ben o oynamaya kıyamadığım bebeğimi mahallede sattım..
evet bildiğin sattım..
mahallede piknik yapacaktık ve benim payıma da gazozları almak düşmüştü.
anneme söylediğimde olmaz demiş, evdeki şeylerden götür demişti..
çok öfkelenmiştim ama arkadaşlarıma da mahcup olmayı yedirememiştim kendime.
ve en önemlisi tak demişti artık canıma annemin bu tutumu..
sonucunda hayattaki ilk satışımı gerçekleştirmiştim.
o günden sonra da annemden asla ama asla para istemedim..
okula başladıktan sonra babamla anlaşma yapıp onun yanında çalışmaya başladım boş vakitlerimde belli bir ücret karşılığı..
kitabevimiz vardı ve ben orada çalışmayı çok seviyordum zaten..
sürekli kitap okuma şansı elde ediyordum..
yeni kitap kokusu, işte beni bu yüzden hep o günlere götürür de kimseye anlatamazdım ben bunu..
üstelik gelen amcalar babasına yardım eden sevimli kız çocuğu profilime bayılıyorlar, bana harçlık da veriyorlardı. ya da üstü senin olsun diyorlardı.
gözlerimi parlatacak kadar para biriktirmiştim..
ve gittim kendime bir bebek satın aldım abimin rehberliğinde..
o benim için daha değerliydi çünkü kendi kazandığım para ile almıştım..
ama çok sürmedi birlikteliğimiz..
benim anne demekten utandığım kadın, onu kapıya gelen dilencinin çocuğuna vermişti benim evde olmadığım kara bir gün..
herhalde bir daha asla o gün ki kadar ağlayamam..
çünkü artık katılaştı kalbim..
yazıyı nasıl bitireceğimi bilemiyorum..
parmaklarım devam etmek istemiyor.
zaten dondurmam da eridi iyice..
çocuk sahibi olmak büyük sorumluluk şimdi bundan bahsedecek değilim..
ama 3 kez hatta 5 kez düşünün.. herkes anne-baba olmak zorunda değil..