bugün
- ayça tilki8
- aleyna tilki8
- 1 m dolara bu bebeğe sertçe tokat atar mısınız18
- sözlük kızından gelin olmaz21
- herkes güncel fiyatını yazabilir mi9
- arkadaşlar sizden bir şey rica edebilir miyim22
- anın görüntüsü14
- ağaç gövdesi gibi bacakları olan kadın14
- türkiyede çok abartılan arabalar9
- hamas bir terör örgütüdür11
- sözlük yazarlarının tatlıları8
- alınan en güzel iltifat14
- kızımın kiminle yatıp kalktığıyla ilgilenmezdim9
- şehirler arası aşk yaşamak8
- vatandaşlık farkı alan otel21
- sözlükte ateist gibi takılan yahudiler9
- cumaya gidenlerin çok azalması10
- bik bik'in balona binmesi34
- 170 boyunda olduğum için hep reddedildim23
- sabah aç karnına içilen bira13
- bir kadının yemek ısmarlaması14
- ideal duş alma sıklığı14
- futbolcu ismiyle nick almak10
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi15
- icardi190524
- artificialintelligence15
- icardi1905 silik olsun kampanyası17
- kız mı erkek mi belli olmayan yazarlar8
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması14
- icardiyi tokat manyağı yapmak12
- suriyeliler suriye'ye dönsün9
- erkeğe ne hediye alınır31
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız17
- uzağı göremeyen insan9
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım18
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı24
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı15
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın9
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
Osmanlının mali yapısı 1911 Trablusgarp, 1912 Balkan yenilgilerinin ardından hepten çökmüş, ittihatçılar iyice iktidara yerleşmişti. Eski posta katibi Talat, hem paşa hem de sadrazam olmuş, istanbul muhafızı Miralay Cemal Bey, Paşalık katına zıplamıştı. Enver-Talat-Cemal adlı paşalar üçlüsü devlette tek söz sahibiydi.
Cemal Paşa, 1918 yılının baharında, Falih Rıfkı Atay ve Yakup Kadri beylerle, bahriye çatanasına binmiş, Büyük Adaya giderken, Yakup Kadri, öyle damdan düşer gibi, soruvermiş:
Paşam, eğer bir sakıncası yoksa, lütfen cevap verir misiniz? Biz bu savaşa niye girdik?
Cermal Paşa derin derin iç çekmiş ve hiç duraksamadan başlamış anlatmaya:
Maaş ödeyebilmek için girdik! Hazine bomboştu. Maliye Nazırı Cavit Bey ne ingiltere ne de Fransadan on para alamayacağımızı söyledi. Duyun-u Umumiyede, Londradan aldığı buyruklar doğrultusunda her ay verdiği iki milyon altın lirayı da kesti. Orduya ekmek alacak paramız yoktu. Durumumuzu bizim kadar iyi bilen Almanlar bize ittifak karşılığı para önerdi. Bunun üzerine de... Olanlar oldu!
Osmanlı ne kapitalizmin acımasız kurallarını biliyor ne de yabancıdan alınacak borcun devletin gırtlağını nasıl sıktığını kestirebiliyordu. Osmanlı borçla ta 1775te tanışmıştı. Yıllık yüzde 5 faiz peşin olarak kesiliyordu yerel bankerlerden aldığı borçtan. Daha sonraları iç borçlanmayı bırakıp Avrupaya yöneldi. Avrupada faizler yüzde 3-4 düzeyindeyken,
Osmanlı yüzde 11-12lerle para alabildi ancak. Böylece de dünyada en yüksek faiz ödeyen ülke oluverdi. Daha 1879 yılında ingiliz Dışişleri Bakanı Lord Derby, bu borç/faiz sarmalı sonucu Osmanlının kendi toprakları üzerinde egemenliği kalmamıştır demek doğru olur buyurmuştu. Takvim yaprakları 1914ü gösterdiğinde devlet gelirlerinin yüzde 28i doğrudan dış ödemelere gidiyordu. Ama borçlar bir türlü azalmak bilmiyordu!
Dünya savaşı başlarken Almanya, Osmanlının parasızlıktan soluk alıp veremediğini, Fransayla ingilterenin kapısından eli boş döndüğünü biliyordu. Hiç beklemeden, o saat, bir kredi teklifiyle geldi. Osmanlı 1914te tarafsızdı. Ama Kaiser Wilhelm, Osmanlının savaşa girmesi ve sonuna kadar savaşta kalması koşuluyla, her yıl yüzde 6 faizle 5 milyon altın lira verecekti. Kredi koşullarına göre, anlaşma imzalandığında 250 bin, Rusya ve ingiltereye savaş ilan edildikten on gün sonra 750 bin ve savaş sürdükçe her ay 400 bin altın lira girecekti Osmanlının kasasına. Hibe değildi bu, dikkat edin, krediydi! imzalar hemen atıldı tabi.
Savaşa girerken Osmanlının toplam borçları 163 milyon liraydı. Savaş bittiğinde borcumuz 304 milyona tırmanmıştı. Mebusan Meclisinde, 1918de memur aylıklarının nasıl ödeneceği tartışılırken istanbul açlıktan kırılıyordu. Lozan Anlaşmasıyla borçlar yeniden düzenlendi, bir bölümünü Osmanlıdan ayrılıp bağımsızlığını ilan eden devletler üstlendi. Ve 1928 anlaşmasıyla Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı genel borçlarının 1912 yılı öncesinden kalma bölümünün yüzde 62sini, bu tarihten sonraki bölümününse yüzde 76sını ödemeyi kabul etti. Ve borç 1954 yılında bitti!
işte hesap kitap bilmeyen, satranç masasında iki hamleden ötesini kestiremeyenler devletin dümenine parabellum marifetiyle yapışırsa, sonunuz bu olur. Enine boyuna tartışmadan, kimseye danışmadan, bu paranın sizden neler alıp götüreceğini düşünmeden imzaları basar sonunda da Osmanlıyı hepten tarihin sayfalarına gömersiniz.
STAR --alıntıdır--
Cemal Paşa, 1918 yılının baharında, Falih Rıfkı Atay ve Yakup Kadri beylerle, bahriye çatanasına binmiş, Büyük Adaya giderken, Yakup Kadri, öyle damdan düşer gibi, soruvermiş:
Paşam, eğer bir sakıncası yoksa, lütfen cevap verir misiniz? Biz bu savaşa niye girdik?
Cermal Paşa derin derin iç çekmiş ve hiç duraksamadan başlamış anlatmaya:
Maaş ödeyebilmek için girdik! Hazine bomboştu. Maliye Nazırı Cavit Bey ne ingiltere ne de Fransadan on para alamayacağımızı söyledi. Duyun-u Umumiyede, Londradan aldığı buyruklar doğrultusunda her ay verdiği iki milyon altın lirayı da kesti. Orduya ekmek alacak paramız yoktu. Durumumuzu bizim kadar iyi bilen Almanlar bize ittifak karşılığı para önerdi. Bunun üzerine de... Olanlar oldu!
Osmanlı ne kapitalizmin acımasız kurallarını biliyor ne de yabancıdan alınacak borcun devletin gırtlağını nasıl sıktığını kestirebiliyordu. Osmanlı borçla ta 1775te tanışmıştı. Yıllık yüzde 5 faiz peşin olarak kesiliyordu yerel bankerlerden aldığı borçtan. Daha sonraları iç borçlanmayı bırakıp Avrupaya yöneldi. Avrupada faizler yüzde 3-4 düzeyindeyken,
Osmanlı yüzde 11-12lerle para alabildi ancak. Böylece de dünyada en yüksek faiz ödeyen ülke oluverdi. Daha 1879 yılında ingiliz Dışişleri Bakanı Lord Derby, bu borç/faiz sarmalı sonucu Osmanlının kendi toprakları üzerinde egemenliği kalmamıştır demek doğru olur buyurmuştu. Takvim yaprakları 1914ü gösterdiğinde devlet gelirlerinin yüzde 28i doğrudan dış ödemelere gidiyordu. Ama borçlar bir türlü azalmak bilmiyordu!
Dünya savaşı başlarken Almanya, Osmanlının parasızlıktan soluk alıp veremediğini, Fransayla ingilterenin kapısından eli boş döndüğünü biliyordu. Hiç beklemeden, o saat, bir kredi teklifiyle geldi. Osmanlı 1914te tarafsızdı. Ama Kaiser Wilhelm, Osmanlının savaşa girmesi ve sonuna kadar savaşta kalması koşuluyla, her yıl yüzde 6 faizle 5 milyon altın lira verecekti. Kredi koşullarına göre, anlaşma imzalandığında 250 bin, Rusya ve ingiltereye savaş ilan edildikten on gün sonra 750 bin ve savaş sürdükçe her ay 400 bin altın lira girecekti Osmanlının kasasına. Hibe değildi bu, dikkat edin, krediydi! imzalar hemen atıldı tabi.
Savaşa girerken Osmanlının toplam borçları 163 milyon liraydı. Savaş bittiğinde borcumuz 304 milyona tırmanmıştı. Mebusan Meclisinde, 1918de memur aylıklarının nasıl ödeneceği tartışılırken istanbul açlıktan kırılıyordu. Lozan Anlaşmasıyla borçlar yeniden düzenlendi, bir bölümünü Osmanlıdan ayrılıp bağımsızlığını ilan eden devletler üstlendi. Ve 1928 anlaşmasıyla Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı genel borçlarının 1912 yılı öncesinden kalma bölümünün yüzde 62sini, bu tarihten sonraki bölümününse yüzde 76sını ödemeyi kabul etti. Ve borç 1954 yılında bitti!
işte hesap kitap bilmeyen, satranç masasında iki hamleden ötesini kestiremeyenler devletin dümenine parabellum marifetiyle yapışırsa, sonunuz bu olur. Enine boyuna tartışmadan, kimseye danışmadan, bu paranın sizden neler alıp götüreceğini düşünmeden imzaları basar sonunda da Osmanlıyı hepten tarihin sayfalarına gömersiniz.
STAR --alıntıdır--
güncel Önemli Başlıklar