bugün

bukalemundan mektuplar

iç acılarımın toplamı bir rakamla ifade edilebilseydi ben hiç acı çekmemişim der, kendime gülüp geçerdim. acılarımın toplamını bilebilmek için, böylesine basit kelime oyunlarından daha fazlası gerek...

birisine ait olduğumu hissetiğim an ile tamamen özgür olduğum anı idrak etmemin aynı saniyeye denk gelmesi bilinmez acılar yüklüyor bana. tam işleri düzene koyacağımı, standarta oturacağımı, gidip geleceğimi, markette ucuz beyaz peynirin hangisi olduğunu keşfedebileceğimi, en hesaplı tuvalet kağıdının 18'li pakete denk geleceğini anladığım an aslında bu basitliğin zerre kadar sikimde olmadığımı hissediyorum.

sonra düzene, toplum baskılarına, daha önce yapılmışı gördüğümüz için şu anda onu yaptığımıza sövüyorum ve sonu olmayan bir koridorda yürümeye başlıyorum. varlık sensörleri varlığımı umursamıyor, yakmıyor ışıkları. karanlık koridorda yürümeye devam ediyorum ve uyuyorum. günler böyle geçip gidiyor, koridora giriyorum karanlık. yürüyorum, karanlık. akşam oluyor, uyuyorum. ertesi gün yine oluyor, engelleyemiyorum. 2 gün sonrasını düşünmüyorum bile, günler öylece, amaçsız, plansız, umursamaz geçiyor.

yaşım 27. kimine göre 28. baya bir şey gördüm. acının alasını çektim, hesaplayamayacağınız kadar ağladım, kanadım, diz çöktüm ya da yürüdüm gittim... var oldum ben. muhtaç olmadım. dik durdum. koştum, yetiştim, zamanında vardım. onlara, insanlara, arkadaşlara, dostlara, aileme. yordu bu biraz. hep koşmak yordu.

şimdi ne olacak bilmiyorum. biliyorum aslında ama kaçıyorum. bilmiyormuşum gibi davranmak cidden kolay oluyor.

anasını satayım, sağa sola yazsam ne olacak bunları. manasız. benim canım 2. biradan sonra 3. birayı hep çekiyor. durduramıyorum kendimi. bu benim. biranın, derdin, başkaldırışın adamı. duyguya doyumsuzum. duygu katiliyim aynı zamanda.

beni siksen anlayamazsanız. ben kendimi anlayıp, ifade edemiyorum. iki kişi tek vücutta yaşıyoruz biz. içimdeki ağlıyor, gözyaşlarım benden süzülüyor...