bugün

kendimi en iyi hissettiğim yer bir mezarlıktı

istediklerini söyleyebilecek kadar içmişti sadece. sarhoş değildi.
bense, yine çok güzel bir hikayede sadece tanıklık eden adam olarak yer alacağımı sezmiştim bir şekilde. bu rolü sevmesem de, anlattığı hikayeleri yaşamış adam olmayı tercih etsem de, anlatacak hikayelerimin olduğu fikri beni ayakta tutup, başkalarının hikayelerini kendime dert etmeden anlatmamı sağlıyor. böylelikle bir hikayeye daha girmiş bulunuyorum. sarhoş olmayan, dilediğince konuşabilecek kadar içmiş bu adam, ne bir yakınım ne de bir yabancı. ilişkimiz, amerikan filmi klişelerinden birine benziyor. birden bire göte şaplak olunan yabancılar. birbirine hikayeler anlatıp, beraber eğlenen, birbirini daha önce hiç görmemiş insanlar. bu, gerçekleri anlatmayı daha kolay kılsa da, yavşakça olduğunu şahsım adına kabul ediyorum. ancak karşımda oturan yarı sarhoş adam, öylesine güzel girdi ki hikayeye, kendimi bu hikayeden mahrum edemeyeceğimi hissettim. düşündüm ki yavşak olmak önemli değildi. o an, bu hikayeden daha önemli hiçbir şey yoktu hatta.

hikayeyi tam olarak anlatmayacağım. bunun, bana kalması gerektiği inancındayım. sadece tek bir cümlesini çekip alıyorum içinden ve benim yapıyorum. üzerinden insanlığa nefretimi kusacağım, insanın içindeki en derin gerçeklik üzerinden edebiyat parçalayacağım bu sözü bana, soğuk bir evde, kumaşı yer yer yırtılmış yıkık dökük bir koltukta oturan, yarı sarhoş adam söylemiş bulundu. istemsizce.
"kendimi en iyi hissettiğim yer bir mezarlıktı".

nedenini sormaya gerek var mı? kendi içinde bu adamla kenini özdeşleştiremeyecek kadar riyakar insanlar var mı aramızda?
cenaze evlerinin kalabalıklığını düşünüyorum. cenaze sahibi dışında orada bulunanların, hiçbir şekilde üzgün olamayacağını. çünkü üzerinden iki saat geçtikten sonra atlattığınız üzüntülere üzüntü dememeyi tercih ediyorum ben. bir şekilde hayatın karmaşası içinde yitip gidiveren yapay üzüntülere değer vererek gerçeklerini küstürmek niyetinde olmayışımdandır bu.
cenaze evleri kalabalığını düşünüyorum. o insanları. kendilerini iyi hissettikleri bir yerdeler. tıpkı, lisede en yakın arkadaşının sevgilisinden ayrılmasını kendinden bile saklamak zorunda kalan bir kız çocuğu gibi, kendilerini iyi hissediyorlar. çünkü ölmediler ve dahası, en yakınlarını kaybetmediler. bir şekilde tanıdıkları ve evet gerçek bir üzüntü duydukları insanın ölümü onları ne olursa olsun, çok da etkilemedi. ve devam edecekler hayatlarına. şu an, hayatlarından çalıyor olmalarının nedeni ne? ayıp olmasın. ve bir diğer neden, hayatın ciddiyetini farkına varıp, şükretmek. şükretmek için hayatlarına ara verip bir cenaze evinde bulunan bu insanların içlerindeki umut görülmeye değer. ve aynı oranda mide bulandırıcı şüphesiz.

kendini uzun süreli iyi hissedemeyen bir insandı. sadece bazı, gelip geçici anlar vardı, iyi olduğu.
bir gün, bir mezarlıkta bulunması gerektiğinde, şaşkınlıkla fark etmişti içindeki mutluluğu. üzerine çöken kasveti dağıtan bu umut, bu mutluluk, yaşıyor olmanın verdiği sevinçten kaynaklanıyordu. ve beyin, üzerini örtmeye çalıştığı bu gerçeği sonsuza dek saklayamadı. adam, mezarlık köşesinde mutlu olduğunu anladı. iyi hissettiğinin farkına vardı. ardından, bunu elbette sakladı. çünkü böyle doğal iğrençlikleri saklamak zorundaydınız. yine de, farkına vardığı bu ikiyüzlü mutluluk için pişman mı? değil elbette. keyfini çıkardı. derin derin nefes aldı. bulunduğu o yerde, kimsenin yapamadığını yaptı. ve sevdi kendini, ilk kez.

bir başkasının acılarıyla üzülen insanlar, içlerinde bir yerlerde sevinen, böyle bir acıyla yüzleşmek zorunda kalmadığı için şükreden insanlar, bu mide bulandıran gerçeği saklamaya çalıştıklarında çok daha iğrenç olmuyorlar mı sence de? zaten boka batmış varlıkları, biraz olsun anlamlanmaz mıydı gerçekleri kabul ettiklerinde? biraz olsun cesaret gerektirmiyor mu yaşamak?

cesaret? o sende yok güzelim. sen içinin tüm kokuşmuş kötülüğü ile, midemi kaldıran tüm düşüncelerinle, onları saklamayı öğrendiğin günden beri cesaretini bir kenara bırakmış, sıradan bir insansın. mutsuzluğunun sebebini sorgulamak için belki fazla yaşlandın artık.
bırak. bir şeylerin peşinde zaman öldürmeyi bırak. içindeki insanla barış. varlığını, tüm pisliğiyle kabul et. suçunu itiraf et. cezanı çek. yeniden başla. cesaretle.