bugün

içimizdeki şeytan

normalde hiç beceremem kitap, film eleştirisi yapmayı. fakat yine de söylemek istediğim birkaç şey var.

her şeyden önce, yazarın ilk romanı bu. kürk mantolu madonna ve kuyucaklı yusuf'u okumuş biri olarak söyleyebiliriim ki, anlatımı diğer ikisi yanında çok daha zayıf kalıyor. aydınlara da halka da aynı dili konuşturuyor olması inandırıcılığını kaybetmesini sağlayabiliyor zaman zaman. kuyucaklı yusuf'ta yer alan sert ve kati anlatım tarzı bu kitapta kesinlikle yer almıyor.

bu tip kusurlar, ilk roman olması nedeniyle görmezden gelinebilir diye düşünüyorum. sabahattin ali daha sonraki romanlarında bu durumu tahmin edilemeyecek mükemmellikte düzeltmiş zaten.

1-2 noktaya daha değinmek istiyorum; fakat yazının bu cümlesinden sonra gelecek olan cümleler spoiler tehlikesi içeriyor, dikkatinize.

parasızlıkla boğuşan bir karakter var karşımızda, ömer. aslında durumları çok kötü değil; fakat macide'ye yetmediğini düşünüyor. belki de kendi kafasında kuruyor. her ne olursa olsun, ömer'in mağazadan kadın çorabı çalması ve sonra onu bir kenara fırlatıp atması, kusursuz bir psikolojik analiz. hayatında daha önce hiç hırsızlık yapmamış birinin böyle bir durumda neler hissettiğini gerçekten kusursuz bir şekilde anlatmış. zira o satırları okurken, aklıma gelen tek şey 14 yaşımda manav tezgahından aşırmış olduğum elmaydı. küçük de değilim o kadar. 14 yani. liseye gidiyorum neredeyse. bana tekrar o hisleri yaşatabildi.

sonunun açık bitmiş olması ise bende çok iyi hisler uyandırmadı. açıkçası diğer 2 sabahattin ali romanını referans alarak, kesin bir sonla bitmesini bekliyordum.

her şeye rağmen güzel kitaptır. elbette ki bir kürk mantolu madonna değil, ama yine de candır. sevilir.