bugün

chp nin cumhurbaskanini halka sectirmemesi

siyaset bilimi, devlet düzenleri, devlet sistemleri konusunda bilgi bağlamında yetersiz kişilerin yapıcılıktan ziyade, sırf konuşmuş olmak için eleştirdiği/eleştireceği istektir.

tanım olayını geçtikten sonra eğitim vermeye başlayalım...

türkiye cumhuriyeti parlamenter demokrasi ile yönetilmektedir. yani yürütme, cumhurbaşkanı ve başbakan eliyle hükümet tarafından ortak şekilde yürütülür. ancak, cumhurbaşkanı yürütmenin başıdır.

anap lideri erkan mumcu 2 yıldır bas bas bağırıyor "cumhurbaşkanını halk seçsin" diye... eğer iktidar samimi olsaydı, bu fikir iki yıl önceden görüşülmeye başlanır, işin uzmanlarına danışılır, halka anketler yapılır, geniş şekilde araştırılır ve bu değişim yapılırdı. anayasa'da değişiklik yapılarak kanunun değişmesi öyle yıllardan beri değişen kanunlar gibi bir kanun değil... sistem değişimi ile alakalı bir konu... ama ne oldu? akp dayatmacı bir anlayış ile cumhurbaşkanlığı makamını kapkaç mantığı ile almaya kalktı, bu gerek bürokratik, gerek anayasal kurumlar bağlamında gerekse, toplumun büyük çoğunluğu tarafından hoş karşılanmadı. ve anayasa mahkemesi'nin kararı, chp'nin başvurusunun lehine sonuçlanınca, daha çok değil, açıklamadan sonra bile seçim sürecini ısrarla sürdürmeye çalışan akp, gereken katılım sayısını bulamayınca bir anda "halkçı" kesildi... şimdi 2 senedir "halk seçsin" diyen erkan mumcu şerefsiz, ikiyüzlü, oynak ama her ne hikmetse, sıkışınca "halka gidiyoruz" diyen rte "halkçı" bu işte var bi iş...

şimdi gelelim sistem analizine... sistemde yapılacak bir değişimde chp'nin iddia ettiği gibi rejim tehlikesi olasılığı varsa bile bu çok çok uzaklardadır, ancak bu tepeden inme, ani sistem değişikliği ilerki süreçte çok ciddi anlamda sistemin sürdürülebilirliğini olumsuz yönde etkiler. hatta sistem çöke tehlikesi ile karşı karşıya gelir.

türkiye'ye getirilmek istenen sistem yarı-başkanlık sistemi ancak, tarihi daha önce var olan başkanlık sistemine bakarsak, abd'deki başkanlık sistemi sorunsuz şekilde işlemektedir. bundaki en büyük etken, sistemin 2 parti üzerine kurulmuş olması ve bu iki partinin de ideolojik olarak neredeyse birbirleri ile aynı olmasıdır. ayrıca, başkanlık isteminde, başkan seçilen kişinin hiçbir surette -vatana ihanet ve çok ağır suçlar dışında- azledilmesi, düşürülmesi gibi bir şansı yoktur. aynı şekilde, başkan'ın da meclisi fesih gibi bir hakkı yoktur. siyasi çatışmalar sadece seçim dönemlerinde vardır ve muhalefet de yapıcı bir politika izler... bu da batının muhalefet anlayışını çok net ortaya koyar... muhalefet anlayışını karşılaştırdığımızda ise, bizde; osmanlıdan beri muhalefete düşen partiler, iktidar partileri tarafından vatana ihanetle bile suçlanmışlardır. bizde her dönem, iktidar başarısız olmasının sebebini muhalefete bağlamıştır, halkı bölmekle suçlamışlardır. bunu türk siyasi tarihinde çokça görebelirsiniz. ayrıca, hem başkan'ın, hem de kongre'nin halk tarafndan seçilmesi meşruluk tartışmasına sebep olması ve her iki organın da birbirleri ile çatışma olasılığının bulunduğu başkanlık sistemine getirilen en büyük eleştiridir. bu abd'deki başkanlık sisteminde görülmezken, abd'deki sistemi bire bir kopya eden latin amerika ülkeleri'nde çok net şekilde görülür. latin amerika ülkeleri'nde tepeden inme getirilen sistemin gerek kısa vadede, gerekse uzun vadede ne gibi zararlar getirdiği ortadadır... en büyük zararı da bu ülkelerin ekonomileri görmüşlerdir. dolayısı ile, ekonomik olarak görülen zararın sonucunda, halk sokaklara dökülmekte, grevler baş göstermekte, üretim durma noktasına gelmektedir... ayrıca, dönem dönem iç savaşın eşiğinden dönüldüğü ve bu ülkelerin ordularının halka sert müdahale ettiği de göz önünden kaçırılmamalıdır.

bizi asıl ilgilendiren yarı-başkanlık sistemi ise, daha bir karmaşıktır... fransa 1962 yılında yarı-başkanlık sistemine geçmiştir. bu sistemde, cumhurbaşkanı da halk tarafından seçilmektedir. bu sistemde şu sorunu ortaya çıkarmıştır, cumhurbaşkanı'nın meclisi feshetme gibi bir hakkı vardır. yani meclis de halk tarafınadn seçilmiştir, cumhurbaşkanı da... ancak olası bir meşruluk çatışmasında cumhurbaşkanı elindeki yetki ile meclisi feshedebilir. ayrıca, cumhurbaşkanı'nın 1982 anayasası'ndaki görev ve yetkileri çok nettir. -yani halkla bire bir bir görevi söz konusu değildir... yasa teklif edemez, yasa yapamaz, uygulamaya müdahale edemez- eğer cumhurbaşkanı halk tarafından seçilecekse, halka vaadlerde bulunmak zorunda... yani cumhurbaşkanı adayı olacak kişi halktan oy alması için, meydanlarda nutuk atması gerekecek ve bu nutukar da çok büyük oranda vaadlerden oluşacak... peki; cumhurbaşkanının halka ne gibi vaadlerde bulunmasını beklersiniz?

cumhurbaşkanlığı makamı, tarafsız bir makam olma zorundadır, bütüncül olmak zorundadır, cumhurbaşkanını halkın seçmesi o makamın direkt olarak siyasallaşması anlamına gelmektedir. çünkü halkın seçeceği bir cumurbaşkanı adayı bir partinin desteğini alamazsa arkasına hiçbir şey yapamaz... ki; 1989'da turgut özal'ın seçilmesi bile büyük tartışmaları yanında getirmişti. 12 eylüle'e sebep olan unsurlardan bir tanesi de, 1961 anayasa'sındaki cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda bir boşluk oluşturması durmudur. keza; 5 ay 19 gün boyunca, 114 tur cumhurbaşkanı seçemeyen parlamentoya darbe ile müdahale edilmiştir ve 1982 anayasa'sında, cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda 3. turda salt çoğunluğu alan kişinin cumhurbaşkanı olacağı ifade edilmiştir... böylece, 1980 yılında ortaya çıkan kaotik ortamın bir daha yaşanmaması öngörülmüştür. ancak; bu 1989'da yeni tartışmaları getirmiştir, keza; mecliste salt çoğunluğu elinde bulunduran bir parti, toplumsal uzlaşma amacı gütmeden adayını belirleyebilir, çok rahat şekilde 3. turda cumhurbaşkanını seçebilirdi. keza; turgut özal'ın seçilmesi de çokca tartışıldı... hatta demirel, "özal çankaya'ya çkarsa, indirmek boynumuzun borcu olsun" ifadesini bile kullanmıştır...

ayrıca, ülkemizde 2'den fazla partinin olması ve bu partilerin ideolojik anlamda birbirlerinden farklı olmaları, sistemin kilitlenmesini kaçınılmaz hale getirecektir... yarı-başkanlık sistemine 45 yıl önce geçen fransa'da bile sistem çatlak vermekte, halk devletle çatışmakta, kamu mallarına zarar vermektedir. son seçimlerde sarkozy'nin seçimleri kazanmasının ardından, çıkan olayları eminim ki; izlemişsinizdir... bu şekilde bir olay türkiye'de olduğu vakit, çok ağır şeyler yaşamamız kaçınılmazdır... 45 yıl önce bu sisteme geçen fransa'da, tepeden inme şekilde sisteme geçilmemiştir. ayrıca, de gaulle gibi, toplumun tamamını kucaklayabilen karizmatik bir lider vardı... bugün türkiye'de toplumun tamamını kucaklayabilecek türden, sistemin zarar vermemesi için emniyet subabı olacak türden bir lider bulunmamaktadır...

sonuç olarak, abd'de başarılı olduğu için, tepeden inme şekilde, bire bir kopya edilen başkanlık sistemiyle latin amerika ülkeleri'nin ne halde olduğu ortadadır. 24 ocak 1980 kararları uyarınca, liberalizasyon hareketlerinin ivme kazandığı vetepeden inme şekilde liberal ekonomiye geçen ülkemizin 27 yıldaki ekonomik tabloları ortadadır...

sıkışınca popülist yaklaşımlarla "halka gidiyoruz" demek son derece acemice bir harekettir, keza bunun çalışması daha önceden yapılmış olsa, bu dayatma zihniyeti ile hareket edilmezdi. denilebilir ki; "halktan korkuyorlar" bunun hiçbir alakası yok halktan korkmakla... halktan korkmamak demek, dokunulmazlıkların kaldırılacağı sözü verip, dokunulmazlıkları kaldırmamak demek değildir, halktan korkmamak demek, dayatma zihniyeti ile bir makamı ele geirmeye çalışmak demek değildir... popülist şekilde "halka gidiyoruz" demek de değildir...

sonuç olarak, chp'nin belki rejim endişesi yersizdir ancak, sistem bakımından çok ağır sonuçlar doğurması uzak bir olasılık değildir... hele ki; böylesine, hazırlıksızca, oldu-bittiye getirilerek bir sistem değişikliğinde...

bugün sorsanız, halka "cumhurbaşkanının halkın seçmesi ne gibi şeyler getirir, ne gibi şeyler götürür" diye, kimse doğru dürüst cevap veremez... yanlış anlaşılmasın, bu halkın hatası değil veya bu halkı aşağılamak değil... halkın, cumhurbaşkanını kendisi seçince ne olacağından haberi yok... bu bilgilendirmeyi yapmak, sisem değişikliğinin ne getireceği, eski sistemden ne götüreceği, oluşabilecek olumsuzluklar nelerdir dürüstçe halka anlatılmak gerekir... yani, 3 günde yasa değişikliği teklifi hazırlayıp, cumhurbaşkanlığına göndermekle siz bu denli büyük bir değişimi yapamazsınız... bu şekilde yapılan bir değişiklikte, olasılığı hiç de az olmayan kriz ortamından dolayı bu halk zarar görürse, bu halk da, tarih de, bu değişikliği oldu-bittiye getirenleri affetmez...