uludağ sözlük tasavvuf kapışması

tabii, bir yerde bir kapışma varsa, orada bir mazlum edebiyatı da olacaktır. hemen ilk kelimelerin "adil olmayacak" şeklinde başlaması, tekrar tekrar bunun vurgulanması da bunu gösteriyor. neden adil değilmiş? herkes sözünü rahatça söyleyemiyor mu? yani bir ezilme görüntüsü verince daha mı adil oluyor? yoksa bu bir kibir ifadesi mi? "siz kimsiniz ki, benimle bu konuları tartışacaksınız" durumları mı? valla, o zaman da gelmeyecektin buraya; biz bu kadarız.

yalnız, olay laf kalabalığına gelmesin. eski terimlerle süslü uzun ve teknik cümleler kuramaz biri değilim. yalnız bunlar günümüzde çoğu zaman, bir şey söylemekten ziyade, bir şey söyleyemediğini gizleme taktiği olarak kullanılıyor. yani, bir iki eski kelime araya sıkıştırınca, "ben aslında konuya hakimim, kendimi ifade edebiliyorum" pozları atılmış oluyor. tasavvufun dışarıdan alınması meselesinde olduğu gibi...

dikkat ettiniz mi nasıl gargaraya geldi bu konu? tasavvuf theosiphia'dan gelmiş... e tamam, ben de olabilir diyorum. islam'dan önce bir tasavvuf olamayacağını, islam'dan önce peygamberler ve veliler gelmemiş olduğunu iddia etmiyorum ki... burada nasıl kayboluyor cevap da hadislerin uydurma olduğuna atlıyor? mesele, tasavvufun islam'da olup olmadığı değil miydi? tasavvuf hint'ten alınmamış mıydı? ben bu noktada beklerdim ki, islam tasavvufu ile hint tasavvvufuna dair bir karşılaştırma yapılsın, hangi nokta nereden alınmış, bir dökümü yapılsın...

ama yok, iş geldi dayandı hadislerin uydurma olduğuna... bunu ispatlamak şartlarında değilim ya ben... "uydurmadır, değildir" diye konuyu sündürmenin bir anlamı yok... ben tekrar ediyorum bu noktada: hadisler uydurmaysa kur'an da uydurma olabilir; çünkü onu da aynı sahabiler bildirdi. hadisler uydurmaysa, islam diye bir şey yoktur. namazın nasıl kılınacağını, orucun nasıl tutulacağını, bu en temel islami gerçekleri bilemeyiz. hadisler uydurmaysa, ben senin kendi aklınla kuran'dan çıkardığın görüşlere de inanmam. ben de kendi aklımla çıkarırım.

ama burada bir demogoji daha yapılıyor. tamam, bir hakikati kimin dile getirdiği önemli değilir. ama bir fikrin asıl sahibinin kim olduğu önemlidir. ben, hadislerle ilgili olsun, tasavvufla ilgili olsun, bu görüşlerin yeni olmadığını, en az 100 senelik olduğunu, oryantalizm kökenli olduğunu ve mısır selefileriyle suud vehhabileri arasında tutunduğunu söylerken, "bu fikirlerin asıl sahibi sen değilsin, onlardır" diyorum.

eyvah, bak ne oldu şimdi: "tasavvuf dışarıdan alınmadır görüşü dışarıdan alınma!" bombaya bak!

peki, konuyu hiç saptırmayalım, tasavvuf konusunda kalalım ve gelin de islam tasavvufunun hangi görüşü kimlerden alınmış, onları bir karşılaştıralım... öyle ya, top sahada oynanır, topu taca atmayalım. madem islam tasavvufu dışarıdan alındı, mesela hangi konu yunan mistiklerinin konularına ne kadar benzer, hint mistiklerinin konularına ne kadar benzer?

meseleyi böyle gerçek zeminine çekince göreceğiz ki, islam tasavvufu bir deryadır, diğerleri onun yanında küçük su birikintileri... vahdet-i vücudu panteizme benzetmek, kısır bir oryantalist görüştür. ve bu kadardır. ötesi berisi yoktur. ama ciddi olun biraz da alın bir panteist felsefeyi, muhiddin-i arabi'nin yazdıklarıyla bir karşılaştırın bakalım... evet, asıl bunu yapın da inanayım size... yoksa bir klişe benzerliğine bakarak, ben de derim ki, "baba" demeyi romalılar'dan öğrendik, onlar da babalarına baba diyordu!"

böyle saçma bir seviyeye düşüyor konu... evet, ben meydan okuyorum. epey bir vahdet-i vücud tahsilim vardır. eski yunan felsefelerini ve hint mistisizmini de, elimden geldiğince okumuş, incelemişimdir. mesela getirin bana, "zikir şudur, şu kadar çeşidi vardır ve şu kültürden gelmiştir" diye gösterin. bir "aum" teranesiyle ilişkisini kurun bakalım... sonra rabıta şöyledir, şu kadar çeşidi vardır, şu kültürden gelmiştir...

vahdet-i vücud'u bir açın bakalım: zat, isimler, sıfatlar, fiiller konusuna bir girin. bunların hangi felsefeden veya tasavvuftan gelmiş olduğunu bana bir gösterin...

yoksa "uyurmadır, değildir" boş laflarla bu iş bir yere varmaz. buyurun, meydan okuyorum... ne eziklik, ne kibir göstermeden, bunları bana bir söyleyin de ben de size cevaplarını vereyim!