bugün

uygun bir saatte ve günde başlamayan kapışmadır.
yalnız ben üç aydır hamle bekliyorum, yeni gelmiş...
gele gele de ne gelmiş:
(bkz: tasavvuf islam dogmatizm ve kuran)

neyse, başlangıç olarak fena değil diyelim...
bizi izlemeye devam edin.
muhtemelen mısır selefiliğinden veya suud vehhabiliğinden ilham alan orhanozturhan adlı yazarın "islam'da tasavvf yoktur" şeklindeki iddiasıyla başlayan kapışma...
ben bir ehl-i sünnet bağlısı olarak, bunları cevaplandıracağım...
dileyen herkes de -formata uygun- entarileriyle konuya katkıda bulunabilir.
Hararet nardadır klavyede değil
Keramet baştadır başlıkta değil
Her ne arar isen kendinde ara
ekşi'de uludağ'da inci'de değil

formata uy kimsenin gönlünü yıkma
Gerçek trollerin izinden çıkma
Eğer adam isen ölmezsin korkma
Aşığı kurt yemez s**imde değil
tasavvufun dışarıdan alındığını ve islama sonradan eklendiğini söyeyen selefilerin iddiasıyla başlayan kapışma...
şimdi bu görüşler yeni değil tabii.
100 yıllık oryantalist fikirleri...
bunları başka versiyonları da var:
kur'an'ın da "dışarıdan alındığı" gibi...
sözgelimi, yahudilikten, hristiyanlıktan, sümerlerden gibi versiyonları mevcut.
bu da aynı şey...
ağzının payını alacak tabii ki...
tasavvuf dinler arası diyalog için biçilmiş kaftandır ve tasavvufun temelinde bazı tasavvufçular da görülen inkar dahi vardır. o sebeple böyle şirk olaylarına girmeyelim kapışma falan yanlış bunlar.
tasavvuf kavramı, köken olarak arapça'dan gelmez.
belki yunanca'dan gelir, belki ondan da eskidir.
yunanca sophia (hikmet) kelimesiyle aynı kökendendir.
islam'da bir çok şey de, kur'an'dan çok önce mevcuttur.
mesela namaz da arapça değildir, farsça'dır. oruç da öyle...
çünkü namaz da, oruç da, hac da, tasavvuf da, islam'dan önce vardı.
ilk insan ilk peygamberdi ve ilk doğru onunla vardı.
nitekim "son peygamber"den önce binlerce peygamber ve binlerce veli gelmiştir.
tasavvuf bu anlamıyla islam'dan önce de vardı. hint'te, çin'de, yunan'da, hatta mayalar'da falan...
mesela namaz benzeri bir ibadet de vardı kızılderililer'de...
mayatepek'in raporlarında ve sinan meydan'ın kitabında vardır bu nokta...
yani?
temel mantık yanlış, kurgu yanlış:
islam'da, islam'dan önce peygamber yoktu, veli yoktu gibi bir iddia mı var?
tam aksine, bütün mitoloji ve felsefelerin "bozulmuş din ve irfan" olduğu görüşü var...

önce bunu bi anlayalım.
gerisi gelecek!
dört kadın yerine iki kadın alırsanız bal gibide tasavvuf yapmış olursunuz, kim demiş islamda tasavvuf yoktur? evet görüldüğü üzere konuyada vakıf olamadım iyi geceler.
öncelikle demogojiye döndürülmemesi gereken kapışmadır.
kelimelerin gelişinden gidişinden sahte manalar çıkarmadan konuşalım...
vahiy aldığını söyleyen mutasavvıf gördünüz mü siz hiç? olsa olsa meczuplar, şarlatanlar söyler bunu. "ilham"dır o, "keşif"tir veya...
aynı şey, "sen ölülelere ve sağırlara duyuramazsın, allah dilediğine duyurur" şeklindeki ayetler için de sözkonusu...
zaten hadisleri inkar ettiğin zaman kur'an'a da bakamazsın.
hadiste demiyor mu, "ölüler de işitirler. siz onlardan daha iyi işitmezsiniz. yalnız onlar cevap veremezler."
bunu söyleyen peygamber, senin okuduğun ayetleri bilmiyor muydu yani?
bu boş laftır.
burada aslolan şey "ruhaniyeti inkar etmek, ruhaniyet diye bir şey yoktur" demektir.
öylese peygamberlik niye var?
ruhaniyet yoksa peygamberliğin var olduğunu nasıl anlıyorsun?
velinin olamayacağını söyleyen aklın, peygamberin olabilceğini nasıl düşünüyor?

geçelim.
üzerinde tek tek durulacak bunların. *
"NE ARAR isen kendinde ara
kudus'te mekke'de hac'da değildir".
(bkz: osmanlıca konuşunca tasavvuf olması) *

bu ne kibir ya hu?

ağır ol da.. derviş sanalım.
haddim olmamakla birlikte, tuz atmak istediğim çorbadır.

tasavvuf islam'a uyar mı, bilmem. ama görünüşe göre osmanlı pek hoş karşılamıyor.

(bkz: yunus emre şiiri okuyanların katli vacip olması)
tabii, bir yerde bir kapışma varsa, orada bir mazlum edebiyatı da olacaktır. hemen ilk kelimelerin "adil olmayacak" şeklinde başlaması, tekrar tekrar bunun vurgulanması da bunu gösteriyor. neden adil değilmiş? herkes sözünü rahatça söyleyemiyor mu? yani bir ezilme görüntüsü verince daha mı adil oluyor? yoksa bu bir kibir ifadesi mi? "siz kimsiniz ki, benimle bu konuları tartışacaksınız" durumları mı? valla, o zaman da gelmeyecektin buraya; biz bu kadarız.

yalnız, olay laf kalabalığına gelmesin. eski terimlerle süslü uzun ve teknik cümleler kuramaz biri değilim. yalnız bunlar günümüzde çoğu zaman, bir şey söylemekten ziyade, bir şey söyleyemediğini gizleme taktiği olarak kullanılıyor. yani, bir iki eski kelime araya sıkıştırınca, "ben aslında konuya hakimim, kendimi ifade edebiliyorum" pozları atılmış oluyor. tasavvufun dışarıdan alınması meselesinde olduğu gibi...

dikkat ettiniz mi nasıl gargaraya geldi bu konu? tasavvuf theosiphia'dan gelmiş... e tamam, ben de olabilir diyorum. islam'dan önce bir tasavvuf olamayacağını, islam'dan önce peygamberler ve veliler gelmemiş olduğunu iddia etmiyorum ki... burada nasıl kayboluyor cevap da hadislerin uydurma olduğuna atlıyor? mesele, tasavvufun islam'da olup olmadığı değil miydi? tasavvuf hint'ten alınmamış mıydı? ben bu noktada beklerdim ki, islam tasavvufu ile hint tasavvvufuna dair bir karşılaştırma yapılsın, hangi nokta nereden alınmış, bir dökümü yapılsın...

ama yok, iş geldi dayandı hadislerin uydurma olduğuna... bunu ispatlamak şartlarında değilim ya ben... "uydurmadır, değildir" diye konuyu sündürmenin bir anlamı yok... ben tekrar ediyorum bu noktada: hadisler uydurmaysa kur'an da uydurma olabilir; çünkü onu da aynı sahabiler bildirdi. hadisler uydurmaysa, islam diye bir şey yoktur. namazın nasıl kılınacağını, orucun nasıl tutulacağını, bu en temel islami gerçekleri bilemeyiz. hadisler uydurmaysa, ben senin kendi aklınla kuran'dan çıkardığın görüşlere de inanmam. ben de kendi aklımla çıkarırım.

ama burada bir demogoji daha yapılıyor. tamam, bir hakikati kimin dile getirdiği önemli değilir. ama bir fikrin asıl sahibinin kim olduğu önemlidir. ben, hadislerle ilgili olsun, tasavvufla ilgili olsun, bu görüşlerin yeni olmadığını, en az 100 senelik olduğunu, oryantalizm kökenli olduğunu ve mısır selefileriyle suud vehhabileri arasında tutunduğunu söylerken, "bu fikirlerin asıl sahibi sen değilsin, onlardır" diyorum.

eyvah, bak ne oldu şimdi: "tasavvuf dışarıdan alınmadır görüşü dışarıdan alınma!" bombaya bak!

peki, konuyu hiç saptırmayalım, tasavvuf konusunda kalalım ve gelin de islam tasavvufunun hangi görüşü kimlerden alınmış, onları bir karşılaştıralım... öyle ya, top sahada oynanır, topu taca atmayalım. madem islam tasavvufu dışarıdan alındı, mesela hangi konu yunan mistiklerinin konularına ne kadar benzer, hint mistiklerinin konularına ne kadar benzer?

meseleyi böyle gerçek zeminine çekince göreceğiz ki, islam tasavvufu bir deryadır, diğerleri onun yanında küçük su birikintileri... vahdet-i vücudu panteizme benzetmek, kısır bir oryantalist görüştür. ve bu kadardır. ötesi berisi yoktur. ama ciddi olun biraz da alın bir panteist felsefeyi, muhiddin-i arabi'nin yazdıklarıyla bir karşılaştırın bakalım... evet, asıl bunu yapın da inanayım size... yoksa bir klişe benzerliğine bakarak, ben de derim ki, "baba" demeyi romalılar'dan öğrendik, onlar da babalarına baba diyordu!"

böyle saçma bir seviyeye düşüyor konu... evet, ben meydan okuyorum. epey bir vahdet-i vücud tahsilim vardır. eski yunan felsefelerini ve hint mistisizmini de, elimden geldiğince okumuş, incelemişimdir. mesela getirin bana, "zikir şudur, şu kadar çeşidi vardır ve şu kültürden gelmiştir" diye gösterin. bir "aum" teranesiyle ilişkisini kurun bakalım... sonra rabıta şöyledir, şu kadar çeşidi vardır, şu kültürden gelmiştir...

vahdet-i vücud'u bir açın bakalım: zat, isimler, sıfatlar, fiiller konusuna bir girin. bunların hangi felsefeden veya tasavvuftan gelmiş olduğunu bana bir gösterin...

yoksa "uyurmadır, değildir" boş laflarla bu iş bir yere varmaz. buyurun, meydan okuyorum... ne eziklik, ne kibir göstermeden, bunları bana bir söyleyin de ben de size cevaplarını vereyim!
osmanlı'nın tasavvufu hoş karşılamadığını söylemek de boş bir görüştür. bir zahir adamı, bir batın adamını anlamadı diye -eğer varsa böyle bir şey- böyle bir genelleme yapılabilir mi?

osmanlı, baştanbaşa tasavvuf kültürü üzerine kurulmuş bir toplumdu. osmanlı'nın saltanat geleneneğinde, hemen her padişah, bir tarikat adamına bağlıydı. osanlı ordusu bektaşi, esnaf teşkilatı yesevi ve bayramiydi. osmanlı spor külüpleri bile tarikatlara iç içeydi.

osmanlı müziği, şiiri ve edebiyatı, hep tasavvuf kültürünün ürünüdür. mevlevilik tasavvuf değil mi? osmanlı'da vahdet-i vücud, mevlevlik, bektaşilik üç büyük tasavvuf geleneği olarak, toplumun her köşesine yaygındı. bunun dışında melamiler, nakşibendiler, kadiriler gibi tarikatler vardı. sonradan bozuldular, bozulmadılar bilmem.

doğrusu bu konuyu konuşmayı bile zahmet sayıyorum.
(#(#16552180) vahdet i vücuda karşı, Osmanlı topraklarında uzun süre doğrudan eleştiri yapılmamış hatta ibn i Arabi'ye karşıtlığıyla bilinen Şeyhülislam Çivizâde Mehmed Efendi görevinden azledilmiştir. Bu dönemde Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim'in emriyle ibn Arabi'ye yöneltilen itirazların cevaplandırıldığı Farsça bir kitap dahi kaleme alınmıştır.

Akşemseddin, Fatih Sultan Mehmed'in hocası. Risâletü'n Nuriyye ve Def'u Metaini's Sufiyye" adlı eserlerinde ibn Arabi'nin görüşlerini savunmuştur.

aziz mahmud hudayi
hala bir demogoji olarak süren tartışma... laf kalabalığından sadede bir türlü gelemiyor, bir türlü net görüşler ileri süremiyor.

öncelikle ben hadislerle ilgili tartışmadan kaçıyor değilim. ama bunun nereye varacağını çok iyi bildiğim için, pek oraya bakmak istemiyorum. dediğim gibi, bu fikirler yeni değildir, oryantaistlerin islam dünyasına kakaladığı ve bizim ilahiyatçı takımı arasında da çok revaçta olan fikirlerdir. (tasavvuf ile ilgili kısım da selefilerin dövizleri.)

ben bu türlü tartışmaların bin tanesine girdim çıktım. hiçbirinden de net cevaplar alamadım. soruyorum:

- hadislerin hespi uydurma mıdır?
+ yok, bir kısmı uydurmadır?
- hangisi uydurmadır, hangisi değildir?
+ bana uydurmaymış gibi gelen uydurmadır, değilmiş gibi gelen değildir!
- sen kimsin kardeşim?

evet, bu konu aynen böyle sonuçlanacak. tabii kendine mahsus demogojisiyle beraber... onun için, hiçbir faydası yoktur bu konuşmanın. hani adam gelir, "hadislerin hepsi uydurmadır" der, onu anlarım. ama böyle, kafasına göre hadis ölçüp biçen kimseleri anlamam. diyebiliyor musun hepsi uydurma diye? namazın nasıl kılınacağını, oruun nasıl tutulacağını bana kur'an'dan, "kendi kafana göre" çıkarabiliyor musun, çıkaramıyor musun?

boş laflarla kimse kimseyi kandırmasın. eğer bütün vasıtaları aradan kaldırırsan, sadece kur'an'dan islam çıkarmaya çalışırsan, ona bakan insan sayısı kadar islam çıkar ortaya... eğer böyle yapılacak olsaydı, kur'an zaten bir kitap olarak bir dağa inerdi. ayet ayet, yıllarca, hayatın dinamik yapısı ve vesileleri içinde bir peygambere inmezdi. herkes kitaptan bakar, ne lazımsa yapardı.

şimdi aynı demogoji tasavvuf konusunda da yapılıyor. "2. maddeye cevap verilemeyeceğine o kadar eminim ki." haydaaa, niye ki? ne var ki bunda? yeni bir şey mi söylüyorsun? daha doğrusu, bir şey mi söylüyorsun?

hani şunu konuşacaktık: tasavvuf islam'da yoktu, dışarıdan alınmıştı, hintten gelmişti? ne oldu ona? iş nasıl geldi de, "alın panteizm sizin olsun" noktasına dayandı? hani senindi panteizm? vahdet-i vücud'un oradan geldiğini ispatlayacaktın hani? şimdi niye bizim üstümüze yıkıp kaçıyorsun?

ben tekrar soruyorum, hiç ayılıp bayılmaya gerek yok: islam tasavvufu veya onun bir cüzü olan vahdet-i vücud görüşü, hangi dışarıdan gelmiştir? konu konu gösteriniz!

şimdi burada ne var: füsus'ül hikem'de seçildiği söylenen, cımbızla çekilmiş bazı ibareler... başı yok, sonu yok, neyin niçin söylendiği yok... "namaza yaklaşmayın" hesabı, "nur ile zulmet aynıdır" gibi şeyler. benim önümde de bir füsus'ül hikem var ama, bu ibarelerin hangi konulardan, hangi sayfalardan alındığını araştıracak kadar vaktim yok. bir zahmet onlar da söylense de, neyin ne olduğunu ben size iki dakikada veriversem...

kaldı ki, o kadar -çok afedersiniz- avanakça yaklaşılıyor ki konuya, sadece şu kadarı için bile ciltlerle kitap yazıldığı, meselelerin arasında binlerce meseleler olduğu gargaraya getiriliyor:

--spoiler--
yaratılan her şey odur, mahluk ve halık, vücut birdir.
--spoiler--

allah allah, öyle mi anlatılıyor o konu? hani ben saydım yukarıda: zat, isimler, sıfatlar, fiiller... sen neye göre ne söylüyorsun? meseleye hangi basamaktan giriş yapıyorsun?

bu neye benziyor biliyor musunuz: "e=mc2, midyat seyfo gülün! ha ha ha ha, hiç e harfi, mc'nin karesine eşit olabilir mi? saçmalığa bakın!"

arkadaş, bunun nesine cevap vereceksin ki? "tek varlıktan başka bir varlık yoktur"... hatırlıyorum, bu konu hakikat-i ferdiyye bahsinde geçiyor. anlattığı da ne biliyor musunuz: allah resulü'nün hakikati, her şeyden önce onun nurunun yaratıldığı, ruhların kökünün bir olduğu vs... ciltler dolusu anlatılmış konu... ama hepsini atlayıp, meselenin geldiği yere bak...

zamanım olursa ben bu konuda saatlerce konuşabilirim. ama demogoji yapılmasın, gerçek meseleler konuşulsun... mesele bırakın, hiç anlamadığınız vahdet-i vücud konusunu da, divan edebiyatına girelim: şu şaraplar, afyonlar, hristiyan kızları falan... ne ayak?

kısaca şu kadar diyeceğim: islam tasavvufu, islamın bir verimidir. islam, ölü bir kitap değilir. kat üstüne kat, kat üstüne kat, bir medeniyet dinidir. bunu kaldırdığın zaman, üç beş tane ilkel adam kalır ortada... oysa kuran sünnet, icma, kıyas çizgisi içinde tasavvuf da yerini bulmuştur, bütün bir islami sanatlar ve medeniyet de!
pilavlı sohbet olduğu takdirde katılabileceğim kapışma.

şöyle en tavuklusundan, olmadı en nohutlusundan oyhş.
çok bilgili yazarların kapışmasıdır. uzaktan izlenmesi gereken bir kapışmadır, lakin tasavvuf kör bir kuyu gibidir, içine düşen iflah olmaz.
Tasavvuf yasamaktir. burada tartismakla bir yere varilmaz. inanan inanir inanmayana yapacak bir sey yok.
tasavvuf ve tarikatlar devirlerini tamamlamışlardır. hele ki tasavvuf kültürel bir yön de kazanmıştır.
uluslar arası açılışlarda veya herkangi bir organizasyonda ''mevleviler gelin dönün'' seviyesine inmiştir.
tasavvuf'un gerekliliğini zamana göre değerlendirmek doğru olsa da, ben gerekli olmadığını düşünenlerdenim.
tasavvuf a inanmayan müslümanlar 3 e ayrılır.

- birinci kısım tasavvufla alakalı olmadıkları gibi, müslümanlıklada alakaları yoktur. kimlik müslümanlarıdır.

- ikinci kısım müslümanlığı yaşarlar ama tasavvufun ne demek olduğunu bilmedikleri için olmaz böyle şey deyip geçerler. çokda bilgileri yoktur açıkcası. içine girip tadına baksalar asla çıkamazlar.

- üçüncü kısım ise en tehlikelidirler. ilimleri vardır. ama bir işe yaramaz. müslümanlığı yaşamaya çalışırlar. ve tasavvufa girenlere şirk hatta kafir gözü ile bakarlar. işte gerçek yavşaklar bunlardır. mümkünse bu adamlarla muhabbete bile girilmemelidir. zira cahil ile muhabbet iyi değildir.
(bkz: hak la ilahe illallah allah)
hala palavra sıkılan kapışma... geldi amcam, "tasavvuf islam'da yoktur, dışardan alınmıştır" dedi. ben de "peki nereden ne alınmış göster bakalım" dedim... dut yemiş bülbül... bırak arkadaş maval okumayı, sen iddia ettiğin şeyi bir ispatla görelim...zikir nereden alınmıştır, rabıta nereden alınmıştır?... bana bi söyle bunları... ama böyle aynı lafları on kere tekrarlatma...

bak, füsüs'ül hikem'in nereinden alıyorsun o lafları diye de sordum, hala tık yok. cevap olarak, muhiddin-i arabi kafirmiş... sensin lan kafir, zibidiye bak... selefi artıkları bunlar; kendi kafalarından din yapacaklar... ben de tutacağım, "ben ona hamdederim o bana hamdeder" tek tek bunlara cevap vereceğim... lan arkadaş, mesele gümbürtüye gitti zaten, laf kalabalığında kayboldu...

siktir et, ben böyle muhabbete girmem. yok muhiddin-i arabi kafirdi de, müslümandı da... sabaha kadar sidik yarıştıralım burada...

ayrıca isterseniz gelin de vahdet-i vücud dersi vereyim:

--spoiler--
1. allah'ın zatı, aleme, allah'ın sıfatlarından daha yakındır.
2. allah'ın sıfatları, aleme, allah'ın fiillerinden daha yakındır.
3. allah'ın filleri, aleme, alemin kendisinden daha yakındır.

ve hüküm: bu işe akıl ve hayale girişmek küfürdür.
--spoiler--


devam edelim mi:
--spoiler--
vahdet-i vücuda göre, her şeyden önce bir öz, bir cevher, bir nur yaratılmıştır. buna muhammedi nur denir. allah'ın isimleri ve sıfatları bu mertebede toplu bir halde, deyim yerindeyse potansiyel bir halde bulunurlar. henüz varlıktan hiçbir şey yoktur. bu, allah resulü'nün nurudur. (bkz: hakikat-i ferdiyye) bütün kainat, bütün insanlık, belli bir sıra ve tertip içinde bu nurdan meydana gelecektir ki, bu ilk aşamaya birinci beliriş (taayyün-ü evvel) denir. veya bir tek an anlamında "yekpare an"...

taayyün-ü sani dedikleri ikinci beliriş anında ise, allah'ın isim ve sıfatları topluluk mertebesinden açılış mertebesine geçer. buna insanî hakikat de denir. henüz maddi ve manevi alem adına yine hiçbir şey ortada yoktur. fakat burada muhammedi hakikatin, insani hakikatten önceliği vardır. "sen olmasaydın, sen olmasaydın, felekleri yaratmazdım" sırrı vardır. ayan-ı sabite adı verilen, varlığın ilk manaları vardır.

bundan sonra alem-i ervah, yani ruhlar alemine sıra gelir; ruhlar meydana gelir... onun ardından alem-i misal; yani, varlığın suretleri, formları... daha sonra alem-i şühud, yani madde, cisimler, bitkiler, hayvanlar... en son insanlar ve tarih... bizim değinmediğimiz, la taayyün (belirişsizlik) denilen ilk aşamadan sonra bu, yedinci ve son aşamadır. yaratılış insanla mühürlenir. insan, insani hakikatten sonradır; ruh, şekil ve madde alemlerinden de sonradır. fakat onda bütün bir kainatın özeti vardır; bütün sırlar onda toplanmıştır.

bu, allah resulü'nün nurunu kainatın yaratılışından evvel ve kainatın yaratılış sebebi olarak görmeye muhiddin-i arabi "hakikat-i ferdiyye" adını verir. (bkz: hakikat-i ferdiyye) bütün insanlar insanlığını, bütün peygamberler peygamberliğini ve bütün varlık varlığını ondan almıştır. tarihi bir varlık olmaktan önce, kozmolojik bir prensibe delalet eder. bu yüzden o, "kainatın efendisi"dir ve "allah sevgilisi"dir.

aklım kestiğince, dilim döndüğünce anlatmaya çalıştığım bu doktrin, her şeyden önce bilmek gerekir ki, "ibdai - kreasyonist- yaratılışçı" bir doktrindir. "allah ol der ve her şey olur.
--spoiler--

üç kuruşluk aklınızla ban palavra sıkmayın. meseleleri biliyorsanız, gelin de konuşalım. küfür edecekseniz, ben kıralını ederim. mına bile korum!
(bkz: kuranda namaz vakitleri/#16586667)

bu da burda kalmış...
muhtemelen sona ermiş olan kapışmadır. kendimi burada galip ilan etmiyorum, çünkü taraflardan biri sahadan kaçtı. kendimi mağlup de ilan etmiyorum, çünkü kaçan ben değilim...

kendimi kaba bulup bulmadığımı düşündüm biraz; yok ama, yeni bişey yok, ben hep böyleydim. yani tarih boyunca böyleydim... haklıydım da;

şimdi gelecek oradan, iki tane selefi/vehhabi artığı bana din dersi verecek, tasavvuf dersi verecek... hadi versin bir şey demiyorum;

- kalkacak muhiddin-i arabi'ye sövecek,
- fırsat bulursa imam-ı gazali'ye sövecek,
- fırsat bulursa, mevlana'dan başlayıp şah-ı nakşibend'e,
hacı bektaş veli'den tutup abdülkadir geylani'ye kadar
cümle tasavvuf büyüklerine sövecek,
- fırsat bulursa, mezhep imamlarına sövecek,
- kafasına göre hadilseri ayıklayıp kesip biçecek,
- fırsat bulursa hazret-i ömer'e, hazret-i ali'ye atıp tutacak,
- fırsat bulursa, allah'ı kendine benzetecek (evet, bunlara o yüzden "mücessime" derler!)

ve bütün buları yapacak, yapmaya çalışacak, sonra da ben ona "hayhay" diyeceğim, "buyursunlar efendim" diyeceğim... var mı böyle bir şey?.. hangi kitapta yazar?... lan hepsini bırak, muhiddin-i arabi'ye kafir diyen adamın anasını bacısını tanımam lan ben... (hadi yine, buradaki tanımam kelimesi kibarlığıma geldi!)
..

bunlar, hafız esad'ın islamiyeti arap milliyetçiliği haline getirmek için yetiştirip türkiye'ye saldığı bir takım kişilerdir. türkiye'deki bütün islamcılığı ifsad etmişledir. suud'daki vehhabi rejiminin versiyonları, dalları ve budaklarıdır.

ama "allah'ın sopası yok" derler ya, bugün babadan kardeş oldukları beşşar esad'ın başına en büyük bela olan yine kendileridir. daha onunla olan meselelerini halletmeden, en büyük düşman saydıkları şiileri alt etmeden, gelip bize din öğretiyorlar, tasavvuf öğretiyorlar.

zor be, ben ihtimal vermiyorum.
bir aylık bir fasıladan sonra yeniden başlayan kapışma...
başlamasına sevindim, onu söyleyeyim.
tek tek cevaplarını da vereceğim...
yalnız bu vehhabi/selefi uzantılarıyla din konuşmak kadar zor konu yoktur dünyada...
bir materyalistle materyalizmin kalıpları içinde konuşursun,
bir idealistle idealizmin kalıpları içinde konuşursun...
ama bir islamı kaba bedevi milliyetçiliğine indirgeyen biriyle ne konuşacaksın...
adam güya idealist, ama metodu materyalist...
arkadaş bir adam hem materyalist hem dindar olamaz ki yahu!
hem "metodum akıldır" deyip hem dindar olamaz ki?
bunun yolu yok her şeyden önce...

ama neyse, böyleleri de var ve ben onlara hangi konu nasıl cevap vereceğim hakkında şerbetliyim.
gerçi söylemiştim, ama fayda etmemiş: (bkz: #16548999)
yine söyleyeceğim...
üç kuruşluk aklıyla dinin kendisi olmanın ne demek olduğunu yine göstereceğim.
birkaç saat sonra...