bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

papatyam'a...
kaybettim kendimi, aynaya bakınca soruyorum nerede olduğumu, söylemiyor gördüğüm...

şimdi! ne zaman? saatim yok, takvimim yırtık... ama ânımı söyleyeyim, saat ve takvime bakmaya korkutan bir ân yaşadığım, yaşadığımsa ayrı bir tartışma konusu aslında...

incinmiyorum-incelmiyorum-eğilmiyorum, kırılıyorum mantığımdan...hesabını yapmıyorum hiçbir şeyin, gerek görmüyorum zaten iyice içerideyim hayatta, ne fark edecek ki kesin bir sonuç bulunca? ama yaklaşık olarak, geçmişimden dört ay, geleceğimden geleceğim gitti... dört ay yaşadığımız, geleceğimse yaşayamadığımız, hesapta bir karışıklık olmasın da, öderken zorlanmayayım sonra...

'ben böyleyim- sen öylesin- kısmet değilmiş' deyip, işin içinden çıkmak, soyutlaştırmak çok mantıklı duruyor aslında... denemiyorum sanma ama kocaman, elle tutulur gözle görülür somut bir yalnızlık var önümde, kanmıyor kanayan yerlerim, yediremiyorum o her boku bilen ama sensizlik karşısında ne bok yiyeceğini bilemeyen beynime...

'geçer, bu da geçer' son günlerimin moda sözü... ne geçecek lan diyorum, oturdu işte mideme, ağrıtıyor diyorum; o zaman ne halin varsa gör diyorlar... kırıcıyım galiba, sen de öyle söylüyordun ya... şimdi farkediyorum dibine kadar ukala olduğumu ama iş işe geç kalmış...

düşünemiyorum... odaklanamıyorum... kabul edemiyorum, ya ne güzeldi değil mi? sen de söyledin, neden? tek soru tek cevap! neden? işte orada takılıyorum, bulduğum cevaplar tırtıklı, geçmiyor boğazımdan!

hani sana bütün playlistler den çıkarttım, bir tanesini atlamışım dedim ya, o denk geldi şimdi... bizi ilgilendiren kısmını yazayım sana;

söz vermiştik, yıllar önce! (bir söz değildi, binlercesi vardı tutulması gereken ama sen en önemlisini tutmadın)

yok artık sen de mi beni yaktın gittin söyle? (her şeyi biliyordun, her şeyimi... ona rağmen attın ya ateşlere yine beni, sadece kendini düşünerek... helal olsun)

direnmedim, sustum yine çaresiz (gelirken de bir şey dememiştim... giderken de diyemem, tercih senin hayat senin! tabi benim hayatımın pek bir önemi yok anladığım kadarıyla)

kabullendim sessiz gidişlerini... (ilk gidişin değil ama bunu da sesimi kesip, göz yaşlarımla ısıtmaya çalıştığım yatağımıza uzanıp, sindirmeye çalışıyorum)

gözlerin gibi yalan söyle... (gözlerin çok güzeldi ama yalandı, bir yalan istiyorum sadece bir yalan, yaşamak için bir yalan...)

istersen kabullenme...(ne halin varsa gör, kötü manada değil zira ben göremiyorum da...)

çıkarmadım şarkıyı yine listeden, tek kalacak o... tek olacak... senin gibi... sense, bilmediğim bir şehirde, bilmediğim insanlarla olacaksın... reva mı bu diye bir soru gelmiyor değil aklıma ama cevaplamaya korkuyorum, hatta devamını düşünmeye çalıştıkça kusma isteği beliriyor midemde... o da isyan etmeye başladı son zamanlarda...

'ne bitmeyecek? söylesene ne bitmeyecek?' çok güzel... umarım eğlenmişizdir, oturmaya gelmedik değil mi!
ben bu yazıyı sana yazdım papatyam... aslında söylemek isterdim ama malum artık konuşmayacağız dedik(!)
konuşmayalım... sen nasıl istersen...
zaten hep öyle olmadı mı?