bugün

moulin rouge

fahişeye aşık olmuş fakir çocukla sanatçı ruhlu fahişenin hikayesi. şahane oyunculuklarla dolu şahane bir müzikal olsa da hikayede birkaç mantıksal sorun var sanırım.

--spoiler--
dükle yazar çocuk karıştı diyelim, dük satine'in odasını bastığında bu karışıklığı olduğu gibi açıklasalar olmaz mıydı?
hadi diyelim moulin rouge'u tiyatroya çevirmek istediniz, bunun için satine'i dük'e satmaya ne gerek vardı? moulin rouge zaten para basan bir mekan değil mi binlerce müşterisi olan?
dük'ün girdiği triplere diyecek söz yok. kıskançlık ve hırsla doldukça "finalde fahişe mihraceyi seçecek" ifadesini kullandıktan sonra bir başka tribinde "oyunda fahişe sitarcıya gitsin satine benimdir" dedikten sonra tekrardan karar değiştirmesi beni benden aldı.
ayrıca dük fahişe peşinde işsiz güçsüz koşan işsiz güçsüz bir adam. akıllara şu vidyoyu getiriyor: http://www.youtube.com/watch?v=xJG7wKU4fDU
moulin rouge sahibi amcamız spontane yalan üzerine bi anda tiyatro sevdasına kapılıp "show must go on" diye diye kızı öldürüyor. hadi diyelim bu yalanı uydurdunuz sonra kimse mi "abi biz satine'e sormayı unutmuştuk o istemedi biz de tiyatro işinden vazgeçtik" demedi hacılar?
--spoiler--

tüm bunlara rağmen insanı büyüleyen bir sanatsallık da yok değildi. el tango de roxanne için bile izlemeye değer.