bugün

devlet memuru

Gerçekten prensipli bir adamdı. Her sabah mesaiye o büyük kupasına çay doldurmadan başlamazdı. Çatık kaşları, yer yer kırlaşmaya ve açılmaya başlamış saçları, fırça bıyıkları ve gürbüz kaşlarıyla bir ciddiyet abidesiydi adeta. Tam da "devlet memuru" sıfatını tamamlarcasına.

Sabah 9'dan akşam 4 buçuğa kadar herkes çekinirdi ondan. iş yaptırmaya, buyurmaya korkardı millet. Bu aslında bir bakıma onun savunma mekanizması olmuştu. Aslında tırt bir adamdı fakat üzerine giydi bu gömleği kimse çıkartmaya kalkışmıyordu, onun için de bir sıkıntı olmuyordu bu zira etrafa yaydığı sinerjiden memnundu. Herkesin ondan çekiniyor olması hoşuna gidiyordu. Sıraya giren bir emekliden hemen yanında çalışan iş arkadaşına kadar, kimse tek kelime laf edemiyordu. Bazı bazı müdür bey iş buyururdu, yanına çağırırdı, mevcut karizmasını sarsmadan kalkar giderdi kürsüsüne. Olayı buydu.

Biraz geçmişe gidelim. Sessiz bir çocuktu, hıra güre karışmaz, pek arkadaşlarıyla vakit geçirmezdi. Korumacı, götü kollamacı bir kişilikti. 10 yaşındayken oyuncaklarını aile yadigârı gibi sakınırdı, kendini koruma altına aldığı o sert ve dokunulmaz mizacı buradan kaynaklanıyordu ama bu kadar da geriye gitmeyelim hadi. 15 yaşındayken hayatında bazı kararlar alması gerekmişti. Her nedense diş hekimi olmak istiyordu. Aslında "her nedense" demiş olsam da bunun nedenini biliyorum, babası ele güne "benim oğlum büyük adam olacak, doktor, mühendis olacak" diyordu. Bizimki de büyük adam olacağına söz vermişti kendisine çünkü babasından it gibi korkardı. Bu yüzden doktor veya mühendis olmak konusunda düşünmeye başlamıştı. Doktorluğu yapamayacağını düşündü çünkü kimseye çaktırmasa da kan gördü mü başı dönerdi. Ayrıca başka bir insanın hayati sorumluluğunu üstlenebileceğini düşünmüyordu. Demiştik ya, korkaktı çok. Aslında bir bakıma olması gerektiği kadar korkaktı, her insanın olması gerektiği gibi. Ve fakat dünya böyle bir yer değildi ne yazık ki. Biraz cesaret her zaman için gerekliydi. O da diş hekimi olmanın en mantıklısı olduğuna karar verdi. Hem yine doktor olacaktı hem de bir beyin cerrahı kadar büyük bir sorumluluğu da olmayacaktı. Mis gibi bir çözümdü diş hekimi olmak. Fakat gel gelelim diş hekimi de olamadı zira üniversite sınavından aldığı puan diş hekimliği bölümüne alabildiğine uzaktı. Tabii ki mühendislik ve muadil "janjanlı" diğer bölümlere de. O da ne yapsın, devlet memuru oldu. Hazır babası da ölmüştü, babasının gözünde "büyük adam olamadı" durumuna düşmeyecekti. Hem devlete kapağı atmıştı yani. Sırtı yere gelmezdi. Mamafih onun döneminde şöyle bir sorun vardı; kimse memura kız vermek istemezdi.

Hayat bu ya, anasına "mahalleden bir kız bak" demişti, anası da bakmıştı. Helâl süt emmiş bir kız bulup evermişlerdi bizimkini. Karısı tam bir "ev hanımı"ydı. Ne fazla ne eksik. Bizimkini sabah "hayırlı işler kocacım" diye işine gönderen, yemeğini aşını yapıp çamaşırlarını yıkayan, gece de bizimkinin canı çekti mi bacaklarını ayıran klasik bir ev hanımıydı. Bizimkinin renksiz ve monoton hayatında daha fazlasına gerek de yoktu.

iş hayatındaki despot karakteri evde de sürüyordu bizimkinin. işten gelip sofraya oturur, karısıyla beraber televizyona izleyip yine karısının soyduğu meyveleri yiyip saat 12 olmadan yatan bir adamdı. Uyumadan önce de bazı geceler karısına yaklaşırdı işte, tüm ekşını, tüm olayı buydu. Adam olana aslında bu da yeterdi. Sonuçta ne borcu harcı, ne de başka bir problemi vardı. Huzurlu bir hayat sürmek için daha fazlasına gerek varmıydı ?

Şimdiki zamanın huzur arsızlarına gelsin; yoktu.

Tamam, belki işinden memnun değildi, ama iyi kötü bir işi vardı. Hoş, karısına aşık değildi ama kendisine bağlı, "beyim bilir ben bilmem" diyen, şimdilerde bulunması zor sadakat görgüsüne sahip bir hanımı vardı. içkisi kırk yılda bir'di, günde 1 paket sigarası vardı, iskambil kağıdını arada arkadaş ortamı olursa eline alırdı, milli piyango bileti almayı ve loto oynamayı atlamazdı o kadar. "Yeterli" bi hayat sürüyordu işte, daha neydi ?

insanoğlu çiğ süt emmiş işte, onun hayatına bir "ekşın" lâzımdı. Henüz kendisi bile farkında değildi ama, monoton göbek adı olmuştu bile. Sıkıcılıktan patlayacaktı.

Hiçbir plan dahilinde olmadan başına şöyle bir şey gelecekti bir gün, tüm hayatı değişecekti.

Güzel ve alımlı, 40'larında, akranı bir kadın, bir gün çıkagelecekti sanki piyangodan çıkmış gibi. Öyle bir kadındı ki bu, tabloid gazetelerin sikindirik çöpçatanlık köşelerinde ilanı yayınlandığını varsaysak, rumuzu adeta "bayan seksi" idi. Kendisi gibi memurdu, kocasının iş durumundan mütevellit, yaşamakta ve görev yapmakta olduğu Antalya'dan bizimkinin bürosuna, Ankara'ya atanmıştı. ilk günden itibaren bizimkiyle gâyet mesafeli, seviyeli ve naif bir iş ilişkisi olmuştu. Ta ki, 1,5 ay geçip de bizimkine yavaş yavaş meyletmeye başlayana kadar.

Bayan seksinin kocası askerdi. Bizimkinin çakma sertliğini bir kenara koyarsak bu adam harbiden ham çeliği bakışlarıyla yamulturdu. Dışarıdan bakıldığında sosyal hayatları gâyet aktifti. Karı koca olarak sık sık görüştükleri dostları, gece gezmeleri, haftasonu kahvaltıları vesaireler ile düzgün giden bir evlilikleri vardı. Fakat bunların hepsi Antalya'da kalmıştı. Kocası sık sık göreve gider, 3-5 gün dönmezdi fakat bayan seksi'nin aklına şimdiye kadar kocasını aldatmak gelmemişti. Şimdi ise, yeni bir şehir, yeni bir iş, dolayısıyla yeni bir hayat ve sıkıcılaşmaya başlamış bir evlilik hayatı vardı. Bayan seksi her nedense, iş arkadaşları arasında, her ne kadar kendisine alırken ona da çay getirmek ve evraklarını alırken onunkileri de getirmek gibi basit şekillerle olsa da, en çok yakınlık kurduğu karşı cins "bizimki" olduğundan onunla ilgilenmeye başlamıştı. Bir gün büronun 2 m2'lik mutfağına, birbirlerinden habersizce çay almak için girdiklerinde olanlar olacaktı.

Bizimki bayan seksi'nin kendisiyle ilgilendiğini sezinliyordu ama kondurmak istemiyordu. Sonuçta hem kendisi hem de bayan seksi evlilerdi, hem kendi evli olsun olmasın sonuçta erkekti ama ne olursa olsun evli barklı kadına o gözle bakılmazdı, "gözü dışarıda" denemezdi ve hatta öyle bile olsa evli bir kadına böyle çirkin bir yafta yakıştırılmazdı. Bizimki bu gel-gitler içindeydi ama o gün o mutfağa girmek tüm bu "mantıklı" düşünceleri bir kenara savuracaktı. Bizimki o "kıç kadar" mutfakta boşalan şeker kavonozunu doldurmak maksadıyla raftan şeker poşetini almaktaydı, arkasını döndüğündeyse büyük bir sürprizle karşılaşacaktı, kendisine sıfıra sıfır bir pozisyonda durup sırıtmakta olan bir adet bayan seksi. Dudağında henüz yakmak üzere olduğu sigarasıyla öyle seksiydi ki, yazının başından beri ona "bayan seksi" diyor olmam inanın ziyadesiyle yerindedir. Bizimkisi tam da öylesine bir "sıfıra sıfır" pozisyonda, boğazında gıcık kalmışcasına yutkunup, gözlerinin hemen önünde yer çekimine meydan okuyan "ikizler"e bakakalmış, küçük küçük sırıtmaktaydı. Bir kaç saniye bakıştılar. Bizimki bulunduğu pozisyonun rahatsızlığından olacak ki mutfaktan çıkmaya yeltenen bir kaç sağa, sola hamle yaptı fakat aynı hareketleri bayan seksi de yapınca hiçbir anlamı kalmadı. Birbirlerine bakıp gülümsediler yine bir kaç saniye kadar. Sonra bayan seksi biraz da ortamı yumuşatmak için bir hamle yaptı, son bir kaç gündür olduğu gibi yine bizimkine, "öğlen beraber mi yiyoruz?" diye sordu. Bizimkisi yine ve tabii ki "...hıhı,, ee-eevet" dedi. Bayan seksi "güzel" diyip gülümsedi, çayını alıp dönüp gitti.

Yemekte hiç olmadığı kadar gergindi bizimki. Dün de yemek yemişlerdi ama bugün mutfakta olan o manasız ambiyans sağolsun, hiç olmadığı kadar kendini rahatsız hissediyordu bizimki. Ne oluyordu kendisine o da bilmiyordu, tamam bir erkekti, bir kadından etkilenmesi anormal değildi. Fakat doğru bir şey miydi yaptığı ? Hoş, ne yapıyordu ki, alt tarafı iş arkadaşıyla yemek yiyordu. Fakat içindeki bu tuhaf his neydi, neden evli bir kadınla ilişki yaşıyormuş gibi hissediyordu ? Bu içindeki suçluluk duygusu ve yasak olan bir şeyi yapıyor olmanın verdiği heyecan da neyin nesiydi ? Daha hiçbir şey yapmamışken böyle hissediyorduysa ya bir de yapsaydı neler olacaktı ? Hemen kalkıp gitmeli miydi ? Aman canım öyle şey olur muydu, kadına ne kadar ayıp olurdu. Fakat kadın da masum değildi ki, sürekli bizimkinin götünün dibinden ayrılmıyordu, yılanın tekiydi bu kadın, hem kendi evliliğini hem de onun evliliğini riske atıyordu, hiçe sayıyordu, saygısız ve ahlâksız bir kadındı bu.

Muhtelif düşünceler arasında gidip gelirken kadın "hadi kalkalım, büroya dönmeden 2 dakika çarşıda bir yere uğrayacağım." dedi, kalktılar. Kadın bir iş hanının girişinde, "sen burada dur, ben hemen gelicem" dedi, bizimki anlamsızca yüzüne baktı, kadın fısıldayarak "kadınsal meseleler" deyip gülümsedi, bizimki de "haa, tamam tamam" diyerek eliyle ağza fermuar çekme hareketi yaptı. Bir 5 dakika kadar bekledi, kadın nihayet teşrif etti, büronun yolunu tuttular.

Akşam mesai bitimi beraber çıktılar, bizimkinin arabası yoktu, bayan seksi arabasıyla bırakmayı teklif etti, bizimki de bu tekliften herhangi bir zarar gelmeyeceğini düşünerek ve aslında çok da düşünemeyerek bu teklifi kabul etti.

Arabayla giderlerken muhabbet koyuldular. Gençlik yıllarındaki Sezen Aksu'dan ve onun unutulmaz şarkılarından açılan muhabbet, gündemde yer alan Diyarbakır'da tankların yürütülmesi ile devam etti. hoş ve keyifli bir sohbetti. Şimdiye kadar bu kadar uzun uzadıya bir sohbette bulunmamışlardı, bu bizimkinin çok hoşuna gitti. "Ne de konuşkan bir kadın, bununla bir ömür geçer be" diye iç geçirdi bizimki. Kadın da tam o sırada "bak ne diyeceğim, sohbetimizi benim evde devam ettirmeye ne dersin?", "hem birer de kahve içeriz" bizimki panikleyip "yok ben gelmeyeyim" diyerek teklifi reddetmeye meyletsede, cılız ses tonu ve kadının her şeyi oldu bittiye getiren baskınlığıyla "aaa itiraz kabul etmiyorum" demesi treni raydan çıkarmıştı bile.

O gün evde neler olduğunu detaylıca anlatmayacağım. Tahmin edilen şey oldu işte, kadın fırsatını kolladı ve bizimkinin gardını indirdiği ilk fırsatta golünü attı. Pardon asisti o yaptı ama golü bizimki attı işte, anladınız siz. Zaten içkiyle de arası pek iyi değildi, gardını indirmesi pek de uzun sürmedi. Zaten içinde yaşadığı derin sancıları düşünürsek er ya da geç bizimki de gemileri yakacaktı. Neyse, beraberlikleri bir ömür sürmedi elbet, enkazların üzerine atılan hiçbir temel sağlam olmazdı ki. Zaten bayan seksinin de aradığı heyecandı sadece, aynı bizimkinin de aradığının o olduğu gibi. Bir süre beraber olup bayan seksinin kocası bir gün neredeyse bizimkini evdeyken basıncaya kadar ilişkileri devam etti, hoş bizimki o gün klişe bir şekilde dolaba saklandı, gece kocası uyuyunca bir şekilde bizimkini evden postaladı kadın ama o göt korkusu bizimkine yetti, kadınla bir daha merhabalaşmadı bile, söylemiştim korkak bir adamdı. Bazı zamanlar bir uğraş sarfedilmese bile eğer ihtiyaç duyulan şey bariz bir gerçekse, uğrunda çaba sarfedilmeden de bir şekilde o şey gerçekleşiyor. Gerçekten garip. Hayatlarımızın bize gösterdiği açıklanamayan ve tuhaf bir refleksi belki de. Bilemiyorum.

Şimdilere gelirsek, bizimkinin karısı meme kanserinden vefat etti geçtiğimiz yıllarda. Genç sayılabilecek bir yaşta dul kaldı bizimkisi. Daha sonraları arkadaşları yine kendisi gibi dul kalan bir bayanla aralarını yapmaya çalışsa da bizimkisi kendi "bayan seksi"sini aramayı tercih etti, internet sitelerinde evlenecek kadın aradı, bulamadı, bir kaç tane "takılmalık" hatun düşürdü, onlarla 3-5 defa görüştü. Bir tanesinin çocuğu var diye evlenmedi, zira küçük çocukların zırıltısından hiç hoşlanmaz, çocuk sesi duyduğunda o kaşlarını bir çatar ki kaşları üç gün boyunca eski haline geri gelemez. Bir diğeriyle çocuk yapmak istemediği için evlenmedi, çünkü demiştim ya, prensipli bir adam bu "bizimki", çocuk zırıltısını sevmez ama kendi çocuğu da olsun istiyor. Bir tanesiyle hâlen ara sıra görüşüyor. Kadın aslında bununla evlenmek istiyor ama bizimkisi kültür düzeyi olarak kadını yeterli görmüyor, her karşısına çıkana "bir bayan seksi değil" diyor. Bu arada bizimkisi nihayetinde arabasını aldı, hatta aldıktan sonra sattı tekrar başka bir araba aldı. Şimdi teyzesi ölünce akranı sayılan, karısından boşanmış doktor yiğeniyle beraber yaşıyor. Yiğeni doktor olmuş ama mal bir adam. Bizimkisi çoğu zaman muhabbetlerine katlanamıyor ama geçmişteki gibi kira ödememek için sesini çıkartmıyor. Zira kiraya vereceği parayla ev kredisi ödüyor, evi de 2 sene içerisinde bitirilip teslim edilecek.

Bayan seksi ise bir 5 sene kadar önce kocasının illa "emekliliğime az kaldı, şöyle memleketime tayinimi çıkartayım da, emeklilik sonrası hayatımı kurmaya başlayayım" diye tutturmasından sebeple bir ege kıyısına tayin oldu, muhtemelen canı yine sıkılmıştır. Ha unutmadan, o gün bizimkini bekletip o "kadınsal bir mesele" diyerek ne aldığını merak edenlere; video kaset almıştı, zavallı bizimki o gün habersiz kayıda alındı, sırf fantazi olsun diye, hatta Ankara'dan o Ege kıyısına tayinleri çıktığında, yeni eve taşınma esnasında kocasının eline geçti kaset, takıp izledi. Karısını da bir güzel dövdü. Fakat Ankara'ya dönüp bizimkini yamultmadı nedense. Sanırım kendisi de karısını bilumum kadınla aldattığı içindir.

Neyse işte, bizimkinin hikâyesi de böyle.

Unutmadan, geçenlerde bir 35'lik alıp evde efkar dağıtayım dedi, tam keyfinin orta yerinde dangalak doktor yiğeni, "abi ben hiç doktor olmak istemedim, babam zorla doktor ol dedi, ben futbolcu olmak istiyordum" dedi. "peki ya sen ne olmak isterdin?" dedi. Bizimki "fesup.." diye iç geçirdi.
güncel Önemli Başlıklar