bugün

the moonstone

bir william wilkie collins romanı.

ingiliz edebiyatının ilk dedektif romanlarından(hatta ilk olduğu da sıkça iddia ediliyor, sanırım çok yakın zamana kadar da öyle kabul ediliyormuş zaten) olan ve ardından gelecek olanlara bolca klişe bırakmış olan bu roman aynı zamanda kendini diğerlerinden ayırmaya yetecek bir üslup farklılığına da sahip. olayların tek bir kişinin bakış açısıyla değil farklı karakterlerin gözünden anlatılması, dönemin ingilteresinin farklı kesimlerini esprili bir dille çaktırmadan(bazen de bolca çaktırarak) eleştirmesi ve yazarın önsözünde de belirttiği gibi araştırma yapıp bilimsellikten-doğallıktan kopmaması eseri türün ilk örneklerinden olmasının dışında önemli bir noktaya yerleştiriyor.

kitabın konusunu uzun uzun anlatmaya gerek yok sanırım. hindistan'dan kaçırılan ve hindularca kutsal kabul edilen bir elmas rachel verinder'a miras olarak kalır ancak elmas kızın eline geçtiği gece ortalıktan kaybolur. bunun üzerine aksiyon başlar.

karakterler yer yer gerçeklikten uzaklaşsalar da(ki çok rahatsız edecek bir hale gelmiyor hiçbir zaman) genel olarak özenle yaratıldıkları belli. mesela, tahmin edilebileceği üzere bir özel dedektifimiz var. ama dedektifimiz çavuş cuff hiçbir zaman holmes ya da poirot gibi bir "süper insan"a dönüşmüyor. elbette ki ortalama üstü bir zekaya sahip ama kusursuz değil. inanmazsınız, hata dahi yapabiliyor(bunu spoilerla belirtmeye gerek duymuyorum, zira hatasız kul olmaz).

benim favori karakterim elbette ki betteredge. espri anlayışı, robinson crusoe'a dini kitapmışcasına bağlı olması, ilginç bir şekilde kendisine sevimlilik katan eski kafalılığıyla kitabın en renkli karakteri.

türüne göre biraz kalın sayılabilecek bu romanla ilgili daha çok şey yazılabilir elbette. ancak bitirme tezi de yazmıyoruz sonuçta. polisiye severim, deteftifçiliğin hastasıyım diyorsanız alın, okuyun. beğeneceksiniz muhtemelen.

ha, unutmadan; katil uşak değil.