bugün

derviş ahmed

az önce okuyup vay amınakoyim dediğim kitap pasajıdır. *
--spoiler--
IV. Murat 1638 yılında Bağdat seferine çıktığında Sakarya dolaylarında Derviş Ahmet adında biri, bağlı olduğu dergâhın şeyhini öldürüp "ahır zamanda ortaya çıkacak mehdi benim”…diyerek isyan etti. Etrafına topladığı müritleri gittikçe çoğaldı. Eskişehir Kadısı durumu padişaha bildirince iki kez bastırılması için asker gönderildi ise de, mehdiye inanan cahiller gittikçe artmaya başladı; öyle ki mehdinin çevresine biriken sekiz bin kişilik kuvvet Osmanlı Ordusunu yendi. Epey kan döküldü, bazı paşalar şehit oldu. Sonunda Şeyh Ahmet, ala düşürülüp yakalandı, padişahın huzuruna getirildi. Bu Şeyh Ahmet’in göğsünden ve omuzlarından ince ince derisi yüzüldü, parmaklarını mafsal mafsal kestiler. Fakat Şeyh Ahmet bu arada bir tek "of" bile demedi. Hatta Şeyh Ahmet, Cellât Kara Ali'ye seslenerek, "acele etme cellât ağa, evme"; deyip asla boyun eğmeyeceğini ve işkenceyi önemsemediğini gösterdi. izleyenleri de kendine hayran bıraktı. Başında büyük bir imame ve sarık olduğu halde, bir eşeğe çırılçıplak bindirilerek şeyhi ordu içinde dolaştırıp ibret olsun diye gösterdiler. Sonra da burnunu, kulaklarını, ellerini ve ayaklarını kestiler. Ordunun içine bıraktılar. Böylece can verdi.
Günümüzün artmakta olan sahte peygamberlerini de siz sayınız. Toplumu, demokrasiyi bu tür hastalıklı sahte peygamberlerin sakatlamasını istemiyorsak, insanlarımıza biat düşünceli hurafe ile değil, bilime, laik ve hür düşünceye dayalı bir eğitim vermeliyiz. Aksi halde, bilimsizlik, hurafe ve cehaletle Osmanlı nasıl yıkılmışsa, sonumuz kaçınılmaz son olur; en azından çağdaş dünyadan geri kalır, emperyalist ülkelere muhtaç yaşarız.
--spoiler--

kaynak: 2- Osmanlıda Karşı Düşünce-Rıza Zelyut