bugün

adını feriha koydum

adı feriha konulmuş ama kimse feriha demiyor da feriya diyor dizisi. feriya ne lan?
feriya da ne mıymıntı, ne sümsük, ne uyuz, ne suratsuz, somurtuk bir kızdır öyle. onu izledikçe pencereleri sonuna kadar açasım geliyor, öyle kasvetli. başrol oyuncusundan ziyade figüranlara yaraşır performansına hiç değinmeyeceğim bile.

sonra o hande denen çakma sarışın tilki suratlı kız. güya çok zenginmiş hande. ama o kadar zenginliğe rağmen bok gibi saçları var kızın. bizim fön çekmek ve maşadan başka bişi bilmeyen mahalle kuaförü bile daha güzel bi renk tonu yakalar. ayrıca kötü kadın, vamp kadın olacam diye götünü yırıtyor her hafta ama bi gıdım ilerleme yok bu kızda. her replikten önce derin bir nefes alıyor, kafasını yukarı dikerek gülümsüyor, abuk sabuk mimikler yapıyor ve kendini kasarak konuşuyor. bir gün kasılırken öyle kalıverecek.

feriya'nın babası. anlamadığım bir karakter daha. adam hayatı boyunca lüks semtlerde, lüks apartmanlarda, sosyetik insanların arasında çalışmış ama zerre ilerlememiş. daha birkaç saat önce balta girmemiş bir ormandan şehir merkezine düşmüş gibi. en büyük korkusu kızının vermesi ve bekaretini kaybetmesi. kızı eve iki dakika geç kalsa kızının vermiş olduğundan şüpheleniyor. kızını iki gün önce tanıştığı adamla zorla evlendirmeye kalkıyor. neymiş, evlenince kötü yola düşmekten kurtulurmuş. evlenmezse hemen köye geri dönüyorlarmış. 70'lerin arabesk filmlerinden birini mi izliyoruz, noluyo?

ama bu dizide en uyuz olduğum şey fragmanlarda çalan o ağlak ötesi müziği. "bakın ne kadar acıklı ulan, ne duruyorsunuz ağlasanıza lan" diyor sanki müzik. bu kadar ezik bir senaryoya ancak bu kadar ağlak bir dizi müziği olurdu zaten.
bir de dikkat edildi mi bilmiyorum, öyle bir geçer zaman ki osman'dan sonra türk tv'lerinde çocuk oyuncuların gözyaşları dinmez oldu arkadaş. bu dizide de feriya'nın küçük kardeşi her bölüm gözyaşları eşliğinde aile içi şiddete şahit ediliyor. bir hafta abisi kaza geçiriyor, öbür hafta babası bıçaklanıyor, derken annesi hırsızlık suçundan tutuklanıyor, babası ablasını dövüyor. kamera da boyuna o itici veletin gözyaşlarına odaklanıyor, arkadan da o ağlak müzik veriliyor tabi.
aman ne acıklı, ne acıklı.

dizideki zenginlere gelirsek, ki geleceğim: apartmandaki sosyetik karıların bir numaralı dedikodu malzemesi her ne hikmetse kapıcı kızı feriya. ne feriya'ymış arkadaş, apartmandaki milyonluk takılarla dolaşan kokonalar bile feriya'dan başka bir şey konuşmuyor. tüm etiler'in derdi bu kız olmuş.

zengin dedin de aklıma cansu geldi. al sana bi kemçük ağızlı daha. dizilerde kemçük ağızlı bolluğuna gel.
arıza, ruh hastası mal. bu kız da olmasa dizide herhangi bir atraksiyon olmayacak.

feriya'nın müstakbel nişanlısı garip tip: bu nedir böyle allasen? zengin ve sosyetik değilsen, direkt "mal" mısın yani? bu mudur bu dizinin verdiği mesaj? bütün karizma, güzellik, nezaket, görgü, bilgi, kültür hepsi zenginlere mi bahşedilmiştir? normal insanlar daima zavallı ve görgüsüz müdür? sünepe, sümsük ve ezik midir? konuşmayı, nerde nasıl davranılacağını bilmez mi?
adam feriya'ya toka hediye ediyor, feriya da yerin dibine geçiyor. nedir şimdi bu? "bakın bakın ne kadar iğrenç bi durum, ııııyyyyy. süslü bi kutuda tektaş yüzük hediye etmek varken, şunun kıytırık bi hediye kağıdına sarılmış ucuz hediyesine bakın, ay kusiciiiim" mi demekti bu sahne? ya da emir gibi zengin bebenin yanında nasıl da ezik bi görüntü çizdiğini mi göstermeye çalışıyorsunuz? zaten bütün zenginler de birer mecnun, birer romeo'dur, normal vatandaşlar aşkı da, sevgiyi de bilmezler değil mi.

bu dizide "normal" olan şeyler daha ne kadar küçümsenip, "tiksinç" olarak yansıtılacak bilemiyorum.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar