bugün

paris

(bkz: #10644661)
yer paris nord. thalys ile yolculugumuz 3 saat geçti. tren çok konforlu ve lüx. tuvaletler gayet temiz. görevliler sadece alzheimer başka bir sorun yok. ha bir de yanımızda ve önümüzde fransız kadınlar var 3 saat boyunca sürekli telefonla konuşan ama olsun vardık sağ sağlim. hemen alt kata metroya indik bir info desk kurulmuş sıraya geçtik bu arada sürekli önünüze gelip bir şeylere imza attırmaya çalışan tipler mevcut. biraz focus yapınca ermeni soykırımı ile ilgili bir şeye imza attırmaya çalıştıklarını görüyoruz ve ufak çapta bir şok geçiriyoruz hala sıradayız ve o arada 2 tane zenci velet geliyor bu elimdeki biletler tüm günlük size ucuza satayım diyor. yermi anadolu çocuğu ? yemez. bu arada kap kaç dahil olmak üzere hırsızlık mevcut. hatta turist info desk in önünde warning pickpocket yazan kocaman bir uyarı görüyoruz.hemen cüzdan ve pasaportlarımızı iç cebimize alıyoruz. netekim bazı zenciler düz yolda bile gelip size çarpıyorlar. neyse infoda sıra bize geliyor görevli ingilizceyi starter seviyesinde konuşmakta. derdimizi anlatamıyoruz en sonunda otelin rezervasyon kağıdını çıkartıp veriyoruz kadın internetten otelin sayfasını buluyor adresine bakıyor ve o yöne bilet veriyor 2 tane parasını ödüyoruz ve metroya biniyoruz.

paris metrosu 1890 yılında yapılmış. belçikalılar tarafından. şehrin her yerinde inanılmaz bir metro ağı var. ama bu ağ ve duraklar ve trenler o kadar eski ki dumura uğruyoruz. bizim izmirdeki metro trenleri paris metro trenlerinin yanında uzay mekiği kalır. trenler rusyanın soğuk savaş döneminden kalmış gibi. çok pis. çook eski. öyle bizdeki gibi şimdiki durak şu sonraki durak bu gibi şeyler olmadığı gibi tren istasyon listesi trenin sadece bazı yerlerinde bulunuyor.

3 günde paris metrosunun altını üstüne getirmiş biri olarak söylemeliyim ki paris hakkında herşeyi gözler önüne sarıyor metro resmen şehrin aynası gibi. halk fakir. kültür düzeyi düşük. şu bembeyaz tenli güzel fransız kadınları yakışıklı fransız erkekleri yalan olmuş. onların hepsi eifel civarında 1 tabak uyduruk makarnanın 40 euro oldugu yerlerde takılmaktalar. parisin her yerinde ingilizce öğrenin şeklinde ingilizce kursu reklamları var. wall street enstütü ağırlıklı. gerçekten halk hiç ingilizce bilmemekte. burdan giderken fransızlar ingilizce bilir domuz gibi anlar ama konuşmazlar demişlerdi. hayır yok böyle bir şey. çok büyük bir çoğunluk ingilizce bilmemekte. hatta mcdonalds a girip two big mac menü please dediğimizde anlamayıp 3-4 arkadaşını çağarıp ne söylediğimizi analiz edip sonra bize listeden menüyü göstermemizi isteyen el işaretleri ile anlaştığımız mc donalds çalışanları ile karşılaştık. lafı gelmişken pariste fast food da pahalı. daha doğrusu istanbul ile aynı fiyatlar. turistseniz çok daha pahalı. mesela bir gross market e giriyoruz 1.5 litrelik suyun altında 1 euro yazıyor kasaya gittiğinizde sizden 2.5 euro istiyor. yanlışmı gördük acaba diye gidip tekrar bakıyorsunuz hayır yanlış değil. turistseniz fiyatlar böyle. hatta şu eifel anahtarlıklardan aldım tanesini 1.5 euroya satıyorlardı sokakta zenciler ellerinde çanta size sürekli bunlardan satmaya çalışıyor eifel çevresinde önümüzden bir fransız çift 6 tanesine 1 euro verince bize de aynı fiyattan vermek zorunda kaldı.

neyse metro şehrin aynası demiştik. gerçekten öyle. zenci latin cezayirli israilli tunuslu hintli asyalı herkes mevcut. hepsi fransız vatandaşı. ve sonradan öğrendikki ordaki 4. kuşaklarmış. berbatlar. çok kuru cahiller. bizim magandaları artist artist gezen tiplerimizi öpüp başınızın üstüne koyarsınız. dikkatimizi çeken en önemli şeylerden biri kimsenin iyi giyimli olmamasıydı. mesela yeni ayakkabısı olan bir allahın kulunu görmedik metroda. ayakkabıları hep eski püskü ve çoğuda yırtık patlak. giysiler kot pantolon gömlek ince bir pardüs. suç oranı oldukça yüksek en çokta metrolarda hatta biletsiz geçişin önüne geçmek için bilet okutulan yerlerde sadece tek kişi geçebilsin üstünden atlayamasın diye envayi çeşit engel var. çok garip engeller ki güvenlik görevlisinin olmadığı yerlerde bu siyahi arkadaşlar yine bilet atmadan o bariyerlerin üstünden hoplayıp zıplıyolar.

metroda yürüyen merdiven ve asansör yok. engelliler düşünülmemiş. düşünüldüğü yerler sadece turistlerin gittiği yerler. mesela eifel e yakın yerlerde engelliler için asansör ve diğer insanlar için yürüyen merdivenler mevcut.

ayrıca metroda turist oldugunuzu belli ederseniz rahatsız ediliyorsunuz. dipnot : her yerde dilenci dolu.

metroların orta bölümlerinde uzun uzun demir çitler var ve karşıdan karşıya geçmeyin diye uyarı ile dolu. gerisini siz anlayın artık.

otele vardık. otelimiz çok lüx ve 5 yıldızlı ayarında bir otel. ama fransızlar her şeyden para kazanma derdindeler. internet paralı kahvaltı ücretsiz ama kahvenizi sütlü içmek isterseniz paralı gibi gibi. kahvaltıda yumurta salam yerim diyorsanız ayrıca 5 euro ödeyerek english breakfast dedikleri kahvaltıyı almanız gerekli resepsiyondan. ücretsiz kahvaltıda ise sade kahve portakal suyu su fransız bageti ( ama sandwich olmayanından ) tereyağ ve 2 tane reçel var.

oteldeki odamız 10 kişilik. 8 kız 2 erkek kaldık. brezilyadan norveçten ispanyadan almanyadan ve japonyadan gelen tipler mevcut. her şey ortak otelde güvenlik yok her yerde body guard lar mevcut ve asansöre bile elektronik kart ile binebildiğinizi unutmayın. eğer asansöre 2 kişi biniyorsa diğerininde kartı olması lazım. merdivenlerden cıkmak için perondan geçmeniz gerekiyor yine kart lazım. yani otelden olmayan otele giremiyor. her yerde kameralar mevcut korkmanıza gerek yok yani. otelde foto çekmek yasak gizli gizli çekiyorsunuz. geceliği ise 18 eu. elektronik kartlar içinde 1 eu alınıyor.

otele yerleşip hemen eifel e gittik tabi paris aynı istanbul gibi turistik yerler süper. insanın sinirleri bozuluyor. heleki eifel louvre falan o kadar harika ki kıskançlıktan sinir ne derseniz onu yaşıyorsunuz işte.

eifel e çıktık çıkış öğrenci iseniz 10 euro. bu arada öğrenci indirimleri sadece avrupa öğrencilerine geçerli eğer ki görevlisinin dikkatsizliğine gelirse sizde avrupa öğrencisi muamelesi görebilirsiniz yada bizim gibi italyada veya ispanyada erasmus yaptığınızı söyleyebilirsiniz.

en üstü soğuk ve don tehlikesinden dolayı kapalıydı zira orta bölüme çıktığımızda bile donduk. ayrıca asansör bozuldu ve acil çıkış merdivenleri ile korkunç bir 45 dakika geçirdik. merdivenler in in bitmiyor ve delikli demirden yapılmış olduğu gibi 400 500 metre altınızı görerek iniyorsunuz bu iniş sırasında tansiyonu düşen başı dönen bayılan ayılan yaşlı genç bir sürü insan oldu.

eifel e çıktıgınızda görüyorsunuz ki paris dümdüz bir şehir. düzenli ama amsterdam gibi değil yüksekli alçaklı binalar var.

bir kaç paris cafe ve restorantına gitsekte doyurucu ve leziz bulmadıgımızı söylemeliyim zira akşam yemegi için mc donalds a gittik. bide ne görelim. türkiyede ki kıraathane = paris mc donalds. içerisi zenci kaynıyor yüksek bir gürültü yanınızdaki insanı duyamıyorsunuz hahaha hohohoo seslerinden ve görevli yukarda söylediğim gibi ingilizce bilmiyor two big mac menü please i işaret diliyle anlatıyorsunuz falan.

yemek yerken gençler bizi rahatsız ediyor çünkü aralarında şakalaşırken bir şeyler atıyorlar ediyorlar bizde bundan etkileniyoruz. işte buna cahillik diyoruz. bir an önce yemeklerimizi mideye indirip orayı terk edip hızlı adımlarla otele dönüyoruz zira sokaklar cidden tehlikeli.

ertesi gün louvre dayız. ve saint michael a gidiyoruz. ikiside muhteşem. louvre muazzam büyük. louvre u anlarayak gezmek aylar alabilir. sadece eserlerin infolarını okuyup eserlere bakarak louvre u gezmek ise minimum 1 hafta alır.
dedigim gibi muazzam biz italyan rönesans grek şeklinde bir plan yapıp en son aaa seramikler deyip en sona birde ceramics bölümünü ilave edip gezdik. muazzamdı. hızlı bir tur olsada diyebilecek hiç bir şey yok. arada kayboluyorsunuz o bile iyi oluyor. muazzam şeyler görüyorsunuz.

gece karanlık iyice çökmeden hemen otelimizin yolunu tutuyoruz zira en büyük korkumuz insan olmadığı bir yerde kalmak.

zaten geldiğimizin ilk günü amsterdama geri dönelim demiştik sonradan daha da keşke hiç gelmeseydik moduna girdik. yani keşke imkan olsa belçikaya gitseniz belçikadan helikopterle louvre a inseniz louvre da gezip helikopterle belçikaya geri dönseniz.

otelimize dönerken metroda dikkatimizi çeken ama üstüne düşmediğimiz bir şey dikkatimizi çekiyor. zira metrolar ağır şekilde sidik kokmakta. ama biz sadece sağa sola işeniyor ondan sanıyorduk. metrolarda tavandan sürekli damlayan bir şeyler mevcut bunun lağım olduğuna kanaat getiriyoruz zira berbat bir kokusu mevcut. ve bir çok metro durağında var bu. gar de lest gibi büyük bir aktarma istasyonu var diğer hatta geçmek için 300 400 metre yürüyorsunuz asansör yok elektirikli merdiven yok ! hatta biz bu aktarmanın arasına bir metro koysalar olur bile dedik.

bu arada otel eğlenceli geçiyor bizle beraber kalan arkadaşlarda güvenlik sorunundan ve pislikten şikayetçi.o yüzden geceleri herkes otelde. güzel sanatlar öğrencisi oldugumuzu öğrenen bir şeyler çizmemizi istiyor falan resime ilgi büyük. zira ufak çapta bir kursa dönüşüyor iyi arkadaşlıklar kuruyoruz ve resim yapmayı gösteriyoruz bu arada çok kakara kikiri oluyor julia bana fransızca öğretmeye calısıyor almanca öğretiyor gibi gibi. telefuz konusunda ise karşılıklı tekrar yaparken çok komik bir hale geliyor sizede öneririm.

bu arada gece yarısı erenin ailesi arıyor duseldorf a geçeceklerini söylüyor ve önceden planladığı italya programınıda iptal ediyor haliyle bende ediyorum. ucak şirketimizle görüşüyoruz ben biletimi ertesi gün saat 2 deki ucaga aldırıyorum erende air berlin ile duseldorf a geçiyor. orly sud a geliyoruz sabah erkenden. bu sefer tam hedef halindeyiz zira çantalarımız falan var baya turistiz. çok dikkatli olmaya çalışıyoruz havaalanına varınca ohh derken bi bakıyoruz koşuşturma var. bomba ihbarı varmış. neyseki bir şey çıkmıyor ingilizce bilmeyen bir bir airport görevlisine check in yaptırıyorum pasaport kontrolu cok kısa sürüyor bir türkle karşılaşıyoruz o arada. sultahahmette dükkanı olan tüm dünyayı gezip antika halı arayan bir halıcı. baya konusuyoruz hoş sohbet birisi. oda aynı dertlerden munzarip uçağı beklerken karşımıza bir hacı abi geliyor 50 yıldır fransadaymış. türk. biz sıkıntılarımızı anlatırken kulak misafiri olmuş o geldi anlattı. göçmenler sonrası bu hale gelmiş paris. yoksulluktan bahsetti. cahillikten bahsetti ve ingilizce bilip cevap vermiyolar sanıyorduk derken nerde biliyolar cevabı verdi. gerçektende 4. kuşağını getiren bu göçmen furyası ciddi cahil yoksul bir kesim oluşturmuş. ve cehalet her şeyi getiriyor.

son 2 dipnot ise.

1 louvre mütiş güzel iyi hoş ama bizde tüm dünyayı resmen soymuşlar hissi uyandırdı zira ordaki mısır eserlerini heralde mısırda göremeyiz. milet çanakları ve efesten çıkan parçalarıda saymıyorum.

2 şehirde çok araba var ama yeni araba yok. tüm arabalar pejo citröen ve reno. fakat arabaların modellerinden anladığımız oranla araçların yaş ortalaması yüksek. 1980 ile 1995 arası ağırlıklı araç dolu. 2011 model bir reno görmedik mesela.

ben yazarken yoruldum siz okurken yorulmadıysanız tebrik ederim.
öptm bb.