bugün

nesil savaşları

buram buram tepkisellik, fazlasıyla sahiplenmecilik ve korumacılık kokan bir tavır. kişisel kanaatim, daha ziyade sözlük'ü hayatının merkezinde konumlandıran ama bu konumlandırmanın talep ettiği dikkatle ve zihin açıklığıyla konuya eğilmekten uzak olanların devam ettirdiği bir tavır. hayatın pekçok farklı alanında benzer tavırlara rastlanıyor olması, durumun saçmalığını maskelemez. en basitinden "askerlikte de devrecilik var ne olmuş yani" türünden bir savunma ya da açıklama, yanlışı bir başka yanlışla kabul edilebilir hale getirme çabasından farklı bir şey değil. son kertede geçerliliği kolayca sorgulanabilir bir tutum.

- buralar bizimdi hep, sen de nerden çıktın!? (retorik soru)
- çıktığın yetmezmiş gibi bir de eski köye yeni adet getireceksin demek. yok ya!
- dün boktun bugün mü koktun?
- tipe bak, geleli iki saat olmuş, bik bik ahkam kesiyor. bu ne cüret!

daha hafif ya da daha ağır şekillerde ifade bulan bu ve benzeri tepkileri gösteren kişilerin sarıldıkları temel kaygı, sözlüğün "beka"sı ve kalitesi. kalite konusuna zaten çokça değinilmiş. kalitenin ölçütü budur ve bu olacaktır arkadaş, diye çıkacak bir cengaver varsa pür dikkat dinlemeye hazırım. hatırlatmakta fayda var: herşey zamanla değişime uğrar ve hiçbir şey bu sürecin dışında kalamaz. kalitenin ölçütü de değişir.

insan hayatında da kuşak farkları yaşanır. çünkü orada bir şeyler kıpırdıyor ve kıpırdamaya devam edecek. kuşak çatışması denen olgu, temelde bir kuşağın başka bir kuşağı şu veya bu nedenle küçümsemesi, beğenmemesi, kendinden önceki ya da sonraki kuşağı yanlışlarda olmakla suçlamasıdır. ama suçlama yaparken konan kıstas, suçlayan kuşağın kendi tecrübeleri ve hayat görüşüdür. buradan çıkan tuhaf bir sonuç var. bir kuşağın üyeleri, neye dayandığı belli olmayan bir önyargıyla kendilerini diğer kuşaklardan üstün görmekte. salim kafayla düşünen herkes, mesela bir okulun elli kişilik bir sınıfından iki kişinin dünya çapında işler başarmasından dolayı, geri kalan kırk sekiz kişinin bunu kendi başarısı gibi sahiplenmesinin çok saçma olacağının farkına varabilir. hatta o kırk sekiz kişiden biri çıkıp sırf buna dayanarak on yıl sonra geriye dönüp bakınca "peh bizim zamanımızda ne yiğitler çıkmıştı bizim sınıftan, şimdi şu kepazeliğe bak" derse, hadi lan der geçeriz. uzaktan saçma gelen bu durum, meselelere belli bir mesafeden bakabilme refleksini kaybetmiş insanların sürekli olarak yaptıkları bir şey. sözlükte olumsuz örnekleri öne çıkarıp nesil ayrımı yapanlarda da bu refleksin kaybolduğunu görmek mümkün.

bir zaman sonra artık neredeyse geleneksel olarak beliren, bilmem ne neslinin açtığı başlıkları, yazdığı yazıları şahin gibi uzaklardan görebilme maharetinin ardında da aslında nesillerden bağımsız birtakım etkiler var. değişimden rahatsız olmak, alıştığı ortamın kayıp gitmekte olduğunu hissetmek, dahil olduğu grubun etki alanının daralmasından korkmak, hayatının merkezine koyduğu sözlüğün ilk tanıştığı günkü sözlük olmadığını ve olmayacağını kabul etmek istememek. benim için bunların hepsi insani, hepsi makul. ama bir yere kadar.

bir şeyler değişiyor, bu sokaklar benim tanıdığım bildiğim sokaklar değil diye ilk şoku yaşadıktan sonra, bu şoktan çıkılamamışsa ve konuya hala fanatik bir şekilde bakılıyorsa, burada bir tuhaflık vardır artık. kendi gibi olmayana ya da benimsediği kalıpların dışına çıkılmasına tahammül edemeyen insan grupları yaygaraya en merakla olanlardır genelde. bu insanlara sormak isterim: anne-babalarınız, dedeleriniz, nineleriniz, el kadar halinizi bilen komşularınız, akrabalarınız, kendi ölçütlerine uymayan davranışlarınıza laf söylediklerinde, canınızı sıktıklarında neden onların her sözünü dinlemiyorsunuz? eğer eski olan nesil herşeyin iyisini biliyorsa, neden karşı çıkıyorsunuz? yeni neslin saçmalıklarını yüzlerce binlerce kilometreden tespit etme yeteneği olan bu insanlara laf söylediğiniz her an, kendinizle çelişmiş olmuyor musunuz?

sözlükte yazmaya başlamanın ve devam etmenin birtakım ölçütleri var. her ne kadar bizzat bu ölçütlerin kendisi bile çokça tartışma konusu olsa da, yergilerden nasibini alsa da sonuçta bu ölçütler bir norm oluşturmuş durumda. üstelik yeri geldiğinde gayet de esnek ölçütler bunlar. insanların kafasında da sözlükle ilgili iyi kötü çizilmiş sınırlar var. bu sınırları genişletmek ihlal etmek istemek de gayet doğal. "ne yapıyor bu zibidiler" gözlüklerini takmadan önce, o zibidilerin bugün yaptıkları zibidiliklerin benzerlerini daha önce kendinizin yapmış olduğunu ve yarın bu zibidiliklerin kötü olan elenir prensibiyle ayrışacağını ve geride kalanların normal karşılanacağını unutmayın.

sözlüğün sınırlarını zorlarsınız, karın ağrısı şeyler yazarsınız, dahiyane biçimsel denemeler sunarsınız, sözlüğü sanal çöplüğe çevirecek hacimli yazılar yazarsınız. memnun olun olmayın ama işleyen bir mekanizma vardır. aşırı uçlar törpülenir. bu dediklerimden ortayolcu olmak gerek anlamı çıkmasın. hiç ilgisi yok. sınırlar zorlandıkça, dün "aşırı" olarak nitelenen şey bugün "popüler" olur, yarın "sıradan" hale gelir. mesela padişaha laf söyleyenler "dün" boğdurulurken (laf söylemek bile burada aşırıya kaçmak demek oluyor), "bugün" bu insanlar eleştiri hakkını kullanmış oluyor (şimdilik sadece belli bir siyasi ağırlığı olanlar - diğerleri analarıyla beraber gitmek zorunda kalıyor), "yarın" (umarım) her vatandaşın en doğal hakkı olacak, hatta padişahın kafasına yumurta atmak da kabul edilebilir olacak (hadi hayırlısı. ayrıca padişah mı kaldı demeyin, bir daha düşünün.)

yeni yazarlar meydana çıktığında, ilk tepki olarak reddetmemeyi, burun kıvırmayı anlıyorum. pekçok kişi bunu yapıyor. ben de farklı ortamlarda defalarca kez tekrarlamışımdır bunu. ama bu tutumu ısrarla sürdürenleri ve işi yazarlara çamur atma, yazarları küçümseme, dışlama ve dışlatmaya çalışma, yazarların huzurunu bozma noktasına taşıyanları ve sabah akşam şikayet edip mızmızlananları anlamıyorum. işte bu insanların varlık nedenleri sözlük olmuş çıkmış demek ki diyesim geliyor; sözlük olmadan bir hiç gibi hissetme hali.

hiç gerek yok belki ama bir noktaya değinmeden geçemeyeceğim. sevgili ayrımcı yazarlar, hiç aklınıza geldi mi acaba: uludağ sözlük bir internet sitesi ve derya gibi bir internet aleminde okyanusta bir damla. (çoğumuz için okyanustaki iri damlalardan belki de.) bu ve benzeri siteler, hayat formasyonu almak için gelinecek yerler değil. o formasyonu dışarıda, kanlı canlı hayatın aktığı okullarda, sokaklarda, aile, arkadaş, iş çevrelerinde, kitap sayfalarında, dağda bayırda, devlet dairelerinde, trafikte, şurda burda almadıysanız, sözlük size fayda sağlamaz. ancak böyle ikide bir kabuğuna çekilen, gelene gidene çemkiren, defolu insanlar haline gelirsiniz. formasyonu hayatta alıp sözlüğe gelenler zaten eğlenmeye, bilgilenmeye, tartışmaya ve bilgilerini, görgüleri, tecrübelerini ilerletmeye devam ediyorlar. arada kendilerini kaptırıp sonradan pişman olacakları işler de yapıyorlar ama sözlüğün hayatın kendisi olmadığı, hayatın bir parçası olduğu gerçeğini biliyor olmanın rahatlığıyla titreyip kendilerine dönüyorlar. bunu beceremeyenler galiba bir tek ayrımcılıkta takılıp kalmış olanlar. burası sizin oyun bahçeniz değil, küçük olsun benim olsun denecek bir yer değil, top benim topum diye beğenmediğiniz tutum ve davranışları kışkışlayamazsınız. ortada bir yanlışlık varsa, bunu düzelteceğini vadeden mekanizma mevcut zaten. çok iddialıysanız, bir dilekçe ve sorumluluk sahibi yazar titriyle bu mekanizmaya başvurursunuz olur biter.

bir ekleme daha yapayım bu güruh için. sanmayın ki topyekün burun kıvırdığınız yazarlar sözlükte doğdu, ilk adımlarını sözlükte attı. ekşi sözlük'te değme yazarı kıskandıracak kadar iyi yazarlar, iyi yazılar okudum; bir o kadar da kötü yazılar elbette. yetenek, bilgi, akıl fikir, birinci nesil yazarlarda ne kadar kişinin biyolojik, sosyolojik, kültürel gelişimle ilgiliyse, yedinci nesilde de öyle. sözlük yazarları arasına geç katılmış olmak bir kusur değildir. son katılan yazarın herkesi cebinden çıkartma ihtimali ilk geleninki kadar yüksektir. bunu fark etme ve takdir etme becerisi olanlara hitaben yazıyorum elbette. bir biçemi bellemiş olan ve onun dışında hiçbir şeyi değerlendiremeyenlere diyecek sözüm yok.

son söz: nesillere göre yazarların topyekün ne mal olduğunu şak diye anlayabilen insanüstü biri, bu muazzam yeteneğini daha başka işlerde kullanmak yerine buralarda kullanıyorsa, aklını seveyim ben zaten onun.