bugün

entry'ler (667)

psikeart

altı çizilerek okunan psikoloji-sanat dergisidir. insana çok şey katar. cümleleri sindire sindire okumakta fayda vardır.

life of pi

önce filmi izlenmiştir. Daha sonra kitabı edinilmiştir. film çok güzeldir ve her zamanki gibi kitabı daha da güzeldir.insanı hayatta tutanın düşmanı olduğunu vurgular.okunmalıdır.

kopek bakisli insanlar

istediğinizi yaptırabildirmenizi sağlayan acıklı bakışlardır. tabi karşınızdaki bu durumu çözene kadar.

hemşire

lisans düzeyinde dört yıl eğitim verilir. (sağlık meslek liselerini işin içine dahil etmiyorum çünkü çocuk yaşta daha kendi duygusal gelişimini tamamlayamamış gençlerin kaldırabileceği bir konum değildir hemşirelik). bu dört yıl boyunca anatomiden fizyolojiye, mikrobiyolojiye, cerrahiye, iç hastalıklarına, kadın doğuma, çocuk sağlığına, halk sağlığına, psikiyatriye kadar pek çok alanda eğitim alırlar. stajlara çıkarlar. lisans mezunu oldukları için makaleler okurlar. okuduklarını uygulamaya aktarırlar. hastalarla terapötik iletişim içinde olurlar. ama gel gör ki bir hemşirenin tam manasıyla ilgilenebileceği hasta sayısının 2-3 katı sırtlarına yüklendiğinde hakkıyla hemşirelik yapamazlar. hastayı 24 saat tam gözetim altında tutup, hastane yatışı süresince hastanın başından geçenleri ayrıntısıyla bilirler. tedavisi, bakımı, duygusal desteği elinden geldiğince yaparlar. hastanenin melekleri denir ama melek değildirler. insandırlar. iki elleri iki bacakları vardır kendilerini paralarcasına çalışırlar. melek değildirler bazen onlar da bunalır. hasta yakınları hastayla başedemediği için hemşirenin üstüne yıkmaya çalışırlar misal. ama toplumun bilincinde hep farklıdır bu. ta ki hastaneyle haşır neşir olana kadar. allah düşürmesin efendim. hakettiği saygıyı elbet görecektir hemşirelik.

the prestige

ah neden bu kadar geç izledim bunu dedirten filmdir. enfestir. ağızda tat bırakır. filmin sonunda film boyunca havada süzülmekte olan jeton tink diye düşüverir. ve bir çok sahneye flashback yaşarsınız. örneğin kuş yok etme sahnesindeki borden'ın karısının yeğeninin sorusu peki kardeşi nerde? ayrıca en güzeli de dikkatli izliyor musunuz sorusu. dikkatli izliyor muyuz?

seraphine

genel olarak sakin ilerleyen dialoğu az sıkıcılığın sınırlarında dolaşan bir film. ama gel gör ki yolande moreau'nun oyunculuğu muhteşem olmuş. bu yüzden izlenilebilir ve oyuncunun performansı ödülleri sonuna kadar haketmiş.

soğuk kahve

alıntı. soğuk kahve.

balık yemeyi seviyorum, bazıları sevmez. ben kalabalık sofraları severim, gürültü her zaman olmasa da çok çekici bir şey. evde yalnız kaldığımda mutlaka televizyonu açarım. bu bir yalnızlık korkusu değil.

işte yukarıdaki gibi bu "ne la şimdi" dedirten bölümleri barındırmaktadır.

belki senin henüz öğrenmediğin şeyleri birileri çoktan öğrenmiştir. o yüzden yeni kitaplar okumak, yeni filmler izlemek, yeni insanlar tanımak iyidir. senden bir şey götürmez, aksine çok şey katar. büyürsün ve büyüdükçe küçülmen gerektiğini öğrenirsin mesela.

böyle güzel kısımları da barındırır.

yazarların şu an dinlediği şarkılar

demi lovato - skyscraper.

soğuk kahve

yazarı ahmet batman'dır. kitabın iyi hoş altı çizilesi satırları vardır. ama genel itibari ile laf kalabalığı yapmıştır. konuya çok başka yerden girip bağlantısız cümlelerle ne büyük şeyler anlattım ben be dedirtmeyi hedeflemiş olabilir. hayır kafa yorulan şey şu: şimdi bizi düşündüren bir önceki cümleyle bir sonrakinin uyumsuzluğu. böyle yapınca çok filozofi olmuyorsunuz sayın yazar. yine de içinde güzel tespitler bulundurmaktadır. okunabilitesi var.

ane brun

sesi beyninizi arındırır. bir kez dinlersiniz ve devamı gelir. içinize bir dinginlik, garip bir huzur verir, sesindeki nağmeler duruluk bir başka. iskandinav dilber.

mustafa durdu

ortalıkta hastalıklı düşüncelerini saçmaktan çekinmeyen, nasıl ve ne şekilde böyle bir düşünce yapısına sahip olduğu sosyolojik bir araştırma konusu teşkil eden oksijen israfıdır. bir insan bu kadar uçkuru dile dolayabilir hamilelerden tahrik olabilecek derecede. kadınların eve hapsolmalarını söyleyebilir. şeriat istiyorum diye gizli gizli değil alenen söyleyebilir. kendini bilmez. densizdir.

katil polis

bir de katil polislere elinize sağlık diyen bir kesim vardır ki hala düşünüyorum anlayamıyorum o zihniyeti. giden candır. ethem sarısülük'ün katili serbest bırakılmıştır.

benim oyum meydandaki çapulcunun oyuyla bir değil

meydandakilerin oyunun 5 ile çarpılması gerektiğidir. evinde oturup televizyon izleyerek olayları öğrenen (!) ile meydanlarda yaşayanlar bir olabilir mi.

amores perros

bol keseden övüldüğü hissini yaşatır.

kultur shock

bir kere işin içinde balkan ezgisi vardır hem de gayet kaliteli bir biçimde işlenmiştir bu ezgi. balkan ezgisi ne zaman alıp götürmedi ki şimdi götürmesindir. dinleyin farklılıklar güzeldir.

red riding hood

kurt o mu bu mu şu mu kim bu kurt gerilimi yaşatan herkesten şüphelendiren filmdir.

die welle

izlendiğinde pişman olunmayacak filmdir. olayların dalga gibi büyüyüş tarzı alır götürür izletir filmi. ve günlük hayattan tanıdık gelir. herkes bir grup içinde bulunmuştur illa. bu grup içindeyken farklılıkların nasıl dikkat çektiği ve zamanla herkesin birbirine benzemesi yaşanmıştır. insanların faşizmle dalga geçerken kendilerini faşizm dalgasına nasıl kaptırdığını anlatır.

celal ile ceren

vasattır.

la fille sur le pont

son derece sürrealist bir filmdir. ilk önce noluyo ya dedirtir. sonra üstünde düşününce jeton havada yavaşça süzülmeye başlar.

bıçak atma sahnesinde ne kadar özen gösterse de kızın bir yerini yaralar o bıçak, çizer. sonra yara bandını yapıştıran da bıçağı atan adamdır ve yara bandını yapıştırırken yüzünde bir hüzün vardır. gerçek hayatta da öyle değil midir, ne kadar özen göstersek de kırarız sevgilimizi ve yine o kırgınlıkların yara bandı kırandadır, sevgilidedir.

das experiment

insanı etkileyen ve geren sonrasında da bolca düşündüren filmdir. özellikle gerçeklikle olan bağı bir hayli kendinizi sorgulatır.