bugün

entry'ler (38)

kartel medyası

Doğan Grubu'nun örnek verilemeyeceği bir medyada sahiplik sorunudur. Doğan Grubu kartel değildir, çapraz sermaye sahipliğine örnek gösterilebilir. kartel, sermayesi farklı kişi veya tüzel kişiye ait firmaların aralarında gruplaşarak tekel oluşturma çabasıdır. Halbuki bahsedilen firmaların tümünün sermayesi Aydın Doğan'a aittir. Konuşulanlar sadece gruplaşmaya örnek gösterilebilir. Star ile Kanal D, Hürriyet ile (Demirören'e satılmadan önce) Milliyet ikilileri gruplaşmaya örnektir. Fakat bu televizyon kanalları ile gazeteleri, radyoları, dergileri, internet servis sağlayıcılarını, internet sitelerini bir araya getirirseniz sizin kartelden kastettiğiniz çapraz sahiplik olgusu ortaya çıkar.

türkiye karikatür tarihi

Okuması kolay olsun diye listeleyerek yazayım.

ilk karikatür istanbul gazetesinde yayınlanmıştır. Gazetenin yayıncısı mehmet akif arifaki dir.
ilk türkçe mizah gazetesi 23 ekim 1870 de terraki dir. daha sonra terraki eğelences adında gazete eki olarak dağıtılmıştır.
ikinci mizah dergisi diyojen dir. theodor kasap tarafından 1870-72 yılları arasında çıkmıştır.
ilk profosyonel türk karikatürcü ali fuat bey dir. çaylak dergisinde çizmiştir (1876)
ilk usta cemil cem'dir. kalem ve cem dergilerinde çizmiştir.
1900 lerin başında sedat simavi ye ait güleryüz dergisi atatürk ü halit karay ın aydede dergisi ise padişahı desteklemiştir. devrimden sonra 150likler kanunu ile birlikte karay sürgüne yollanmıştır.
cemal nadir güler ve ramiz gökçe öncülerdendir.
1950 kuşağı steinberg izinde gitmiştir.
1972 de oğuz aral gırgır dergisini çıkarmıştır.
gırgır a gönderilen amatör çalışmalar fırt ta toplanmaya başlanmıştır (1976)
gırgır dan ayrılanlar mikrop u kurmuşlardır.
12 eylül darbesi gırgır ı oğuz aral ın elinden almıştır.
2000 li yıllarda leman penguen ve uykusuz önde gelen mizah dergileri olmuşlardır.

pierre bourdeieu nun yeniden üretim kavramı

pierre bourdeieu kültürel yeniden üretim kavramında egemen sınıfın kültürünün eğitim sistemi yoluyla nesilden nesile aktarılması sürecini ifade eder. kültürel yeniden üretim, daha çok siyasal yapıların meşrulaştığı ve otorite elde ettiği bir süreç olarak görülebilir

küreselleşme karşıtları

işçi hareketlerinin, sınıf hareketlerinin kapitalizmi yıkamaması üzerine cinsetçiliğe, ırkçılığa,ekolojik krizlere, kapitalist sömürüye daha etkili direnme yolları olarak kimlik politikaları gerektiği düşünülmüştür.
küreselleşme karşıtları farklı görüşlerden oluşuyor ve “başka dünya mümkün” sloganını kullanıyorlar.
amaçları neoliberal politikalara ve sermayenin hakimiyetine alternatif küresel çözümler üretmektir.

ekonomik düzeyde küreselleşme

kapitalist üretim biçiminin bütün dünyaya hakim olması sonucunda sermaye birikimi,üretim ve uluslar arası pazar ilişkileri küresel düzeyde gerçekleştirmesidir.
başkaya bu süreci üç aşamaya ayırır. birinci küreselleşme amerikadaki yerli toplumların yok edilmesi ve afrika’nın köleleştirilmesi oluşturur.
ikincisi kapitalist yayılım sanayi devrimidir. çevre-merkez ve doğrudan sömürge yarı sömürge toplumlarla yeni dünya sistemi yaratmıştır. bu dönemde işçi hareketleri ve sosyalist devrimlerle anti-sömürgeci bağımsızlık hareketleri görülmüştür.
1980ler sonrası ise neoliberal politikalar hüküm sürmeye başlamıştır..
1929larda ekonomiye keynesyen politikaları devreye sokup ekonomik alanda devletin müdahalesine imkan verip güçlü ekonomi kuranlar üçüncü dünya ve gelişen ekonomilere neoliberal dayatmalarda bulundular.
artan rekabet sonrası ani değişimlere ayak uydurması gereken pzar fordist üretim örgütlenmesini postfordist olarak değiştirmiştir. öz olarak eneklik anlamına gelektedir.
neoliberal ekonomi düzeyini desteklemek için imf,dünya bankası,oecd,bm,ab,apec,nafta gibi uluslar arası entegrasyonlar bulunmaktadır..

küreselleşme sürecinin tarihsel gelişimi

robertson küreselleşmeyi beş tarihsel aşamada incelemiştir.

oluşum aşaması(1400-1750) : ulasal toplumların doğması,bireycilik ve hümanizmin doğuşu.
başlangıç aşaması(1750-1802): formalleşen uluslar arası ilişkiler, yurttaş ve insanlık kavramının doğuşu.
kalkış aşaması (1870-1920): ulus-devlet kavramının yerleşmesi,küresel iletişimin hızlanması.
hegomonya mücadele aşaması(1920-1960): küresel düzeyde savaşlar ve çatışmalar.
belirsizlik aşaması(1960-1990): küresel kuruluşların sayılarının artması, kitle iletişim sistemlerinin küresel düzeye ulaşması,dünya vatandaşlığı ve insan hakları gibi kavramların artmasının yanı sıra cinsiyete,etnik ayrımcılığa dayalı yapıların gelişmesi.

modernleşme okulu

yapısalcı-işlevselci yaklaşımı olan evrimciliğin devamı 1960ların toplumsal değişim literatürüne hakim olmuş yaklaşımıdır.
modern toplum-geleneksel toplum karşılaştırması üzerinden gider.
ekonomik modernizasyonu ekonomik ativite ve işin uzmanlaşması, kaynaların verilmiş statülerin tersine başarıyı ölçüt alarak dağıtılmasını, pazarın genişlemesini,kentleşme,hareketlilik ve esnekliği ifade eder.
siyasal alanda mdernleşme ise geleneksel elit sınıfların zayıflaması, demokrasinin gelişmesini esas alır
kültürel alanda modernleşme eğitimin yaygınlaşması,laiklik ve ulus/ulus üstü kimliklerin gelişimidir.
modernleşme okulu teorisyenelrinden walt whitman rostow ekonomik büyümeyi beş aşamada açıklar.

geleneksel toplum : ilkel teknoloji ve tarıma dayalı toplum
ekonomik kalkınmanın ön koşulları: bilimsel keşiflerle birlikte tarım endüstride yeni üretim fonksiyonları oluşmuştur
kalkış: kent merkezli endüstri ve tarımda yeni teknoloji kullanımı.
olgunluk : modern teknoloji ve üretimin her aşamasında teknik bilgi-girişmicilik.
yaygın tükertim: reel ücretlerde artış tüketimi arttırır.

ayrıca 4 yıldr bu başlık nasıl açılmamış dedirten başlıktır.

bagimlilik okulu

1960 larda latin amerika’nın az gelişmişlik durumunu bölgenin perpektifine göre analiz etmeye çalışmıştır.
modernleşme okulunu eleştirir. geleneksel toplum-modern toplum ikiliği yerine merkez-çevre ya da metropol-uydu ikiliğini kullanmıştır.
kapitalist üretim biçiminin güçlü merkez ülkeler ve onlara bağımlı oldukları için azgelişmiş olan çevre ülkeler yarattığını iddia eder.
andre gunder frank, latin amerika’nın abd’nin uydusu konumunda olduğunu söylemiştir.
uydu konumu latin amerika’yı hep az gelişmiş kılacağını belirtmiş. bunu azgelişmişliğin gelişmesi olarak nitelemiştir.

küreselleşme ile ilgili temel yaklaşımlar

küreselleşme tartışmalarında üç temel grup vardır; kuşkucular,aşırı küreselleşmeciler ve dönüşümcüler.
kuşkucular küreselleşme karşıtıdır. bölgeselciliğe dikkat çekerler.
aşırı küreselleşmeciler kuşkucuların tam anlamıyla zıttıdır. pazar ekonomisinin güç kazanmaya başladığı bunun sonucunda ulus devletlerin güç kaybettiklerini düşünür.
dönüşümcüler ise her iki gruba da mesafeli durmaktadır. dönüşümcülere göre dünyanın bu konuma gelmesinde esas güç küreselleşme olmasına rağmen devletler karşılıklı olarak bağımlı hale gelmesine rağmen ulus devletler benlikleirni koumaktalar. bm ‘nin bütünleştiriciliğine rağmen devletler parçalanarak yeni ulus devletlere dönüşmektedir.

deneysel yöntem

kontrol grubu,deney grubu,bağımlı değişken ve bağımsız değişkenden oluşan en güvenilir psikolojik araştırma yöntemidir.

kadın ve erkeğin arkadaş olamayacağı gerçeği

durumu en iyi şekilde açıklayan yapım when harry met sally adlı amerikan filmidir. bu filmde bir kadınla bir erkeğin asla arkadaş olamayacağı anlatılmaktadır.

namık kemal

vatan şairi olarak bilinen tanzimat birinci dönem sanatçısıdır. edebiyatı milli mücadelede bir araç olarak kullanmıştır.hece ölçüsünü savunmuş ama bunu çok az uygulamıştır. eski edebiyatı aşırı şekilde eleştirmiştir. nesri daha kuvvetlidir. ilk edebi roman intibah , ilk tarihi roman cezmi ona aittit. en önemli tiyatro eseri vatan yahut silstre dir. oyun sonrası magosa 'ya sürülmüştür. diğer tiyatro eserleri gülnihal, zavallı çocuk akif bey, celalettin harzemşah, kara bela dır.

tahrib_i harabatziya paşa 'nın harabat'ına karşı yaznış takip adlı eserinde de eleştirilerini sürdürmüştür.

ziya paşa

dil ve edebiyat hakkındaki görüşleri birbirni tutmayan tanzimat birinci dönem sanatçıdır. şiir ve inşaa adlı makalesinde divan edebiyatını yerden yere vururken daha sonra yazdığı harabat adlı eserinde halk edebiyatını eşşek anırmasına benzetmiştir. en önemli esei hiciv tarzındaki zafernamedir. dönemin sadrazamı ali paşa'ya ayzılmıştır. edebiyatımızda ilk röpörtaj rüya'dır.ve ona aittir. batılı anlamda anı türünün ilk örneği de kendisine aittir. eserinin adı defter'i amal mukaddimesi dir.

harabat adlı eserine namık kemal tahrib_i harabat la cevap vermiş. ve bu yüzden edebiyatımızın en önemli versus öğelerinden biri namık kemal ile ziya paşa arasında oluşmuştur.

şinasi

tanzimat edebiyatının ilk sanatçısıdır. aruzu kullanmıştır. şiir anlamındaki ilk eseri tercüme_i manzumedir. klasizm etkisindedir. divan tarzındaki şiirlerini müntehbat_ı eş'ar adlı kitapta toplamıştır. tiyatro alanındaki eseri şair evlenmesidir. şinasi ayrıca türk atasözlerini durub_ı emsal_i osmaniye adlı eserde toplanmıştır.

tanzimat edebiyatının ilkleri ve önemli noktaları

şiirde namık kemal'in lisan_ı osmani'nin edebiyatı hakkında bazı mülahazalar isimli uzun makalesiyle büyük ölüçüde başlatılmış edebiyat akımının ilkleri ve püf noktalarıdır. bu makaleye göre dil değişmeli, sadeleşmeli,halkın anlayacağı seviyeye indirgenmelidir. çünkü şiir halkın eğitimi için bir araçtır. ancak tanzimat edebiyatınında sade bir dil olduğunu söylemek oldukça güçtür.

dönem iki ayrı bölüme alınarak incelenir. birinci tanzimatçılar namık kemal, ziya paşa,şinasi'dir. ikinci dönemin başlıca isimleri recaizade mahmut ekrem, abdülhak hamit tarhan, sami paşa zade sezai,ahmet mithat efendi, nabi zade nazım,ahmet vefik paşa ve şemseddin sami'dir.

tiyatro ilk defa batılı anlamda bu dönemde edebiyatımıza giriş yapmıştır. ilk tiyatro eseri şinasi'nin şair evlenmesidir. roman ve hikaye de aynı şekilde bu dönemde edebiyatımıza ilk defa girmiştir. ilk çeviri yusuf kamil paşanın fenelon'dan telemakıdır. konusu ve kahramanlarıyla ilk türk romanı şemseddin sami'nin taaşuk_u talat ve fitnatıdır. edebi sayılabilecek ilk roman ise namık kemal'in intibah'ıdır. ilk hikaye ahmet mithat efendi'nin letaif_i rivayatıdır. ancak batılı anlamda ilk hikaye samipaşazade sezai'nin küçük şeyleridir.

tanzimat edebiyatı

türk edebiyatında ciddi önem taşıyan bir dönemdir. dönem iki ayrı bölüme alınarak incelenir. genel özellikler ise şöyledir ;

o güne dek şiire girmeyen eşitlik ,özgürlük, adalet fikirleri şiirin temel konusu oldu

şiirde biçim değişikliğine gidilmemiş aruz ölçüsü ve nazım biriminde beyit hüküm sürmüştür. ancak ikinci dönemde az da olsa gelişme vardır.

dilde sadeleşme istenmiş ama başarı sağlanamamıştır.

o güne dek edebiyatımızda görülmeyen roman,hikaye,makale gibi nesir türleri türemiştir.

birincidönemde toplum için sanat yapılırken ikinci dönem sanat için sanat yapılmıştır.

birinci dönemdekiler daha çok romantizm etkisindeyken ikinci dönemdekiler realizm etkisi altındadır.

tiyatro türü özel bir anlam kazanmış tiyatro bir eğitim yuvası olarak görülmüştür.

tanzimatçıların çoğu devlet adamıdır. ve bu durum dönemin edebi bakışının belirlenmesinde etkili olmuştur.

batı edebiyatından özellikle fransız edebiyatına büyük ilgi olmuş, birçok fransızca eser türkçe'ye çevrilmiştir.

kahire nin mor gülü

Masalımsı havası olan, gerçekliklerden uzak fakat her şeye rağmen insanın içinde kıpırtı uyandıran seneryoya sadece bir film olarak bakılacaksa vasat, akdemik açıdan bakılacak ise verdiği mesajlar açısından üniversitelerde özellikle psikoloji, sinema televizyon ve iletişim bölümlerinde ders olarak gösterilmesi gerekecek kadar iyi bir filmdir. yani filmin sizde bırakacağı izlenim ilgi alanlarınız dahilinde geliştirecek filmdir. the purple rose of cairo orjinal adıdır. woody allen yönetmiştir. 1985 abd yapımıdır. film global ekonomik bunalımda bulunulan günümüzde yarınlarımız hakkında mesaj verebilmektedir.

1930 yıllarda ekonomik buhranı sırasında kocası işsiz bir garson kızın hayatını anlatır. kocası maddi olarak kendisini sömürmekte ve üstüne üstük kötü davranmaktadır. garson kızın huzur bulmak ve kafasını boşaltmak için sinemaya sık sık gitmektedir. o hafta sinemaya yeni bir film girer. adı purple rose of cario'dur. filmde sosyetik kahramanlar kahire'ye gider. ve dönerken yanlarında orada tanıştıkları gezginlerden birini alırlar. film garson kızın çok hoşuna gitmiştir. her gün işten sonra aynı filme gider. fakat beyaz perdedeki gezgin ona aşık olmuştur. beyaz perdeden kaçan gezgin garson kıza aşık olur. garson kızda ona aşık olmaya başlamıştır. ne var ki evlidir. hiç sevilmeyen garson kız kısa sürede peşine biri hayali biri gerçek aşık takar. ve kocası da çok pişmandır.

film cesar, cannes ve bafta ödüllerine layik görüldü. filmdeki mizah unsuru kayda değer.

yara

guzel bir yılmaz arslan filmidir. yelda reynaud baş rolü oynamıştır. film frespici ödülüne layık görülmüştü. bu ödül türk-alman yapımlarına verilen bir ödül.

yelda reynaud hastadır. babası onu türkiye'ye abisinin yanına gönderir. türkiye'de iyileşeceğini düşünmektedir. fakat kırsalda değişen yaşamı onun psikiyatrik rahatsızlıklarını arttırmıştır. amcası kaçmasın diye pasaportunu saklamıştır. pasaportunu bulamasa da yelda reynaud evden kaçar. bir tıra şöföründen habersiz olarak biner. şöför durumu anlayınca kaçmaya başlar. bayılan yelda reynaud'u köylüler evlerine taşırlar. ancak film çok enteresan bir kurguya sahip. filmi anlaşılmaz kılan bu düzende bir yandan da karakolda akabinde tımarhane yaşayan yelda reynaud vardır. onu tımarhaneden çıkarabilecek babası dışında tek kişi vardır; başkasıyla kaçan annesi.

les quatre cents coups

francois truffaut'un uzun metrajlı siyah beyaz filmidir. antoine doniel'in babasının kim olduğu belirsizdir. annesi çocuk doğunca bay doniel'le evlenip antoine'ya soyad edindirtmiştir. fakat annenin içinde bulunduğu durum sinirlerini bozmakta bu da çocuğuna karşı hışımlı bir davranış şekli yaratmaktadır. üvey baba ise oldukça sevecen ve ilgilidir. antoine bir gün okulu kırmaya karar verir. çünkü okulda öğretmeni ona kötü davranmış ve aşağılamıştır. okuldan kaçtığı gün sokakta annesini bir adamla öpüşürken görür. ertesi gün ise okuldan kaçtığı anlaşılır ve babası tarafından kötü muamele görür. antoine bir mektup yazar ve evden kaçar. geceyi arkadaşının amcasının matbaasında geçirir. onu merak eden ailesi ertesi sabah soluğu okulda alır. antoine'yu dersten çıkarırlar eve götürürler.ama işler gene iyi gitmemektedir. antoino evden kaçar. arkadaşı ile para kazanmaya karar verirler. babasının ofisinden daktilo çalarlar. fakat satamayınca geri koymaya karar verirler. bu sırada küçük kahramanımız yakalanır. ve kahrmanımızı ıslah evinde hiç tahmin etmediği bir hayat beklemktedir.

polis

Onur Ünlü'nün başarılı sayılabilecek filmlerinden biridir. ben önce güneş'in oğlu'nu ardından polis filmini aynı gecede izlemiş bulundum. art arda izlendiğinde çok büyük bir benzerlik göze çarpıyor. filmlerin sonu...

+ beni sevdiğini söylesene beee
- seni, seviyorum
+ yalan söylüyorsun

bu durum oldukça ilgimi çekti. ayrıca bu kadar gerçekçi bir filmin içinde hint filmlerindeki gibi piknikte yapılan dansın konulması farklılık olarak düşünülmemeli, tamamen bir tutarsızlık olarak nitelendirilmelidir. filmden çıkarılan sahnelerden biri olan 'ayı sahnesi' çıkarılmasa filme daha hoş bir tad katabilirdi. filmin başındaki kızın intiharının flu bırakılması izleyicide film adına merak uyandırmak açısından doğru bir tercih. ancak seneryonun sonlarına doğru nasıl bir telkinle intihara teşvik edildiği özellikle izmitlioğulları velihatları tarafından belirtilse hem kopukluk ortadan kalkar hem de filme daha trajik bir hava katardı. öte yandan ailesinin hemen hemen hepsini kaybettiği kaza süsü verilmiş cinayeti düşünelim. onların yolda olduğunu izmitlioğulları nasıl öğrenmiştir? acaba telefonlar dinleniyor olamaz mı ve o kadar tecrübeli bir polis bunu nasıl akıl edemez? bunlar seneryonun yüzleşmesi gereken başlıca sorular. ayrıca kazak satranççı kazak değil doğu türkistanlı'ydı. bu da gözden kaçan ayrıntılardan biriydi.

edit yapmazsam çatlarım . alış veriş merkezi katliamındaki alış veriş merezi alış veriş merkezi değil kartal bülent ecevit kültür merkzi'dir.