entry'ler (19)

kandiliniz mübarek olsun

hepimizin kandili mübarek olsun. darda kalmışlara deva, hastalara şifa olan, herkesin gönlünden geçenlerin kabul olduğu bir kandil olur inşallah.

mutlu olmanın yolları

beklenti içinde bulunmamaktır. en azından benim için böyle. olan olduktan sonra karşıdaki kişi için böyle mi yapması gerekirdi, bunu mu hakediyordum demeyip, o da öyle bir cins herhalde deyip geçmektir.

dans eden arap çocuk

her izlediğimde beni benden alan çocuktur.
hayır bacak kadar boyunla sen nasıl öğrendin vücuduna hakim olmayı.
bide kendi de eğleniyor tıs tıs gülüyor yahu.

çocukluk

akasya ağacının yapraklarını yere sürte sürte sek sek çizmektir.
çamurla tencere yapmaya çalışmak,
ağaç yaprağı ve kumla sarma yapıp heyecanla sunmak,
bahçedeki tulumbanın içine su doldurup girince en lüks havuzmuşçasına keyif almak,
süper mario'da atlamalı yere gelince heyecan yapmak,
tüm günü sokakta oyunla geçirip akşam ezanı okununca koşa koşa eve gitmek,
okula ablanın elini tutarak gitmek,
meybuz yemek, birdir bir oynamak,
herşeyi dolu dolu hissederek yaşamaktır.

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

çok daraldım sözlük.
üzerine titrediğim, burnumun ucundaki mis gibi yere gitme fırsatını kazanmışken sırf yalnız kalmasın, zorlanmasın diye kasaba gibi yere geldiğim insan benimle azarlar gibi konuşup, üzerine birde ben alttan alıp, açıklama yapmışken hala kendine toz kondurmayınca gerçekten kötü hissediyorum.

ulan herkese karşı hoşgörülüsün, anlayışlısında bana gelince niye tersine dönüyor her şey. bilmiyor musun sanki senin için ne fedakarlıklar yaptım. ki pişman değilim hiç yüksünmem yine yaparım dostumu yarı yolda bırakmayı yediremem kendime ama ne olur diğer insanlara gösterdiğin anlayışın, saygının, neşenin ufacık kısmını bana da göstersen. benimleyken kapalı kutu olupta iki günlük insanlara o sevgi dolu halini gösterince güceniyorum be. içime işliyor. düşmanın mıyım ben. ne olur sanki şu birlikte geçirdiğimiz son zamanlarda diken üstünde olmasak. artık gerçekten bir şey diyemiyorum. birbirimizi daha fazla kırmadan evlerimize gidebiliriz inşallah.

açıköğretim fakültesi

işletme bölümü son sınıf öğrencisi olduğum fakülte. ilk yıl murat yayınlarının kitaplarını falan alıp adam gibi çalışmıştım. fakat daha sonra derslerin isimlerini bile bilmeden sınava girmeye başladım. allah'tan attıklarım az buçuk tutuyor birde ortalama var da sıkıntı olmuyor.

bursa

şu sıralar fazlasıyla özlediğim şehir.
tophaneden şehri seyretmek, setbaşında simit sarayında şırıl şırıl su sesi eşliğinde çay içmek, heykel kafede feridun'u dinlemek, mudanya'da deniz havası almak, uzunca bir yol katettikten sonra cumalıkızık'a varıp kahvaltı yapmak, görükle'de deli kantin, the doors ve agorada vakit geçirmek hepsi ayrı ayrı özlenir.

yazarların şu an dinlediği şarkılar

teoman- serseri.

dünya zaten yalan dolan
kaderden kaçamaz insan

öğle yemeğinden sonra bastıran amansız uyku

arkadaşımdan yeni öğrendiğime göre halk dilinde yal bastı diye de ifade edilebilen durumdur. yal bastığında artık yapacak bir şey kalmamıştır, her şey için çok geçtir benim adıma. göz kapağıyla olan mücadeleden usulca çekiliveririm.

sokakta çalışanlara kolay gelsin demek

genel olarak yaptığımdır. sadece sokakta çalışanlar değil tüm çalışanlara yapılmalıdır. staj yaptığım fabrikada genelde işçi abi ablalarla birlikte çalışmıştım o zaman bunun gerekliğini daha iyi anladım. yanlarından bir şey demeyip öyle saf saf bakarak geçenler olduğunda kötü hissedip, bir kolay gelsin bile demedi diye sitem ederlerdi. onun dışında hizmet alan bir konumda olunduğunda kolay gelsin, teşekkürler vb. gibi kelimeler kullanılmalıdır diye düşünmekteyim.

burdur

ilk geldiğimden bu yana beni şaşırtan il. kocaman göl vardır. ama gölün etrafında cafe, restorant bir şey var mı diye sorduğunuzda çamur var, saz var cevabı alabilirsiniz. yine de gidip keşif yapmak, bizzat görmek gerekir tabi. onun dışında işlek bir caddesi vardır. tüm bankalar, pastaneler orada bulunur. öğrenciye indirim yapıp gönlünü mest eden toros lokantası vardır. bir kez toros’a gittiğimizde menüye bakıp ne yesek diye düşünürken sahibi olan amca bir anda çat diye menüyü elimizden çekip, bırakın menüyü ne isterseniz yiyin demişliği vardır. burdur şişi ünlüdür. ama ben pek beğenemedim. onun yerine adana yerim. birde ceviz ezmesi meşhurdur. iyi yapan bir yerden alınırsa tadı damakta kalır. iyi yapılmamışsa ağza çıtır çıtır şeker gelir, içindeki ceviz oranı düşer, irmik tatlısı tarzı bir şeye dönüşür ve bir esprisi kalmaz o zamanda. benim en sıkıntı çektiğim konu ise ulaşımdır. otobüsün saat kaçta geleceği, son seferin kaçta olduğu vs. gibi şeyler tamamen belirsizdir. antalya ve ısparta’nın yanında ezilmiş olsa da umarım gelişir dediğim ildir.

amerikan kültür derneği

kaliteli veya kalitesiz gibi bir tanımlama yapmanın zor olduğu kurum bana göre. kalite tamamen derse giren hocaya bağlı. ben 3 kurlu kampanyayla bursa'da kayıt olmuştum. ilk kurda katıldığım sınıf aynı hocayla ikinci kurunu alıyordu. ama sınıfın seviyesi kesinlikle aldığı kura uygun değildi. çok fazla farklılık olmuştu. yine de keyifli geçmişti. ama bir sonraki kur tamamen rezaletti. sırf devam durumuna göre kur tekrar hakkı verdikleri için gitmek zorunda kaldım. hocanın kelime bilgisi bile sıkıntılıydı. sorulan her şeye hadi siz bulun bakalım, hepinizde akıllı telefon var gibisinden cevaplar veriyordu. yaklaşık on dört kişilik sınıf iki üç hafta içinde üç dört kişiye düştü. ilk haftadan sınıf değiştirenler oldu. benim tek uygun zamanın o sınıfın ders saati olduğu için mecburen devam ettim. demem o ki kuruma genel olarak bakmaktansa hocanıza dikkat edin. beğenmediğinizde sınıf ya da seans değişikliği yaptırabileceğinizi unutmayın. vaktiniz boşa gitmesin.

sözlük yazarlarının itirafları

istanbul'u çok özlüyorum sözlük.

beşiktaş'ta oturup çay içmeyi, oradan ortaköy'e yürümeyi, çamlıca'dan şehri izlemeyi, çengelköydeki çınaraltını, üsküdar'dan vapurla eminönü'ye geçmeyi, vapurda kız kulesini izlemeyi, üsküdar'dan beykoz'a giden otobüs trafikte takılınca başı cama dayayıp denizi seyretmeyi, salacak'ta yürümeyi, galata köprüsünü, kargaşayı, insana yalnızlığını unutturan kalabalığı, koşuşturmayı her şeyi işte. ama şu sıralar maddi durumlar gitmeye imkan vermiyor maalesef.

sözlük yazarlarının kitap tavsiyeleri

sabahattin ali- içimizdeki şeytan.
antoine de saint exupéry- küçük prens.

hoş geldiniz

yanlarına çıkmak istemediğiniz misafirler geldiğinde annenin bari bir hoş geldiniz de diye direttiği kelime.

on birinci nesil istemiyoruz

yeni katıldığım sözlük ortamında, kendimi sınıfa ikinci dönemin ortasında gelen çocuk gibi dışlanmış hissetmeme neden olan başlık.

baba

her gün arayıp ne yiyip içtiğimi soran, cevabı ayrıntılı bir şekilde isteyen ve hiçbir zaman yeterli bulmayan kişidir. bu takıntının oluşmasında kendinin üniversitede zorluk çekmesinin etkisi büyüktür. kendisi köyden çıkıp izmire okumaya gitmiş, okurken gömlek satmış harçlığını çıkarmış, bir tanıdığın verdiği giysilerle mezun olmuştur. o yıllarda kendine geçtiği en büyük kıyak ise gömlek satışı iyi gittiğinde yediği köftedir. iyi ki varsın baba. allah yokluğunu göstermesin bize.

hayata dair iç burkan detaylar

pek çok yerde şubesi olan bir kırtasiyeye girdim dün. ihtiyacım olan ıvır zıvırı aldıktan sonra kasaya yöneldim. malzemelerin paketlenmesini beklerken soldan birisi yaklaştı. flash disk var mı diye sordu. var dedi kasiyer. ne kadar diye sordu abi. tam hatırlamıyorum 12 tl civarında bir fiyat söyledi. daha küçüğü, düşüğü var mı gibisinden bir şeyler sordu. yok dedi kasiyer. abi bu sefer utana sıkıla indirim oluyor mu dedi elindeki -çocukların bayramda aldığı, elinden bırakmadığı, sıkı sıkı tutulmaktan kırış buruş olan paralar gibi olan- 10 tl yi gösterip. kasiyer ise doğru düzgün abinin yüzüne bile bakmadan son derece itici bir tavırla yok yok olmuyor olmuyor dedi. abi ne cevap verebildi ne gidebildi. o sırada aklımdan ne kadar eksik var abi ben vereyim demek geçti ama bir yandan da abi rencide mi olur diye düşündüm. ben bunlara dalmışken abi gidiverdi. öyle kötü hissettim ki kendimi aldıklarımın parasını bile bir türlü ayarlayıp veremedim.
tamam elzem bir şey de değildi ama abi almak zorundaymış gibiydi işte anlayıversen ne olurdu sanki. yetmeyen kısmı sen ver demiyorum. sen de orada bir çalışansın ama karşındakine insan gibi muamele etmek de mi elinden gelmiyor be. sırf giyim kuşamı biraz eski görünümlü diye neden o muameleye layık görüyorsun abiyi. suratına bile doğru düzgün bakmadan gitsin diye geçiştiriyorsun. o an ben utandım senin tavırlarından sen hiç mi sıkılmadın be.

baştan savma nedenleri

kişi eğer aynı şeyleri evirip çevirip sürekli anlatıyorsa ve bunu yapma amacı sadece egosunu tatmin etmek ise kibarca yapılması gereken eylemdir.