bugün

entry'ler (42)

şu an beni duyuyorsan eğer

bir sevda haykırışı, bir lutfediş..
gece karanlık, soğuk ve kasvetli... rüzgar dağıtıyor tüm huzuru. bir şeyler söylemeye çalışıyor dilinin döndüğünce. derdi adından büyük, sığdıramıyor bir yere, sığdıramadıkça da dağıtıyor dötr bir yana. uzunan bir çift el beliriyor karanlıkların arasından, içim ürperiyor; kaçamıyorum da bir yere öylece kalakalıyorum, kalbim yerinden fırlayacak gibi. gittikçe yaklaşıyor el, değdi değecek yüzüme, kaçamıyorum; çabalıyorum ama hareket edemiyorum... eller yanağıma değer değmez bir sıcaklık kaplıyor içimi, eser kalmıyor elemden karşıkonulmaz bir huzurla doluyorum, ferahlıyorum, sakinleşiyorum... sonra kokun geliyor burnuma gevşedikçe gevşiyorum, gözlerin beliriyor yavaş yavaş... umudu aşılıyor benliğime. yeniden baharı hissediyorum. binbir çeşit çiçekle bezeli bir yerdeyim. uçsuz bucaksız çimenler ve ılık bir dağ esintisi. güzel sesinden şarkılar dinliyorum, sesin sarhoş ediyor içmeden... uzanıyorum yeşilliklere yanıbaşımda sen, dizlerine koyuyorum başımı, saçlarımın arasında gezinen parmaklarınla huzurun adını koyuyorum "sen" diye.

şu an beni duyuyorsan eğer, senle dolu her yanım; kalbim, ruhum, benliğim... eksik olan yakınlığın, sıcaklığın...

beyaz atlı prensin suni teneffüs yapmış olması

Aslında yedi cücelerin varyasyonlarından dolayı yanlış yayılmış bir bilgi..

Neden? Çünkü bu cüceler 7 kazma bir arada ormanda yaşadıklarından kız erkek ilişkilerinden bîhaberdirler. Biri öpünce hayat verdiğini düşünür biri Allah bilir öpüşünce hamile kalındığını filan..

gece

Sessizliğin vucuda gelmiş halidir gece. Bir aydınlık ihtimali ve karanliğın bitmeyen kasveti. Gözünü açmaya korktuğun andır gece. Kendi iç karanliğını yeğlemektir. Zifiri bir aydınlıktır gece. Umuda beş kala umutsuzca kıvranmanın adıdır. Yap-boz dur gece. Her bir parçası göremeyeceğin bin bir yerde. Tam bir " ne oldum?" dur gece. Aydınlığın hesabını vermektir. Sorunların soruları önemsizleştirdiği zamansızlıktır. Çarşamba'dır gece. Ne üzer seni ne de sevinebilirsin, ortada kalırsın öylece. Var olduğunun farkına varmaktır gece. Her bir hücreni acıtır yaşanmışlıkların. Zerren açtır umuda. Kapatırsın gözlerini, aydınlık gelir o karanlık birden. işte tam o anda anlarsın, gece aslında sensin tüm renksizliğinle ve yaşanmışlıklarınla. Ve o an anlarsın; var olan sadece karanlık, var olan sadece gece...

belediye otobüsünün sağ ön koltuğu

çelişkilerin kralıdır. otursan bir dert, oturmazsan başka. genelde kullandığım ve sevdiğim bir köşesi otobüsün. böyle diğer koltuklardan biraz daha geniş olur. ne iki koltuk kadar büyük ne de tek koltuk kadar küçük. arada kalmış. ama her oturduğumda yanımda oluşan yarım g*t'lük boşluk beni ziyadesiyle rahatsız ediyor. hani birisinin oturacağı kadar bir yer değil, ama insanda bir "acaba" hissiyatı oluşturuyor. sığar mıyım denemesiyle bir çok kişi yanınıza galip şöyle bir sığışmaya çalışıyor; ama bir iki denemeden sonra ya vazgeçiyor ya da eğer oturmuşsa ve etraf da kalabalıksa bari bir kaç durak gideyim, rahat etsin g*tümün yarısı deyip kısa bir süreliğine o nahoş yarı oturan pozisyonda ilerliyor. hani kalksan yer versen yazık olacak. ilk girişte karşılaşılan yer olduğundan binen her yolcunun dikkatini çekiyor o boşluk. ve eğer yaşça da küçüksen o iğneleyici bakışlara maruz kalmaman neredeyse imkansız. velhasıl, ben yine aynı koltukta seyahat etmeye devam edeceğim. aynı bakışlara maruz kalmaya ve belki de iğneleyici hitapları işitmeye. kim bilir, bir gün belki sizinle de karşılaşırız...

çin ülkesi neden kalabalık

çünkü bir tanesi normal insana oranla çeyrek adam ediyor. aslında kişi sayısını dörde böldüğümüzde o kadar da kalabalık olmuyorlar. tabii bu bir dezavantaj mı, hayır değil. şöyle ki; bizim malum bir sözümüz vardır g*tü yere yakın olandan korkacaksın derler. e bunların da alayının yakın olduğundan mütevellit korkulası insanlardır. bir de psikoloji bozuyorlar acayip. hangisi hangisi anlamıyorsun, beynin yavşıyor.

kavonoz açmanın püf noktaları

bir çekiç alıp kapağın üstüne beş-on defa hızlıca vurun. açılmazsa beni bulun size açılmış bir kavanoz vereyim. zira böyle açılmıyorsa başka da yapabilecek bir şey yok.

çok mu kıroyum

bazen kendi kendime sorduğum soru. tam bir iş-eylem yapacak olduğumda ansızın gelen sorulardan birisi bu. kendimi sorguluyorum; şöyle bir dışarıdan gözlemliyorum kendimi. baktım bir sakatlık yok devam ediyorum yaptığım her neyse. bir sıkıntı varsa tekrar gözden geçiriyorum en münasip biçimde uyguluyorum. geri de durmuyorum yapmaktan, içimden geleni dizginliyorum sadece. insanca, en uygun biçimde sunuyorum.
içinden geleni yapmalı insan fakat ölçüler dahilinde, zarar vermeden. yapmadığında bir yerlerde kalıyor o birikiyor, rahatsız ediyor. sonra keşkelerin oluyor elinde bolca. sığdıramıyorsun bir yere, nereye koysan taşıyor az ya da çok. en güzeli kendin olmak, olurken de insanca olmak. yapabiliyorsan en güzeli bu.

ıphone 6s in üzerinden ferrari ile geçmek

"çok param olsa ne yaparım?" sorusunu karşılayan cevaplardan biridir. bizzat gerçekleştirilmiş bir olgudur. yahu çok parası olunca insan ne kadar da yaratıcı düşünebiliyor cidden hayret ediyorum. para insanın zekasını da geliştiriyor herhalde. bana sorsan mesela çok paran olsa ne yaparsın diye "yatırım, ticaret" derim. not: on dakikadır düşünüyorum aykırı bir şey gelmedi aklıma. ülkenin benim gibi düşünen zenginlere ihtiyacı var bence, bir an önce zengin olmam lazım. tabii ki de ülke menfaati için..

öğrenciyken yapılacak en çılgın şey

lisede sınıfta tost yapmaktır, sınıfı atari salonuna çevirmektir. bizdeki çılgınlık buydu. elimizden gelenleri yaptık; olanaklar bu kadardı.

gece notları

neredeyse her gece muhtelif saatlerde uyanıp veya zaten uyanık olup da aklıma esenleri kaleme aldığım küçük yazılar. şöyle ki;
gece yarısını beş geçiyor saat. kafam allak bullak... gece yarısı ne demek onu bile toparlayamıyorum beynimde. dakikalar saatleri yeniyor, akrep yelkovana savaş açmış... bedenimin derinliklerinde kaybolan ruhum üşüyor. şunlar geçiyor aklımdan belli belirsiz;
ruhum üşüyor ört üstünü ne olur,
refakatçisi ol inleyen bedenimin.
kelimelerim ol söyleyemediğim,
iki kelime, anlat beni; aşığınım, seninim...

sözlükçülerin şu an ihtiyacı olan şey

watsapp mesaj sesi. şu an.. ihtiyacım bu.

günde 16 saat ders çalışmak

hukuk öğrencisinin rutinidir. sayfalarca kitabı okuyup ezberlemenin de başka yolu yoktur zaten.

bekletilmekten nefret eden insan

sevmemiş adamdır vesselam. seven adam bekler bekletilmeyi de sever. bu sevmek sadece karşı cinsle sınırlı da değildir; bir dostu, anneyi, babayı hatta bir kediyi sevmek de bu anlamda geçerlilik arz eder. sevdiğini beklemek kadar güzel ne olabilir ki?

sevinmeyi onaylamak

efendim, sevindiğini gösterir iken aynı zamanda bu gösterme çabasını da onaylama işlemidir. zor bir harekettir. başarılabilinirse muazzam etkiler gösterebilir, başarılamadığı durumlarda ise komikli bir tablo ortaya çıkarması içten bile değildir. aman efendim evde denemeyiniz, denerseniz bile çocukların ulaşamayacağı yerlerde ve mümkünse serin bir yerde yalnız başınızayken oluşturmaya çalışınız. maazallah bir sakatlık çıkabilir.

köpekle karşılaşınca yapılacaklar

gereksiz bilgidir. sizi ısırmayacak ise ne yapacağınız size kalmış. ısıracak ise de yapacağınız bir şey yok. takılın kafanıza göre..

inşaatta çalışan babadan utanmak

kalabalık bir yerde; okulda, iş yerinde, sokakta vs. babanın mesleği sorulduğunda gururla inşaat işçisi hatta daha da halk ağzıyla inşaat amelesi denmesinin verdiği huzuru ve doğru bir şey yapmış olmanın verdiği mutluluğu tadabilmiş olmama durumudur.

erkeklerin kullanacağı pedlere alternatif isimleri

ped-er.
aman dikkat babalara gelmeyin!

banyoda düşüp şişeye oturan homofobik yazar

şansın dibine vurmuş yazardır. hemen gidip acilen loto, toto, at yarışı benzeri şans oyunları oynaması gerekir. yalnız giderken dikkat etsin fil dışkısının altında kalabilir...

oruç tutan yazarlar

orucu uykuya değil uykuyu oruca tutturan yazarlardır. güçlü, sağlam kişizadelerdir.

evde mesaiye kalmak

yaşam tarzı ev hanımı olanların sürekli yaptığı olay. okulda anne mesleği sorulduğunda ev hanımı derdik hep. tabii sonradan bunun bir meslek olmadığını idrak ettik. bu bir yaşam tarzı aslında. evde yaşamayı seçen bayanların bir yaşam tercihi. meslek diye nasıl adlandırıldı bilemiyorum. nasıl bir alaka kuruldu nereden çıkılarak bu noktaya gelindi anlamak gerçekten zor. yahu böyle meslek mi olur? 24 saat mesaidesin, ne maaşın belli ne sigortan var. sendikaya da bağlı değil. buradan yetkililere sesleniyorum ev hanımlığı olayını kaldıralım lütfen.