bugün

hayatın bütün olumsuz yanlarına, bütün sinir bozucu durumlarına ragmen içinizde hos bir tat bırakan babamın değimiyle "insanlık ölmemiş oğlum" dedirten detaylardır.

somutlastırmak gerekirse; vapurla istanbula gittigim bir seferde vapura hafif dilenci görünümlü bir cocugun binmesi ve iki tane güzel, bakımlı, zengin görünümlü kızın yanına oturması. kızların suratlarını bozarak ve homurdanarak kalkıp akranı sayılabilecek bir erkeğin yanına oturması. erkeğinse aynı surat ifadesiyle bir iki saniye içinde yanlarından kalkıp, gidip o dilenci görünümlü cocugun yanına oturması...
(bkz: insanlık ölmemiş oğlum)
(bkz: kurtuluş savaşı)
(bkz: bir çocugun gülümsemesi)
(bkz: evlat)
(bkz: sevdiceğin silüeti)
(bkz: pilli bebek)
edit: evet ankaralıyım
cebinde bir kuruş parası, ne de kimsesi olan, garajda yatan o yaşlı amcanın rüyasında dahi olsa gülümsemesi. buna şehirlerarası bir terminalde rasgelmiştim. o gün anladım ki çok şükür allahım a bu adamı bile güldürebiliyorsun.
mahallemizdeki görme özürlü ve kendisiyle barışık piyango satıcısı komşumuzun "çıkmazsa gözüm kör olsun" diyebilmesi.*
her zaman yakarabileceğin ve ne istersen söyleyebileceğin birinin olması.
(bkz: allah)
baş parmağınızın, bebeğinizin minicik elleri arasında sımsıkı sıkıldığını görmek.
kendini unutucak kadar üzüldüğünde, iki kelimeyi bir araya getirecek halin olmadığında, en sevdiğin adamın hayatında olmayacagını anladığında gözlerin dolu dolu gökyüzünün kusursuzluguna bakıp, o kusursuzluğu yaratanın senide yaratmış olduğunu düşündüğün andır.
kedinizin kucağınızda uyuyakalmasıdır.
her zaman bir şansın var olduğunu farkedebilmek.
*tüm maddi olanaksızlıklara rağmen eline geçen üç kuruş parayla çocuklarını okutmaya çalışan babaların, annelerin olması.
*ölümden sonra bizi iyi-kötü bir yaşamın olduğunu bilmemiz. aslında ölmediğimiz gerçeği.
*aslında tarihin çok da kötü bir döneminde yaşamıyor olmamız. en azından yiyecek için savaşmıyoruz. bu sebebple öksüz yetim büyümememiz.
*hatrı sayılır sayıda sivil toplum örgütlerinin bulunması. karşılıksız, dünyayı daha yaşanır bir yer yapmaya çalışmaları. (bkz: tema)
*kim ne derse desin, kafası ve vicudu çalışan her kimsenin kaliteli bir iş bulabileceği gerçeği, kazandığı paraları da hayallerini gerçekleştirebilmek için kullanabileceği tezi.
*ne kadar parası olursa olsun starbucks'a mc donald's a gitmeyen, emperyalizimin, hatta siktir ettim emperyalizmi, sırf hava olsun diye gidenlerin yanında, puma şıçsa giyenlerin, reina'lara gidenlerin yanında, bütün bunlara, bu insanlara sırf tepki olsun diye aykırı davranan insanların bulunması. mc donald's ın karşısındaki pilavcıda pilav yemeyi tercih edenlerin bulunması. nike yerine gidip pazardan tişört alanların insanlığa katkısı.
*nerede nasıl davranmasını bilen, gerekli müdahaleyi tam zamanında yapan ve yapacak olan bir ordunun bulunması.
*dinimizin islam oluşu.
*mustafa kemal atatürk gibi bir önderimizin bulunması.
*istanbul, eskişehir, izmir, antalya, urfa vs gibi onlarca süper şehre sahip olmamız. farklı kültürler içinde büyümemiz, tek tip insanımızın olmaması..

gördüğünüz üzre, faklı açıdan bakarsanız listenin uzayacağını fark edeceksiniz.
hayatın olmassa olmazlarıdır.
o kucuk detayları gormektir en umut verenleri.
ilceler arası otobusde kulaklıkta ki sesi ayarlayamayıp fd nin cok asik sarkısını avaz avaz tum otobüse dinletmek sarkı bitiminde yanda oturan teyzenin "hayırlısı olsun kızım guzel seyler bunlar" diyerek gulumseyip sırtı sıvazlaması ve bunun sonucunda hayat ne kadar beter olsa da mutlaka karsınıza size icten gulumseyecek birisini cıkardıgı gercegini anlamak.
hayata dair umut veren detaylar başlığı. içindekilerden ayrı olarak tek başına başlık bile umut verici bence. demek ki umut üzerine konuşulabiliyor.
yola çıkarken babaannenin arkandan ellerini yukarıya kaldırdığını görmek.
hayatın kendisi.
yüzlerce kilometre uzaktaki kızımla-ki henüz 4 yaşında- telefonda aramızda geçen dialog:

+baba yemek yedin mi?

-yedim kızım.

+nerde yedin lokantada mı?

-evet kızım lokantada yedim.

+baba hep dışarda yeme hasta olursun. ki burası işte mutluluğun ve hüznün tebessümde buluştuğu andır.

şu an belki maddi anlamda zor anlar yaşıyorum ama beni düşünen bir kızım var. bu aslında bir detay değil, benim için kendisidir hayatın.
. fakirsen bile şu an karnın tok ise,
borcun olduğu halde halen saygı görüyorsan,
cep telefonuna gsm operatörü dışında, özel günlerde bile olsa sms atan varsa,
sabah uyandığın da kurumuş damağını, kendi çabanla bir bardak ılık su ile ıslatabiliyorsan,
vapurda otururken bir damla tuzlu su suratına çarpıyorsa,
yolda yürürken gördüğün gölgen dimdik ayakta ise,
yediğin bir lokma ekmeği tatlandıracak bir kaşık çorban varsa,
yalnızım dediğin zaman bile evde birilerinin ayak seslerini duyuyorsan,
kafese uzattığın parmağını hala mıncıklayan bir kuşun varsa,
akvaryum da ki balıklarına yem attığın zaman huzur buluyorsan,
sevdiklerin senin geçtiğin yollardan geçerken uyarabiliyor, önerilerde bulunabiliyorsan,
önüne düşen topu çocuklara özel bir hareketle ulaştırabilip, hayranlıklarını kazanabiliyorsan,
taksici ile yolda siyaset, spor; öğretmen ile bilim, oss, okullar, felsefe; doktor ile sağlık, yaşam, doğa, mali müşavir ile para, vergi, ekonomi; bankacı ile borsa, yatırım, döviz; büyükanne ile geçmişi, örfü, adeti, kurtuluş savaşını, atatürk'ü konuşabiliyorsan.
şu an da internet başında içinden gelenleri buraya yazabiliyorsan,
hala kimliğinde tc kimlik no yazıyorsa, hala hayata dair bir takım ümitleriniz var demektir. *
(bkz: modern tıp)
work and travel saçmalığı ile gittiğim amerika'dan aylar sonra tekrar yurduma ayak bastım.. atatürk havaalanı'ndan taksim'e türlü rezilliklerle bavulları taşıdım.. a.q. amerika'dan geliyoruz eve iett ile gidiyoruz.. cepte toplasan 5 lira yok.. o derece yemişim parayı.. türkiye'yi de deli gibi özlemişim hani.. gurbette arkadaşlarla olum bizim insanımız şöyledir böyledir, aslandır kaplandır, yardım severdır cana yakındır geyikleriyle birbirimizi kandırdık durduk aylarca.. sonra işte taksim'e gelene kadar o çapa'da fatih'te başıma gelmedik kalmadı.. cüzdanı çalmaya çalışan mı istersin, abi eğlence lazım mı diyene mi kızarsın yoksa otobüs beklerken birader bavullar arabayı çizmesin sakın diye tırsıtan bıyığında ülkü ocağından bulaşma çayla dolaşan siyah pardesülüden tiksinirsin.. bi sürü şey.. insanın binip geri el diyarlarına göçesi geliyo..

sonra taksim'de n'olduysa oldu.. allah sanırım kendi ülkemden nu kadar tiksinmemden razı olmadı, otobüsten inerken ben yaşlarda üniversteli temiz yüzlü bi çocuğu otobüsten inmeme yardımcı olmaya gönderdi.. nereye gidiyosun mecidiyeköy'e falan muhabbet başladı.. o da oraya gidiyomuş.. sonra cevahir'e kadar metroyla beraber geldik.. onun yolu orda ayrılıyodu.. yolunu 15 dakika uzatıp eve kadar taşıdı bavulları..

cerrahpaşa tıpta okuyomuş.. kız olsam yukarı çıkarıp verecem çocuğa o derece kanım ısındı.. dedim insanlık ölmemiş a.q. pekii ben yapar mıydım aynı şeyleri.. yapmak isterdim ama yapmazdım..
(bkz: yeryüzü ayaklanacak)
sen bir köşede oturmuş ağlarken, aynı saniyelerde, aynı anda bir yerde gülebiliyorsa birileri
ve hatırlayabiliyorsan ölülerin dışında, yeni doğmuş ve doğacak bebekleri,
bir deniz kenarını hala canın çekiyorsa, ve heyecanlanıyorsan hala aldıgın sayısal biletine
takma hayatı dostum koy g.tüne...

bitti dediğin yerde yeşerir umutlar
topragı sen olursun, suyu: döktüğün yaşlar...

kan gölüyken yürüdüğün yollar
yemyeşil çimen olur birden
sarmışken seni kara kollar
sarım sarmaşık olur yeniden

sabah doğrul ve kalk yerinden
bir nefes çek içine derinden
sonra aç kanatlarını kocaman
ve geç feleğin çemberinden

kon hayatın göbeğine
bak gözlerinin bebeğine
korkmuyorum de haykır
söv çarkına feleğine

der saipsiz...