entry'ler (58)

dışarıdayken etraftan duyulan yaran diyaloglar

sağa sola bakınaraktan yürüyordum nerden bileyim birazdan bunu duyacağımı,dumur olacağımı.. duymaz olaydım.iki kız ilköğretim öğrencisi önüm sıra yürüyorlardı efendim. biri diğerine döndü ve şöyle dedi;
+şimdi sen emo musun gotik misin?
hobbaaa...

tkp nin yeni genel baskani 29 yasindaki erkan bas

tkp'nin bugün yapılan 9. kongresinde yeni genel başkan açıklandı.aydemir güler başkanlığı genç kuşak devrimci erkan başa devretti.bu tutum tkp nin gençlerin partisi olduğunun ve köklü geçmişine ne denli güvendiğinin göstergesi olarak yorumlandı.

paler

az da değil tam 15 gün çaylaklığa sürgün edilmiştir kendisi. sözlüğe olan inancı ve çabaları göz önünde bulundurulursa kamuoyunca bu eylem haksız bulunmuştur. yazıktır genç yetenekleri ezmeyelim. ya da ezelim gitsin nasıl olsa kimse farketmiyor değil mi efendim?

çarsaflı kadın görünce korkan insanlar

bunların koşan kara çarşaflı ve motorsiklet arkasında seyahat eden kara çarşaflı gibi modellerini görebilirsiniz ki çok daha fenadır.

çocukların efsanevi akraba yaratma takıntısı

sınıfta dayak yiyen, sokakta dayak yiyen, sürekli mızıkçılığa maruz kalan çocuğun çaresiz çırpınışıdır. hayallerimize inanıyorduk ya çocukken; efsane akraba sayesinde az güven gelmedi bünyeye.

uc kadinla evlenme abazanligi

demişti ki her ailenin en az 3 çocuğu olmalı. 3 çarpı 3 den dokuz çocuk eder bu . abazalık kalmaz alır bir geçim sıkıntısı. iyide olur. meğer haklıymış başbakan.

komunist biriyle arkadas olmanin anlamsizligi

genelde istiklalde yürürken sizi durdurup ayak üstü siyasi arena yaptığınız bu genç kardeşlerle sohbet 'telefonu veriyim seninle konuşmak tartışmak isterim' le son bulur. aradan aylar geçer ne o sizi arar ne siz onu.

edecek laf bulamayinca oy oranina sarilan akp li

o alternatif partilerin karşısında akp deil de, bir hıyar ne bileyim bir patates olsaydı o da aynı oyu alırdı. gücenecek birşey yok bunda.

30 ağustos

30 ağustos sabahı gökyüzünün savaç uçakları ve helikopterleriyle şenlenmesi küçüklükte ne güzeldi. kim öğrettiyse antimilitarist olduk çıktık sonra.

diksurungenler

insanoğlunun çağlar boyu geçirdiği evrim sonucu ulaştığı fiziksel durumu.ruhsal olarakta kendisini şöyle anlatabiliriz;
-karşı cinse sevgi duymaz biraraya geldiğinde hayat standartlarının yükseleceğini daha iyi avlarla besleneceğini anladıysa içinde yalancı bir sevgi yaratarak onla anlık çifleşebilir.
-karanlık ve aydınlık algısı yoktur. ama ikisinden de korkması gerektiğini düşünür hep paranoyak ve tedirgindir.
-hayalleri yoktur. sadece av peşindedir o gün karnı doyduysa ve akşam bir seyirlik eğlence bulduysa yaşadığına kendini ikna edebilir.
-kendi cinsinin topluluğuyla yaşamayı sever. ama her fırsatta hiçbirini sevmediğini, en yakın zamanda başka yerlere gideceğini geçirir içinden.
-çok iyi taklit yapar. yarına dair hiç bir umut beslemediği halde, erkenden kalkar ve kendini çok yorar bir amacı varmış gibi. kendini ve başkalarını kandırmayı iyi bilir.
-acı çeker, çok acı çeker. antidepresanlarını yanından ayırmaz öyleki zaman içinde bunlar vücutla kaynaşmıştır.

bu yeni tür kıyamet alameti falan değildir. sadece hepimizin denek bellendiği bu dünya laboratuarında, işlerin ters gitmesi ve bir patlama sonucu ortaya saçılmış bencillik virüsünün kaçınılmaz bir sonucudur.

edebiyat giris gelisme sonuctur zihniyeti

şimdi arkadaşlar konuyu tahtaya yazdık 'ak akçe kara gün içindir'. bunu nasıl kompoze edebilirizki geçer not alabilelim. girişe bir paragraf akçenin ne olduğunun tanımı yapıla, gelişmeye ak akçenin güzelliği vurgulana ve sonuç kısmına da birikimin önemiyle ilgili bir cümle yazıla.. biz fikir üretemez üretsede dillendiremez hale böyle geldik galiba. aşık olsak ifade edemedik bizim yerimize ismail yk abimiz çıktı ki kendisi alman kültürü ile yetişmiş bir kişidir çaresizce ona bıraktık sevdiceğmize yapmak istediğmiz çağrıları yapmayı. yaşadığımız topraklardaki olaylar hakkında hep sessiz kaldık çok konuşan çok konuştuğu içinde iyi konuştuğunu iyi konuştuğu içinde haklı olduğunu sandığımız insanlara bıraktık geçmişimizi ve yarınımızı .hiç bir söze giremedik . gelişemedik , hele ki bir sonuca hiç varamadık. bazen birer paragraf bahsetsek varlığımızdan geçer not alamadık.

egitimi egitim eliyle cokertmek

1980 lerle beraber Türkiye'nin karanlık bir tünele girdiği ve o tünelde yoluna devam ettiği gerçektir. apolitize edilmiş genç yolcular, mücadeleci ruhlarını tamamen yitirmiş an'ı kurtarmaktan başka bir elemi olmayan orta yaşlı yolcular. nasıl olsa yumurta ekmekle karın doyuyor ve rahatsızda olsa tren gidiyor zihniyeti. övgüler hep geçmişe; geçmiş bize hayli yeterli. bu güne ait başardık denebilicek şeylerin sayısındaki azlık..kurtuluş döneminde imkan yokken yabancı sermayenin ülkeden defedilmesi için verilen üstün çabanın bu gün imkan varken yabacıya kendimizi saf bir genç kız gibi teslim etmemizle anlamsızlaşması..bunları umursamayan yeniyetmelik..eğer idealist bir kaç hocası varsa bir şeyler öğrenebilir derme çatma da olsa;şanslı..oysa ne yapıldığını biliyoruz;
imkan yokken araç yokken dahi bilgilerini katlamaya çalışan bilim insanlarını ortaokullara liselere sürülüp, yetenekleri hırslarını aşan kıt eğitmen çakmalarının üniversitelerin başına getirildiğini... nazi almanyasından kaçan profesörlerin bir nesli kurtarması şans..böyle şanslar için el açıp dua mı etmeliyiz?

köylülerdeki ezik duruş

her emekçide olduğu gibi emeğin yorduğu vücutların fiziksel karşılığıdır bellerinin biraz bükülmesi..haşa ezik değildir bunu demek çok talihsiz ve çirkin olur.

fotoğraf

insanın zamana hükmedebilme arzusunun sonucu olarak doğmuş sanat dalı. mütevazi bir ölümsüzlük yoludur fotoğraf. iksirler tanrılar cinler periler sonsuza kadar mutlu yaşamışlar'ın ihtişamı bir yanda dursun , hikayenin asla döndüğü sonsuza vardığı halidir. dünyaya ait en güzel ve en çirkin şeylere verdiğimiz kıymettir.

stigmata

filmin başından sonuna kadar verilmek istenen fikir şudur ki; tanrı insan yapımı süslü taştan binaların bir sembolü değildir. tanrının bir evi yoktur ve sizde ona misafir değilsinizdir. o bakışların değdiği heryerde ve karanlıktadır. onu bulmak için süslü kıyafetler asalar ve taçlar gerekmez. katolik klisesini çarpıcı bir dille eleştiren kendiside eleştiriye açık izlenilesi bir film.

gençliğim eyvah

tarık buğra nın 'en önemli romanım ' dediği, gençliğini kendine küstürenlerin ve gençliğini hep ayakta ve yolda devam ettirmek isteyenlerin kitabı. Türkiyenin bunalımlarınınsa farklı bir yönden ele alındığı bir başyapıt. 'sersemlikleri koruma ve geliştirme ve yayma vakfı' adı altında çoklarının üyesi olduğu çatıyı da bize yıktıracak cinsten.

diş

ayakkabıcıydı.ayakkabının derisini kalıbına çakarken ağzına bir dolu çivi alırdı adam.çivinin asidi zaman içinde eritmişti dişlerini.bir türlüde gidememişti ki dokrora; çalşıyordu vakti yoktu,hem sigorta hastanelerinde ne kadar uğraştıtcaklardı onu biliyordu. iyisi mi emeklilğini beklemek bu iş içinde.şurda iki yılı kalmıştı bunca yıl gibi o da geçerdi elbet.o akşam damağın arka tarafında kalan tek dişide eliyle çıkarmıştı işte. günlerdir hem ağrıyor hem sallanıyordu iş görüyordu aslında evvelden ama artık o da gitmişti elden.zaten soğuklar başladı başlayalı öyle sızlıyordu ki şu dişleri; ah hepsini söküp atmak istiyordu aslında. en çok da üzüntüden döküldü bu dişler diyordu..hayattan geriye topu topu 6 tane diş kalmıştı ağzında yaşı 43 tü halbuki kim bilir başına neler gelmişti..

bir orospuya aşık olmak

yeraltı edebiyatının büyütecine sıkça girmiş bir konudur.saklıdır çünkü, insanın gizindedir. belki utandığındandır belki imkansızlığından dem vurmaktadır aklı. her yiğidin harcı değildir. metaforlara oldukça açıktır düşünülürse ve yapılacak yakıştırmalar bu kadar cezbedici olabiliyorsa hayatın kimin belirlediği belli olmayan değişmez kurallarını parçalayabilir demektir bu hadise. kıymetli olan aşktır kime aşık oluyorsan o kıymetlidir öyleyse bu konuda kim kural getirebilir.

üç yaşındaki çocuğa türban takmak

4 yaşlarında üçüz kızkardeşlerdi yazın parkta koşturuyorlardı diğer çocuklar gibi. insanlar en çok çocukken eşitti bu dünyada en az farklılık çocukluktaydı.ama onlara insana ödül olarak verilmiş bu bir kaç yıl bile helal kişi olsunlar zihniyetiyle haram edilmişti.o sıcağın altında şortuyla renkli tokalarla toplanmış saçlarıyla koşan diğer çocuklardan bir farkları vardı. onlar çok terliyor daha çabuk yoruluyorlardı. onlara daha en başından seçimlerinde özgür olma şansı verilmeyeceği aşikardı. onlar çok yorgun ve şaşkın büyüyorlardı.

berbere ilk defa saç sakal diyen erkeğin mutluluğu

tornatore'nin izlenilesi filmi 'malena'da yetişkin bir kadına aşık küçük bir çocuğun ergen olmasıyla berbere bu kelamı kullanması ve artık o kadına sahip olmaya hak kazandığını düşünmesi bunun erkekler için milat kabul edildiğinin en güzel örneğidir.