bugün

entry'ler (37)

enes kalem

ankarali bir soundcloud sanatcisi. cok tatli sarkilari var.
http://soundcloud.com/enes-kalem/keyifsiz-kediler

24 kasım 2013 bolu depremi

bazi yerleri cok sallamis, bazilarini sallamamis merkez ussu bolu olan 4.8 siddetindeki deprem. biraz basim dondu benim, dedim noluyo, baktim yatak sallaniyomus.

cold mountain

jack white'in cok yakisikli oldugu bir film. her zamanki gibi. ayrica filmin soundtrackinde 5 adet sarkisi vardir.

lagertha lothbrok

aşık olduğum kadın. nasıl güzel bişey nasıl harika bişeymiş.

alternatif no woman no cry çevirileri

aglama kadinim aglama.
umut sarikaya yardirmistir yine.

kör köpek

platonik asiklar icin gece gunduz sarkisini onerecegim gruptur.
http://soundcloud.com/korkopek

sözlükten biriyle sevgili olmak

bence korkunc olan bir durum, dedikodusunu da yapamazsin ha.

mini etek altina harley davidson giyen kiz

o kiz benim. valla mis gibi de oluyor. Cevremdeki herkes de cok begeniyor. Hadi begenmeyebilirsin kardesim de, ne marka bot giycegimizi de mi sana sorucaz amk. Bi de pantolonla giymiyolar neyse ki diyen denyolar var. Neyle giycez kardesim, etek ve pantolonla giymiyosak neyle giycez, donla mi cikalim? Nasil insanlar var ya. Motor ve zevksiz ucube olmusum, simdi de kezban olurum. Fjshsjsh

kapıda kalmak

hele kissa mevsim, dunyanin en kotu seylerinden biridir. kapali bir yer bulmaya calisir, birinin en azindan apartmandan iceri girmesi icin beklersiniz. Olmadi kapicinin ziline basarsiniz o sizi alir apartmana, daha sonrasi soguk beton merdivenlere oturup saatlerce eve gelecek kisiyi beklemek. ama en kotu kisim apartmana girmeden oncesi.

çocuğa muhammed ismi koymak

cocugunun hayati kendininmis gibi davranarak ona bir zorunluluk vermektir. yanlistir, cocuklara dini isimler konulmasin.

fiyat pahalı gelince mağazalarda uydurulan yalan

dusunmeye firsat bulamadan tepkimi patavatsizca belli eden ben icin, oha nidasiyla beraber kocaman acilmis gozlerdir. yalanim yok.

seninle mutluyum ama sevmiyorum diyen sevgili

artik seni sevgilim degil arkadasim olarak goruyorum dozu astin diyen sevgilidir.

balık etli kız

vucudu dengeliyse, bikiniyle ya da ic camasiriyla inanilmaz guzel duran kiz. ama kiyafetle hayir.

çocuklara söylenmemesi gereken gerçekler

anne babalarin sonsuza kadar beraber olmayacagi gercegi.

ankarada bir yabancı olmak

kaybolmayacaginizi ogrenmektir. ne yaparsaniz yapin en sonunda kizilay'a ulasirsiniz.

melih gökçek

şimdi de odtü'den yol geçirmeye çalışan adam.
bu projeyi okullar açıkken yapmaya eminim çok korktu da okulda kimsecikler kalmamışken işini halletmeye çalışıyor.
ama yemezler gökçek.
yunus emre'ye yaptığını odtü'ye yapamayacaksın.
direnişe devam ODTÜ!

baba

olmasa da olurmuş dediğim insan.
küçükken aramız çok iyiydi. benim hatırlamadığım yaşlarımda daha da iyiymiş öyle diyorlar. ama kendimi bildim bileli hiç o babasına aşık küçük kızlardan olmadım. (hatırlamadığım dönemleri kastetmiyorum.) beş yaşımdayken falan evde iyice sorunlar baş gösterdi zaten. babam eve sadece uyumak ve yemek için gelir oldu, annemle sürekli tartışıyor hatta kavga ediyorlardı. belki de o dönemlerde aldatmıştır bile annemi, her neyse. babam değişti işte. ben de gittikçe ona olan ihtiyacımı kaybettim. sevgimin çok çok azalması uzun bir süre sürse de o zaman bile babam olarak görmeyi bırakmaya başlamıştım. kaç yaşımdaydım hatırlamıyorum, 7-8 falanımdır en fazla. babam 1 haftalığına gitmişti, tatil için sanırım. herkese özlemediğimi söyleyip hüngür hüngüt ağlamıştım evde. o zaman da babamı seviyor ve özlüyordum tabii ki ama eskisi gibi değildi. yüzüne karşı soğuktum zaten, sürekli huysuzluk yapıyordum, öperken geri çekiliyordum falan. annem de beni bariz militanı olarak yetiştirdi. o zamanlar bunu anlamadım hiç ama şimdi farkına varıyorum. anneme de suç atamıyorum, haklıydı. depresyona falan girdiği o dönemde tek dayanağı bendim, ona da huysuzluk yapsam da. arada sen karışma falan dese bile evde onu savunan birinin olması onu biraz daha rahatlatıyordu belki de. bilmiyorum.

yıllar geçtikçe babamla aram daha kötü oldu. aramıza duvar ördüm resmen, annemle araları da hiç düzelmedi. 5. sınıfa geldiğimde annem babamdan ayrılmayı düşündüğünü söyledi, o zaman karşı çıktım. annemle babamın boşanmış olmasını istemiyordum. çocuk aklı işte, o zaman parmakla gösterilip annesiyle babası boşanmış çocuk olacağımı düşünüp bunu istemiyordum. ertesi sene, ortaokula geçerken şehir değiştirme kararı aldılar. karşı çıkmadım, çok umursamıyordum. amacı aralarını biraz daha düzeltmekti. annem küçük bir ilçeye taşınacağımızda babamın evin dışında geçirdiği zamanın azalacağını, aralarındaki sorunları çözebileceklerini düşünüyordu. babam da öyleydi sanırım, o kısmını pek bilmiyorum.

olmadı. o üç yılda iyice de kötüleştiler, babam değişmedi. annem yine evde hizmetçi gibiydi, babam keyfine bakıyor ve kendisi için yaşıyordu. e ben de ergenliğe girince iyice vahşileştim tabii. babama iyice cephe aldım, annemle de aram çok bozuldu. ikisiyle de devamlı tartıştım, evde her gün bağırış çağırış vardı. rahat bırakılmak istiyordum, her gün onların tartışmalarını duymak istemiyordum. o senelerde babamla bir - iki kere fena kavga ettik, dövüştük hatta. annem hep aramıza giren oldu, beni savundu tabii.

8. sınıf şu ana kadarki hayatımın en kötü senesiydi. iyice sınav stresi olsun, okuldaki sorunlarım olsun felaketti. annem artık ciddi ciddi ayrılmayı düşünüyordu ve benim ne dediğimi umursamayacak hale gelmişti. ben de ayrılmalarını istiyordum zaten. babam da biliyordu ayrılacaklarını, annem onunla konuşmuştu galiba hatırlamıyorum. babam her şey için başkalarını suçlayan bir tiptir, özellikle annemle beni. yine evde bir tartışma sonucunda, kiminle başladı hatırlamıyorum, annemle bendim ya da annemle babamdı ya da babamla bendim, hatırlamıyorum. onun sonunda babamın gelip bana senin yüzünden ayrılıyoruz zaten, kes sesini demesi benim için her şeyi bitiren andı. zaten annemin hayatını boklaştırdığım için kendimden nefret ediyordum, doğru düzgün bir arkadaşlık kuramadığım için kendimden nefret ediyordum, yaşadığımız yerden nefret ediyordum. zaten suçluluk duyuyordum, zaten bunalımın eşiğindeydim. bir de onun suçu bana yıkılınca o anda babamla aramdaki her şeyi bitirdim. nefret etmeye başladım. resmen senenin geri kalanında ölmesini cidden istediğim günler oldu. merdivenden ikimizi de atsam diye düşündüğüm zaman oldu. lanetli senem işte.

o senenin sonunda ayrıldılar. boşanmadılar ama. biz ankara'ya geri dönüyorduk, babam da ayvalık'a taşınıyordu bir arkadaşıyla. babamdan o kadar nefret etmeme rağmen doğal olarak seviyordum da. ayrılmalarına tabii ki üzüldüm, sadece artık daha kötü olmaması için ayrılmaları gerektiğini düşünüyordum. temmuz'da ankara'ya geri döndük, iki ay babamı hiç görmedim. ağustos'ta kuzenimin düğününde yeniden gördüm işte. gece o giderken, sarılıp ağladım. bir şey dedim mi hatırlamıyorum ama baya bir sarılıp ağladım. annem de ağladı, çevremdeki teyzemler falan hepsi ağladı. duygusal andı işte. ama ben o gece içimi boşalttım. o yıl boyunca babamı pek özlemedim. ama annemin militanlığından da sıyrıldım. babamın da haklı yanlarını olduğunu düşünmeye başladım. annemle geçinmemiz gittikçe zorlaştı ve ben o zamanlarda da babamın haklı annemin suçlu olduğunu düşünmeye başladım. sonraki zaman diliminde normale döndü tabii.

geçen yaz barıştılar. babam yine ankara'ya geldi. bir yılda olgunlaştım belki bilmiyorum ama ikisi arasındaki olayları düzgün tartabildiğimi düşünüyorum. birbirleriyle uyuşmuyorlardı, hem de hiç. tamamen zıtlardı ve uyuşabilecekleri hiçbir şey yoktu. barışmalarını istemedim ama içimde suçluluk taşımaktan bıktığım için karışmadım. olaydan sıyrıldım. bana dokunmasın yeter dedim.

bu sene boyunca da başlarda uyum sağlamakta zorlandım. alıştığım düzeni sürekli bozdukları için ikisine de çok kızgındım. barışmalarının hata olduğunu biliyordum. babam değişeceğim sözlerinin hiçbirini tutmadı. annem yine köle gibiydi ve iyice kötüleşiyordu. onu sıkıştırıp durdum babamla konuşması için. yapmadı. ikisiyle de aram iyice bozuldu. sonra burada ayrıntısını vermemin gereksiz olduğu olaylar yaşandı. o ara iyice koptuk, ikisinden de kendimi koparmaya çalışıyordum. babam asla unutmayacağım bir şey yaptı. ve annemin de o zamanki davranışını asla silmeyeceğim. iki ay boyunca babamla konuşmadım. yüzüne bakmadım. pişman bile olmadı zaten, olayın üstünden iki-üç hafta geçince özür mektubu falan yazdı. kendini affettirmek için en sevdiğim tatlıdan almalar falan. kabul etmedim. benim için bu kadar küçük bir olay değildi bu. böyle affedemezdim. ama o içini rahatlatmış gözüküyordu. iki ay boyunca ikisinden de nefret ettim.

sonra hepsi geçti. şu an aram iyi annemle de babamla da. arada o olayı hatırlayıp sinirleniyorum yine, nasıl olmamış gibi davranıyorum diyorum. yine de geçti işte. kırk yıl boyunca küs kalmayacağımı herkes biliyordu. ama asla unutmayacağım.

benim için baba bu işte. ölse üzülürüm, ağlarım, yas tutarım bunu biliyorum. ama ona ihtiyacım yok. baba işte. ama olmasa da olurmuş.

ankara daki buluşma yerleri

dost kitabevi. daha sonra da bir çay içmek üzere imge'ye doğru yol alınır, ya da soğuk bir günde sıcak şarap için aylak madam'a.

atatürk ün 16 yaşındaki çocuğu astırması

gerçekliği tartışılır iddiadır. ama gerçekse de şaşırmayacağım iddiadır.
ve bunu savunanlar, muhtemelen birçoğu gezi parkı eylemlerine destek veriyorlar eminim. kendinizle ne kadar çeliştiğinizin farkında mısınız? isyan çıkaran, devlete karşı gelen asılıyorsa gidin de hepiniz darağacı kuyruğuna dizilin.

iftardan sonraki ilk sigara

neden oruç tuttuğunu anlayamadığım insanın içtiği sigaradır. abi günah falan değil mi o?