bugün

entry'ler (12)

plebisit

http://www.anayasa.gen.tr/plebisit.pdf Kemal Gözler'in kaleme aldığı plebiist ve referandum ayrımı.
edit: "2011 yılında yayınladığım Anayasa Hukukunun Genel Teorisi isimli kitabımda da plebisit hakkında şunları yazmışım:

'Referandum demokratik, plebisit ise anti-demokratik bir usûldür. Plebisitte de, referandumda olduğu gibi, biçimsel olarak, bir kanun veya anayasa tasarısı onay için halkın oyuna sunulur. Gerçekte ise, halk bu kanun veya anayasa tasarısını kabul ederken, bu tasarıyı hazırlamış kişiye büyük bir iktidar vermiş olur. Bu nedenle bazı yazarlar, referandumda bir metnin, plebisitte ise bir kişinin oylandığını belirtmektedirler. Gerçekten de, plebisit usûlünde, halkoylaması, halka sunulan metni hazırlayan kişiye karşı yapılan bir güven oylaması niteliğine bürünür. (…) Üstelik plebisit usûlüne genellikle olağanüstü dönemlerde ve anti demokratik usûller altında başvurulur. Genelde, otoriter eğilimli bir yönetici, iktidarını daha da güçlendirmek için, bir halkoylaması organize eder. Ancak bu oylama kısıtlı bir özgürlük ortamında yapılır'

cumhurbaskaninin meclisi fesh etme yetkisi

(bkz: #35390941) ayrıca Türkiye Barolar Birliği'nin değerlendirmesi için (http://anayasadegisikligi.../Anayasa_Degisikligi.aspx)

başkanlık sistemi

Teklif edilen yeni yasalar içerisinde sorunlu ve ülkeyi dibe doğru itecek bir çok düzenleme var ama en problemli olanı hiç şüphesiz başkanın meclisi feshetme yetkisidir. Bu yetkinin, başkanlık sistemini içeren anayasalarda olup olmaması, sistemin nereye doğru evrileceği hakkında önemli bir fikir verir, asil saiğin ne olduğunun görünümüdür adeta. Abd başkanlık sisteminde başkanın meclisi tek taraflı feshetme yetkisi yoktur. Bu da uzlaşı kültürünün doğmasını ve gelişmesini sağlar, ayrıca yürütme erkini elinde bulunduran başkanı frenler. Örneğin Mecliste çoğunluğu elinde bulunan cumhuriyetçiler bir yasa çıkartmak istediğinde elinde veto yetkisi bulunan demokrat kökenli bir başkanla ya da meclisteki demokratlarla uzlaşmak zorundadır. Ya da tam tersi de olabilir demokratlar bir yasa teklif ettiğinde çoğunluk elinde bulunmadığından cumhuriyetçilerle uzlaşmak zorundadır, burda ise başkan devreye girip önemli bir sekreterliği(bakanlığı) cumhuriyeyçilere vermesiyle taraflar uzlaşabilir. Ama verilen fesih yetkisi sayesinde uzlaşı yolu aranmadan başkan meclisi feshedebilir.("Bizde uzlaşı yok başkanlık şart yaa" sözü saçmalıktan ibarettir. Demokrasilerde uzlaşı esastır, hangi sisteme sahip olursanız olun demokrasiye inanıyorsanız uzlaşı kültürünü edinmek zorundasınız.) Tek bir adamın eline böyle bir yetkinin verilmesi ise korkunçtur ve aradaki kesin kuvvetler ayrılığını derinden yaralar. Başkan frenlenemez hale gelir ki başkana fesih yetkisi veren bazı Latin amerika anayasaları, söz konusu ülkelerde diktatoryanın ortaya çıkmasına sebep olmuştur. (bkz: Venezuela Anayasası) (bkz: Ekvator Anayasası) (bkz: Peru Anayasası) (bkz: 1992 Peru daki auto-golpe). Bu konu daha geniş eleştirilebilir veya yeni anayasadaki diğer problemlere (bkz: cumhurbaşkanının seçiminin milletvekili seçimleriyle aynı gün yapılması) de değinilebilir. Ancak sadece bu madde bile yeni sistemin bize neyi vaat ettiğini ve ülkeyi nereye doğru sürükleyeceğini açıkça gösteriyor. Umarım referandumda hayır çıkar. Yoksa üzülerek söylüyorum ki iran bile mumla aranır.
Edit: Türkiye Barolar Birliği'nin değerlendirmesi için: (http://anayasadegisikligi.../Anayasa_Degisikligi.aspx)

pipo app

3-4 hafta önce bir arkadaşımın önerisiyle telefonuma indirdiğim ve dün deneme fırsatı bulduğum Türk gençlerin tasarladığı uygulama. Açıkçası şu günlerde en çok bunaldığım şey, siyasete, gündeme dair herkesin ayrı ayrı veryansınlarını içeren, tarafı olduğum ve sonunda sadece yorulduğumu hissettiğim konuşmalar. Malesef ki herkes, yaptıkları işlerden, uğraşılarından bağımsız, küçük, orta, büyük ölçekte "siyaset bilimci" olmak zorunda. Dün ise gün içinde yaşamayı hissetmek istediğim küçük anlardan birinde Pipo aklıma geldi, üstelik Westworld'ün 1.sezonunu yeni bitirdim sayılırdı. Ben de deneyelim ne çıkar düşüncesiyle açtım bir pipo. (Konuşmak istediğin konuyu ilgili konu başlığı altında belirliyor, buluşmak istediğin yeri ve zamanı seçiyorsun). Bekledim bir süre ve ümidimi yavaş yavaş kaybetmekteyken cevap geldi ve karşımdaki kişiyi kontrol ettikten sonra onayladım. Bir heyacanla ceketimi alıp çıktım evden. 5-6 dakika rötarlı olsa da buluştuk ve Westworlde, yabancı dizilere, filmlere, yönetmelere dair, gayet güzel ve eğlenceli bir sohbet oldu üstelik bi daha kendisine ulaşır mıyım bilmiyorum ama yeni biriyle de tanışmış oldum.Umarım "ben çok önemli bir insanım" sanrıları içinde olanların bulunduğu Scorp gibi uygulamaların yerine, sosyal medya dışında karakteri ve kişilği olan insanları buluşturmaya yarayan Pipo, daha da gelişir ve yaygınlaşır.
Bravo beyler, olmuş.

hikmet anıl öztekin

"Besmelesiz başladım diye mi
Doyamıyorum seni sevmeye?
Halbuki niyet etmiştim adın gibi,
Namaza durur gibi,
Orucu tutar gibi.
Gönlüme,Ömrüme niyet ettim bu sevdayı,
Doyamıyorum dediğime bakma,
Doymak da istemiyorum."

Basbayağı ŞiRK lan bu! Şaka şaka muhafazakar kızlar eqlesin tadında, mis gibi.
Bir Jet Fadıl değil ama o da geçirenlerden, takdir ediyorum.

deli dumrul

Türklerin islamla nasıl karşılaştığını göz önüne seren Dede Korkut Hikayelerinden biri.
"Deli Dumrul boyunda ifade edilen mert, babayiğit, eşkıya, ama raconu olan eşkıya Türk'ün islam'la karşılaşması tam bir şoktur. artık böbürlenmeye, yiğitlenmeye, "kanun benim", demeye imkan yoktur. Çünkü bir tek kanun vardır: Allahın kanunu. islam kanun ve düzendir. Böbürlenme, yiğitlenme değil, kulluk, itaat ve tevazudur."
Bunun haricinde Türklerdeki "cihan hakimiyeti" anlayışının müslümanların dar anlamdaki "cihad" anlayışına nasıl kolayca evrildiğinin anlaşılmasının da buraya dayandığı ve yaşanılan "şok" un atlatılması için bu biRleşmenin iyi bir evlilik olduğu inancındayım.
(bkz: deli dumrul un bilinci) (bkz: bilgin saydam) (bkz: (vid #31652))

iz bırakan kitap cümleleri

"...Ama şunu da unutmayın gururlu kişiler, hele insanları biraz da aşağı görenler tanrıya inanmayı pek severler. çoğu güçlü insanda önünde eğilebilecekleri birini ya da bir şeyi bulmaya karşı doğal bir eğilim vardır."

Dostoyevski "Delikanlı".

vozvrashcheniye

Bilmiyorum... Hani bi film izlersiniz ve bu filmin sizdeki etkisi, filme göre 3 saat, 2 gün, 1 hafta, 50 dakika, 4 saniye sizi takip eder, göğsünüzde yayılır hani. sonra yavaş yavaş sökülür gider. hatırlamanız ise ilk etkisi gibi olmaz. ama vozvrashchenie öyle olmadı benim için, belki her seferinde çok güzel boğabildiği için belki vladimirin gidişi için, belki belki, bilmiyorum ama bitmedi ve bunu seviyorum.

yeraltından notlar

"Ben yalnızca huysuz olmayı değil, hiçbir şey olmayı da beceremedim. ne huysuz, ters biri olabildim, ne iyi, ne aşağılık ne dürüst, ne kahraman, ne de bir böcek". kafka was -born- here so was sartre, nietzsche...

saffet murat tura

" dinler adem ve havva'nın yasak elmayı yedikleri için cenneten kovulduğunu söyler. Efsane insana şunu der gibidir aslında: sana bütün bir cenneti versek bile sen bir elma fazlasını istersin. insan ruhunun en temel eğilimine, tamahkarlığa işaret eden bu efsane insanın bu dünyada vazgeçmeyi becerdiği ölçüde yeniden cennete kavuşacağını müjdeler. acaba?
Psikanalizse yitirilmiş cennetle vaat edilmiş cennet arasındaki suçlu insana ne yitirilmiş ne de vaat edilmiş bir cennet olmadığını söyler. Ama insan gene de vazgeçmek zorundadır. Çünkü isterse vazgeçmesin! Varoluşçularsa kendini dünyaya atılmış olarak bulan insanın esas sorununun seçmek ve bunun doğurduğu sıkıntı olduğunu söyleyecektir. Oysa psikanalize göre esas sorun seçmek değil vazgeçmektir ve bu durumdaki insanın kökensel değilse de olgun durumu sıkıntı değil çaresizlik ve üzüntüdür, depresif durumdur. Ama psikanalitik vazgeçme insanın kendi vahşi esasını reddetmek, inkar etmek ya da bastırmak anlamına da gelmez. Tam tersine insanın kendi hayvani özelliklerini görmesi, kabul etmesi yoluyla onlar karşısında bir mesafe alması, kendinde ve başkasında insani olan hiçbir şeyi inkar etmeden, bastırmadan, farkında olarak ama belli bir mesafeden kontrol ederek yaşaması gerektiğini söyler."

Şeyh ve Arzu

prens mişkin

Anne ve baba çocukların ilk tanrılarıdır, onlar ne söylerlerse çocuklar ona inanır. Doğru ve yanlış, iyi ve kötü onların söylediklerine göre şekillenir, yanlış yapmaları olası değildir. Davranışları sorgulanamaz, sadece izlenir ve hayata geçirilir. Bu süreç ergenliğe kadar devam eder ve ergenlikte tanrılar diz çöker, insan oldukları anlaşılır ve bunun anlaşılmasının ilk ve en acı görüntüsü ise sizin önünüzde hata yapmalarıdır. Aslında onlar neredeyse hiç tanımadığınız "insan"lardır. onların diğer insanlarla beraber bir "oyun" oynadıklarını görürsünüz ve onlarda ilk nefret ediceğiniz şey de bu olur. "Yapmayın!" dersiniz dinlemezler ve nefret edersiniz burdaki ilk cümleniz ise: "Ben bu oyunu bozarım" olur. Ama bunu yapamazsınız. Elinizden bir şey gelmez. Prens mışkin ise bu "oyun"dan haberdar olmadan oyunu bozan insandır. oyunu bozar, ama ne yazık ki insanoğlu yaşayabilmesi için bu "oyunu" oynamak zorundadır ve insanoğlu canı çok yansa da anlar, anlaması da gerekir. Anladığında ise artık "ne" sorusunun yanında "nasıl" sorusu da vardır.

dar kapı

okunduğu döneme göre etki gücü değişir dar kapının, eğer büyüme döneminin ilk yıllarındaysanız oldukça vurucu bir etkisi olur, derinden sarsar. hatırlamanızın etkisi de buna göre şekillenir. tercih sizin ama bana kalırsa fazla büyümeden mutlaka okuyun. Yaşattığı, faydası olan acılardan..