kedinin sizden daha şanslı olduğunun göstergesidir.

kabustur. daha depremin ne anlama geldiğini bilmeyen bir çocuk için kabustan da öte..* enkazdan çıkarılırsınız, çevrenizde tanıdık kimse yoktur. ne olduğunu anlamaz, sizi kurtaran adamları düşman bellersiniz o psikolojiyle. beşinci kattaki daireniz artık yerin altındadır. annenin sesi enkazdan gelmektedir az da olsa. iyi olup olmadığını merak ediyordur evladının. " iyiyim anne. polisler bizi istanbul'a götürsün artık, korkuyorum. " dersiniz çocukluğunuzdan. yan komşunuz ölmüş kocasına sarılıp ağlar yanınızda. sonra size sarılır, kan içinde kalırsınız ama yapacak bir şey yoktur. sığınacak bir o vardır çevrenizde. çakıl taşları ayaklarınıza batar. çişiniz de gelmiştir. sizi apar topar götürürler güvenli bir yere.. anne, baba, kuzen, hala, babaanneden uzakta ne kadar güvende olabilir ki küçük bir çocuk? daha onlardan hiç ayrılmamışken nasıl onlardan ayrı güvende olabilir? küçük bir çocuğa annesinin ölmek üzere olduğu nasıl söylenir?

iki can kaybı verdik o depremde. sağ olarak çıkabildim enkazdan ama herkes bu kadar şanslı değildi. ihmaller.. artık herkes farkında varmalı olanların.. yeni bir tane daha geliyor 1999 depremi gibi.. tek yaptığımız konuşmak, icraat yok. tekrar bu acıları yaşamayalım.. olanları unutmayalım, lütfen..

blog flüt çalarken bulduğum (!) melodiyi hatırlamak için deftere yazmak. yazmak derken aynen şöyle: dıt dıt dıt dırırım. *

aynen şu dialog geçmiştir:

- bacım senin çocuk 21 yaşında kesin.
+ hayır, 7 yaşında.
- o zaman boyu uzun, ondan.

evet, izledim.

evdeki hediyeyi bulamadığım için arkadaşıma doğum günü hediyesi olarak evdeki alet çantasını götürmüştüm. o bakışları unutamıyorum. *

yaz günleri akşama kadar sürecek uykunun öğlen bitmesine neden olan lanet sestir. çocukluğumdan beri hiç mi değişmez arkadaş? ses desen aynı, metin desen aynı. overlok makinesi ayağımıza gelmiş, hadi ne duruyoruz?

osuruktur efendim.

sorma neden niçin
her şey yalnızlıktan.
bak bak bak bak,
güzel bir gün ölmek için.

4 yaşındaki komşu çocuğu odamı talan etmektedir.
+ napıyosun sen ya?
- seni.
+ ... *

yayına bağlanan bir seyirciyle dalga geçtikten sonra onun engelli olduğunu öğrenince üzüme dönen şovmen. bu olaydan sonraki programında telefondaki kadını canlı yayına konuk alarak inceliğini göstermiş insandır aynı zamanda. *

samimiyet derecesini değiştirmeyecek olan durumdur. inanç yüzünden arkadaşlıklar bitiyorsa eğer, zaten gerçek bir samimiyet yoktur ortada.

üç boyutlu televizyonda korku filmi seyrettiğinizin göstergesidir. gözlüğünüzü çıkarın, düzelecektir. *

karşınızdakinin size vereceği değerle ters orantılı olan durumdur. aynı zamanda sizin verdiğiniz değerle, hayal kırıklığınız doğru orantılı olacaktır. çok değer verdiyseniz eğer karşınızdakinin bu durumu suistimal edeceği kesine yakındır. *

aşık olduğunuz kişi sizden uzaklaşmıştır. yakınım dediğiniz, canınız gibi olan arkadaşlarınız sizi yüzüstü bırakıp gitmiştir. hayatınız sizin elinizde olmadan değişirken ve bu değişim olumsuz yönde seyrederken, sizin hissettiğiniz budur. çırpınmalarınız boşunadır boşlukta. bir süre sonra alışırsınız bu hisse ama o zaman da bu, depresyon halini alır. fenadır, çok fena.

bugün survivor programında, ödül olan pirzolayı öyle güzel anlatmıştır ki evde pirzolaaa diye naralar atmama sebep olmuştur. *

başlıklarla birlikte şu vuvuzela sesinin de bitmesini isteten durumdur.

85 desibelin üstündeki sesler insan kulağına zarar verirken, bu alet toplu olarak çalındığında yaklaşık 135 desibellik ses çıkarmaktadır. * bu hedeye rağmen maç izlemeye çalışınca aşırı bir baş ağrısı oluşuyor. sesi kapatsam bile kulaklarım uğulduyor. bu bknz vuvuzela çalanlara gelsin : (bkz: seni kınıyorum ve sana laflar hazırladım)

seni beğenmedim, bu iş olmaz demenin başka bir versiyonudur.

acaba şu anda kaç kişiden küfür yiyorum?

başlıkları alt alta okumanın ters versiyonudur. mesela :

· kocasını yataktan kovan kadın (4)
· küstah