bugün

entry'ler (1137)

ülkücülerin zekası

Zeka kavraminin bireysel bir olcut oldugunu ve herhangi bir ideoloji mensubiyetiyle olculemeyecek oldugunu bilemeyen insanlarin zekasindan daha dusuk olmadigi zekadir.

Oncelikle ulkucu degilim, turkcuyum. Idrakimi hicbir kisiye ve kuruma da kaptirmadim. Hicbir ideolojik kavga icerisinde yer almadim. Ziya gokalpler, yusuf akcoralar, tekin alpler, ismail gaspiralilar, zeki velidi toganlar okuyarak olusturdum fikirlerimi. Lakin ben sosyalist cevrelerde de cok bulundum. En bilgilisi diye tabir edeceginiz adam bile yemininde "komunizme, fasizme, kapitalizme ve her turlu emperyalizme karsi mucadele edecegiz" diyen bir hereketi fasist olarak nitelendiriyor. Daha fasizmin ne oldugunu, turk milliyetciliginin ne oldugunu, irkin ve irkciligin, milletin milliyetin milliyetciligin ne oldugunu bilmeyen bu solcularin ulkuculerin zekasina yorum yaparken acaba hangi beyinlerine guvendigini cok merak ediyorum. Yine soyluyorum sentezci milliyetcilerden degilim ama inanin cinli avina cikan gerzekleri elestiren solcular da en az onlar kadar gerzekdir. Bilimden kulturden nasibini alamamis post-modern cahillerdir. Humanist soysuzlugun tezahurleridir. Beseriyetin akil tutulmasinin en buyuk ispatlaridir.

ikinci abdülhamid in asya projesi

osmanlı hanedanının genetik politik zekasının bir kez daha kanıtlandığı projedir. öyle ki bu gün bile yakın zamanda hayatını kaybeden şehzade osman ertuğrul osmanoğlu'nun kendine ait olan maden şirketinin yönetim sistemi dünyada tektir. bu sistemin başarılı olması sonucu columbia üniversitesi tarafında ders olarak okutulmaya başlanmıştır. benim nazarımda buda demek oluyor ki, sadece devlet politikası değil ticaret politikasında da bu fikrim doğrulanmıştır.

sübyancı

en temiz yürekleri bile kinle dolduran orospu çocuklarına denir.

hala unutamadığım lise aşkımı 25 yaşında kel kafalı bir orospu çocuğu benden aldı. benim sırma saçlım safdır, temizdir bilmez ki ne pis duyguların döndüğünü. ne kadar anlatmaya çalışsamda ona anlamadı. artık ne dedi, nasıl kandırdıysa benim bitanemin hayatını kaydırmak üzere olabilir şu aralar. o orospu çocuğuna karşı öyle öyle felaket senaryoları çeviriyorum ki aklımda, uygulamadığım işkence türü kalmadı hayalimde.

amı olmayan kız sevmek

(bkz: yeni başlayanlar için ibnelik)

sevgilisi para harcamasın diye acıkmadım diyen kız

er kişinin övünmesi gereken kız.

işte hepinizin hayal ettiği o hayatı yaşıyorum. öyle mütevazı öyle tatlı bir sevgilim var ki bu başlığa tam uyuyor canım benim ya. acından ölse acıktım demez yanımda ama ben hiç kıyabilir miyim zorla yediriyorum. *

bülent arınç ın gereksiz bir insan olması

bir çeşit gözlemlere dayanan iddia.

görevi, yardımcısı olduğu başbakanı "aslanım, kaplanım, civanım delikanlı" gibi sözlerle gazlayıp egosunu yükseltmek olan çokta gerekli olmayan adama bülent arınç derler. bugün biri bana "bülent arınç ne işe yarar" diye sorsa ne cevap veririm bilemem. sadece ben değil yoldan geçen bir adama sorun bülent arınç ne işe yarar diye cevap şu olur: " eeüüüü işte başbakan yardımcısı akpeli. sen hükümetimize hagaret mi ediyürsün pis gomünist allah başbaganımızı başımızdan egsih etmesin" olacaktır.

illuminati org

sazan.avi dir.

götünde donu bile olmayan denyonun birinin tuzağıdır kardeşim bu. o gün gelecek hiç bir bok olmayacak o zamanda insanlar "aaaa bak illuminati diyorlardı yokmuş öyle bi bok kandırıldık amk" deyip ört bas edecekler akılları sıra. hassiktir diyorum hassiktir!

kürtlerin olmadığı bir türkiye

insansız demokrasiye bir adım daha yaklaşmak.

türkler havlar ama ısırmaz

(bkz: türkler siker ama çaktırmaz)

türkler siker ama çaktırmaz

türk gazetelerinden rumlara cevap olarak atması beklenilen manşet.

avrupa

gerizekalı cahillerin yaşadığı ülkelerin bulunduğu kıtadır. şöyle ki; bu avrupalılar münlümanları terörist sanıyor. teröristleri müslüman sanıyor. öyle garip gerizekalıca bi fikirleri var ki anlam veremiyorum. oysa şu son norveç olayı hiiiiçççte öyle olmadığı gözlerine ve götlerine soktu bu fikirlerini.
sonra patrick devedijan diye fransız ermeni kırması bi piç var. bu bizim banu avarla röportaj yapıyor ve şöyle bi konuşma geçiyor:
banu avar: siz bir ermeni olarak 1915 olayları konusunda ne düşünüyorsunuz?
patrick devedijan: ermeni değilim, fransız'ım.
banu avar: ama siz ermeni kökenlisiniz.
patrick devedijan: burası bir ulus devlet ve ben de fransız yurttaşıyım. yani, fransız'ım!
banu avar: ama siz değil misiniz türkiye'de kürt, laz, çerkez, süryani denmeli diyen?
patrick devedijan: o başka...

gördüğünüz gibi orospu çocukluğunun bini bi para. anlamadığım şey bu batılı zihinler acaba kendilerini ne sanıyor ki benim güzel ülkemi sürekli aşağılıyor?!!
fransa, ingizltere, almanya bu ülkeler hep sabahtan akşama kadar içki içip gece oluncada seks partilerinde götünü siktiren cahil cühela gençlerle dolu. türkiyeyi arabistan sanan neferler yetişiyor oralarda. türkleri arap sanıyorlar. develerle yolculuk yaptığımızı falan sanıyorlar. yani ülkende böyle salaklardan milyonlarca olduğu halde sen kim oluyorsunda türkiye'yi küçük görüyorsun ufacık aklınla be hey piç patrick.

Sonra, sanayi inkılabıyla birlikte afrikalı garip halkı sömürüp bi şekilde parayı buldular ve paranın konuştuğu bu çirkin dünyada hakimiyet kurdular. tamam bunca artisliğinizin para olduğunu biliyoruz. ama bi kendinize gelin salak avrupalılar.
illuminati'yle mason localarıyla dünyanın her yerine eliniz kolunuz uzanıyorsa eğer dikkat edeceksiniz. çünkü her yere elini kolunu korkmadan sokarsan geri çekemeyebilirsin o eli. koparırlar!!!

man kafalı norveçli orospu çocuğu o kadar adamı öldürdü. ne diye? müslüman istilası oluyormuşta eee? olmasın işte ben adam öldürücem yok. aferin kuzuma. aferin evladıma.
al işte en büyük terörist bak görüyorsun dimi avrupa?! demek ki müslüman olmayabiliyormuş teröristler. bazen kendi kıçınızdan çıkarttığınız zina mahsülü piçlerinizde terörist olabiliyormuş.

size her şeyin para olmadığını birilerinin öğretmesi lazım. paranın satın alamadığı şeylerin olduğunu bilmeniz lazım. o yüzden artık aklınızı başınıza alın ve ruhlarında genlerinde savaşçılık olan türk milletine gereken saygıyı gösterin.

keşke patrick devedijan denen piçte bu yazıyı okusa.

çalışmak

inatla iyi bir şey değildir!!!

anne! baba! ve çalışmayı sevmediğimi bilip beni bu yüzden kınayan diğer insanlar şimdi size sesleniyorum. 14 yaşıma geldiğimde benden bi halt olmayacağını ve acilen çalışma hayatına atılmamı düşündünüz ve beni zorla çocuk yaşta bu hayata ittiniz. 8. sınıftaydım henüz. oks isimli sikik eğitim sisteminin gereği olan sınav sisteminin zehirli bir meyvesiydi bu sınav. son kez yapılacaktı ve bende bu sınavda yer alacaktım eyvallah...
girdim, fena sayılmaz bir başarı elde etmişim bu sınavda. beni sınayanlar öyle diyor.
hiç bir şey umrumda değildi. ben yazar olmak istiyordum. gazeteci olmak istiyordum. ve henüz 14 yaşında olduğumdan hayatın bu kadar zor geçeceğini tahmin edemiyordum. beni henüz arkadaşlarımla gezip tozma zamanlarımda, bu güzel zamanlarımdan çalıp ufak bir lokantaya garson olarak verdiniz. yetmezmiş gibi sanki 2 kişi kurbanda ineğine girmiş gibi dediniz ki: " eti senin kemiği benim"...
işte o gün bu düzene benim etimi, kemiğimi, hayatımı sattınız o lokantanın patronuna.
patron! isminde bile bir ibnelik sezmiştim çocukluğumdan beri. patron!!! kan emici yaratık olduğu çocukluğumdan beri şekillenmişti tınısından dolayı.
neyse, iyi bir puan elde ettiğim oks sonucu açıklandığında tercih yapmam gerekiyordu ve sevgili patronuma durumu izah edip izin almam gerekiyordu gidip işlerimi halletmem için.
o gün patron kelimesine neden kan emici yaratık tanımını bilinçaltında yakıştırdığımı anlamıştım: " git bir daha gelme!"
kovulmuştum. canıma minnetti ama esas evdeki kan emicilerin tepkilerini tahmin ediyordum: "beceriksiz! salak! nasıl kovulursun! hep tembeldin zaten!"
beklediğim tepkilerle de karşılaşmış ve henüz çocuk yaşta bu tür bir hayata atılmam ve fazlaca üzen tepkilerle karşılaşmam beni derinden etkilemişti.
aklımda tek bir meslek vardı. gazeteci olmak...
bu işin okulunu okumak istiyordum. bir anadolu iletişim meslek lisesi okumak istiyordum. henüz acemiyim bu gibi hayati sınavlarda nerden bileyim nasıl tercih yapmalıyım. okuluma gittim. din kültürü öğretmeni olan müdür yardımcımızdan bu konuda yardım istedim. kendisi tercih formumu anadolu imam-hatip liseleriyle doldurdu. "hocam iletişim okumak istiyordum" dediğimde yüzünü ekşiterek son sıraya koydu istediğim liseyi ve bir öncesine ticaret lisesi yazdı.
zaman geldi ve nereye yerleştiğim açıklandı. anadolu ticaret meslek lisesi.
bir altında iletişim lisesi vardı ama :( neden gidemiyormuşum diye uzun süre ağlamıştım :(
hayallerimin yok olup gitme süreci başlamıştı böylece.
az önce bahsettiğim gibi patron beni tercih yapmak için izin istediğimde kovmuştu. tercih yaptıktan sonra değerli aile üyelerim kendi aralarında karar almışlar dediler ki: " git patronunu elini öp seni geri işe alsın." bunu asla yapamazdım. yeterince ezilmiştim bunu nasıl yapayım.yine bana zorla istemediğim bir şeyi yaptırdılar ve o lokantaya geri döndüm. 14 yaşında hayatı öğrenmek için lokantada garsonluk yapmam gerektiğine anlam veremiyordum. hayatı yaşayarak öğrenirsin. birilerinden değil. lokantada garsonluk yaptırmak hayatı öğretmez ufacık çocuğa. hayat birinden öğrenilmez ki. niye benim olmayan bi hayatı öğrenip benim olmayan bi hayatı yaşayayım ki? düşe kalka öğrenecektim işte tıpkı bisiklet sürmek gibi. bisiklet sürmeyide kendin öğrenince tadı bi başka olmaz mıydı çocukken hatırlayın...
derken liseye kayıt edilme vaktim gelmişti. küsmüştüm herkese, zorla yaşadığım hayata küsmüştüm. o yüzden kayıt olmaya sadece annemi gönderdim o kayıt ettirsin beni diye. meğer anadolu iletişim meslek lisesi ve anadolu ticaret meslek lisesi aynı binada iki farklı okulmuş. soruyorlarmış iletişim mi okumak istersin yoksa ticaret mi diye. eğer gitseydim o gün iletişime kaydolabilirdim. ama gitmediğim için o fırsatıda kaçırdım. ve bir saçmalık daha var ki eğitim sisteminde o da şu:
eğer bir anadolu meslek grubuna kayıt olduysan başka bir türdeki anadolu meslek grubuna geçemiyorsun. yani ben anadolu ticarete kayıt olduysam anadolu iletişime kaydımı aldıramıyorum. okul değiştirebilirim mesela a ticaret meslek lisesi olacağına b ticaret meslek lisesi olabilir ama alan değiştiremiyorum anlayacağınız.
bu yüzden idareyle sert tartışmalara girmiştim. neden geçemiyormuşum anadolu iletişime diye. oysa puanım tutuyordu. sadece şanssızlık...
lisenin ikinci yılında bölüm seçiyorduk artık. bilgisayar bölümü ve muhasebe bölümü vardı. ben bilgisayar istiyorum o tercihim bile olmadı muhasebeye gitmek zorunda kaldım. tiksine tiksine okuyordum. benim yazar olmam gerekiyordu ne işim olurdu faturayla senetle falan.
aynı binada olduğumuz için iletişim okuyan arkadaşları da görüyordum. hiç birinin gözünde o parıltı yoktu. iletişim başka bir şey çünkü. bir sanat bir felsefe... kafana göre öğrenci seçemezsin oraya istekli olmak şarttır. gazeteci olmak, televizyoncu yada radyocu olmak herhangi bir iş değildir. o koca okulda iletişimi isteyerek okuyacak olan tek öğrenci bendim heralde o da olmamıştı işte.
zorla çalıştırılmak, tercih yapmak için izin isteyince kovulmak, aile tarafından baskı görüp gidip yalvar yakar kendini geri işe aldırmak, ezildikçe ezilmek...
amına koyayım sizin hayat anlayaşınızın! bu muydu lan hayat?! hiç bir şeyin yolunda gitmemesi miydi hayat? bir çocuğun hayatını sikmek miydi hayat?
alın öğrendim işte mutlu musunuz?! ama ben mutsuzum. o yüzden bana aşılamaya çalıştığınız çalışma aşkını bütün ruhumla reddediyorum şimdi. evet evet! ben tembelim. ben tem-be-lim!!!
sevgili ailem!.. akrabalarım!..
bakın hayatı öğrendim o lokantada. çalışmak!!! etim patronda kaldı. afiyetle yedi bitirdi bütün benliğimi. kemiğimden çorba kaynatırsınız artık. kusura bakmayın size başka verecek bişeyim kalmadı çünkü.

sevgili sözlük yazarları!
yukarıda satırlar boyunca yazdığım o yazılardan belki bişey anlamamışsınızdır. öfkeli ve üzgünüm. o yüzden ortaya bir mustafa topaloğlu anlatımı çıktıysa özür dilerim hepinizden. öfkeyle yazdığım satırlarda atladığım unuttuğum şeyler vardır belki. eğer eksik bir yer görürseniz özel mesaj atarak bildirin ki düzelteyim.

nineler yazar olsa açacağı başlıklar

(bkz: fikriyenin ahlaksız gelini) *

görevimiz tehlike

kimin orospu çocuğu olduğu belli olmayan film. satranç oyunu gibi bi tuhaf.

internet bankacılığı

+ slm
- a.s
+ yha bhen tasrrf mevd. hsabı açtırcaktım.
- açtıralım aga
+ eee bide bizim okuldaki tolgiş varya yakışıklı çocuk ekiekieki ona para göndercem borç istedi de.
- ne kdr gönderiyoz
+ valla yolla 5 lira işte
- o da tmm. var mı başka bişey knks
+ eyvallah knks sağol bb
- bb

en güzel şiirler

Bir çocuk şarkısı

kutu kutu pense taşırdım yanımda, hatalarını onarmak için.
bir de elmam olurdu, acıktığında yersin diye alırdım yanıma.
ya hayat arkadaşım bir gün bana arkasını dönerse? ağlıyorum için için…
yanında oldum her zaman bilirsin hayat boyu.
içimde ürkek bir titreme düşünüyorum koyu koyu.
öyle bir sevmişim ki seni bilemezsin. “ama şurası eksikti” diyemezsin.
tam tekmil sevdim seni eminim.
hastalıkta sağlıkta senin yanında olmaktı yeminim…
yağ sattım bal sattım, yine de aldım en beğendiğin ayakkabıyı.
hevesin geçince çöpe attın, öldürdün bu talihsizlik ustasını…
dilim kopaydı da “seviyorum” demeseydi sana…
gerçi kalp sevince dil neylesin? onu da koparamazdım ya.
koca ömrüm heba oldu ya, sağlık olsun ya…
portakal istedin bir gece yarısı hiç unutmam.
ama gönlünü edemeyince uyuyamam.
çulsuzum, param da yok ama bir yalan uydurup ikna etmiştim manav hayri’yi…
soydum, başucuna koydum. bir teşekkür etmedin ama olsun en azından rahat uyudum.
böyle geldi geçti hayat, sana hep fırından yeni çıkan ekmeği yedirirdim, bense bayat…
bir gün adıyla ekmeğe bir yağ sürüp vermesen de, mutluydum yinede.
kahvaltı sofrasındaki gülücüklerini izlemek yeterdi.
mini mi mini bir kuş konmuştu bir gün penceremize.
merhametini ilk o zaman görmüştüm. kıyamadın aldın ya onu içeriye, çok şaşırtmıştın beni.
bu kadın mıydı bana bir gün olsun minnet duymayan?
bu kadın mıydı gözlerine baktığımda değersizliğimin yansımasını gördüğüm?
kuş kadar olamamıştım anlaşılan senin gözünde. yalan yok kıskanmıştım minnacık kuşu.
pırpır edip canlanmasına izin vermeden ezmiştim ya onu, hala kulaklarımda o nefretle “aptal!” deyişin.
anılarımda canlanır yaptığım her hata da senin sesinden yankılanan o “aptal”…
sevmedin belki de beni hiç ama hep mutlu görürdüm seni. buydu tek tutunacak dalım.
“kusura bakma başkasını seviyorum” diyene dek.
hep mi talihsizliği işaret ederdi benim kahve falım?
seninle geçen her yıl için bir kurşun saydım ömrüme tek tek…
geriye pek bir şey kalmadı zaten. doktor en fazla altı ay yaşarsın dedi ama sanmam.
senin için yazmayı bile beceremediğim bir şiirden sonra ölürüm herhalde.
biliyor musun akıllandım artık, hiçbir yalana kanmam…
ölüyor olsam bile dayanamam koşa koşa yetişirim son nefesimde, sen yeter ki gel de…
ve bir gün geldim eve, her zaman ki gibi kimse yok…
dolaptaki ilaç gözüme takılır. dedim ya akıllandım artık diye,
“aptal!” falan değilim senin o gün dediğin gibi. şeker falan sanmadan bitirdim hepsini.
ne kurtarmaya gelecek bir annem vardı,
ne de “aptal!” deyip yaptığımdan utandıracak bir "sen"

üniversitede sözel bölümler olmasının manasızlığı

sözel bölüm olmazsa tarih öğrenemezsin, ondan sonra bize karşı gizli savaş açan pezevenklerin hangi amaçla açtıklarını bilemezsin ve etrafa salak salak sırıtan bir ahmak olursun en iyi ihtimal ve sen sırıtırken de kıçında peydahlanan düşman damarlarına kadar girer seni yönetmeye başlar haberin bile olmaz. coğrafya olmazsa millet uzaya gider sende onları alkışlarsın angut gibi. yeşilin önemini doğanın önemini kavrayamadan her yeri yakar yıkar bok edersin doğayı. hayat hakkında bi düşünce olmazsan niye yaşayasın behey sümsük. bak valla kızdım ya.

yazarların tavsiye edeceği kitaplar

m.ali çukurbayır yurttaşsız demokrasi

diploma

öğrencinin uzun süren zorlu bir savaşı galibiyetle sonlandırdığını temsil eden ve düşmanın barış anlaşmasını imzalayıp sunduğu kağıttır.

sözlük yazarlarının favori filmleri

v for vendetta.