bugün
- dubai çikolatası43
- herkesin atatürkçü olması22
- gecenin şarkısı8
- iremga da ki ga'nın anlamı21
- kötü davranan erkoya aşık olma sendromu15
- sokak kedisi için para harcayan gerizekalı90
- liseden sonra günyüzü görmemek16
- nasıl bir sevgiliniz olmasını isterdiniz43
- bir trans ile kanka olur musunuz18
- dinsiz olmak13
- evlenmenin amacı nedir sorunsalı25
- şeytandan bile daha kötü insanlar14
- turşu yeme perileri14
- bir sözlük kızının çoraplarını hediye olarak almak10
- uludağ sözlükte hiç kötü insan olmaması12
- atatürk'ü görünce ağlayanlara allah akıl versin16
- sözlük yazarlarının çayları13
- esenyurt belediye başkanının gözaltına alınması30
- yiyip yiyip kilo alamamak10
- 194 hafta sonra mesaj atan kız18
- anahtar parti19
- bir parfüme 15 bin lira veren ekşici16
- anın görüntüsü17
- bik bik'in tapılası ayakları10
- ben onu adam ederim diyen kız15
- yürümekten keyif alınan caddeler11
- kelimelik12
- playstation 5 pro fiyatları11
- yazarlar ülkeyi yönetse yapacakları işler18
- kadınların konuşmasının yasaklanması12
- tuvaleti temiz bırakmamak15
- queen ravennaya alınabilecek hediyeler8
- mehmet şimşek12
- görücü usulü evlenmek19
- g s'i ermeni uşağıdır11
- queen ravenna'nın halloween bayramını kutlamak14
- stres azaltıcı basit aktiviteler19
- diyete başlamak15
- peşini bırakmayan eski sevgili9
- ela gözlü yazarlar birliği15
- 7 yıl kumarhanede çalıştım soruları alayım36
- kuresel10
- sana ateşli geceler yaşatacağım diyen kız17
- osmanlı bir hanım olmak13
- billie eilish'in sahnede yaptığı hareket9
- sözlükteki şişko kadınlar10
- 28 ekim 2024 galatasaray beşiktaş maçı28
- kombiyi açan sözlük yazarları9
- dünyanın yaşı11
- 65 yaşındaki sözlük abazanı14
entry'ler (13)
Aşağıdaki duyuru metninde de görüleceği üzere Haziran ayı eserleri yayımlanmış genç yazarlar platformu. Bu ay Katalan pen ile işbirliği yapılmış ve seçilen eserler ingilizcenin yanı sıra Katalancaya da çevrilmiş.
ilgili duyuru:
Aralık 2018’de Türkiye’deki 35 yaş altı yazarları desteklemek gayesiyle Uluslararası PEN Yazarlar Birliğinin işbirliğiyle yayın yolculuğuna başlayan çevrimiçi yazın platformu ilkyaz, her ay öncelikli olarak üç genç yazarı dünyaya tanıtmaya devam ediyor. Üç genç yazar ve kısa eserleri Haziran ayında Katalonya’da Katalan PEN tarafından tanıtılıyor.
Aralık ayında bu işbirliğine Norveç PEN ile başlandı ve seçilen üç eser ingilizcenin yanı sıra Norveççeye de çevrildi. Ocak ayında PEN Almanya, Şubat’ta ise Belçika/Flemen PEN ile devam edildi. Mart ayı yazıları için aynı rolü PEN Fransız Merkezi üstlenirken, Nisan ayı içinse bu görev PEN Güney Afrika’daydı. Mayıs ayındaysa genç yazarların eserleri iskoçya’da, iskoç PEN tarafından tanıtılmıştı. Şimdi ise, Haziran ayı eserleri ingilizce’nin yanı sıra Katalancaya çevrilerek Katalan PEN tarafından tanıtılıyor.
Haziran ayının kalemleri: Bach ya da Şimdi (Bach or Now) adlı öyküsüyle Leyla Türkeri; Rağmen Yaşamak (To Live Despite) başlıklı şiiriyle Usame Yordem ve Bir Zamanlar istanbul’da (Once Upon a Tıme in istanbul) başlıklı şiiriyle Uğur Akkaş.
Yazılara ulaşmak için: https://www.ilkyaz.world/...iran-yazilariyla-yayinda/
Genç kalemler için uluslararası fırsat devam edecek!
Her ay üç genç yazar ve kısa eserinin (öykü, şiir, düşünce yazısı), önce ingilizceye, ardından o ay iletişime geçilen PEN Merkezinin diline çevrildiği uluslararası proje diğer aylar da Türkiye’den 35 yaş altı genç kalemlerin başvurularına açık olacak. Ege Dündar tarafından başlatılan, yönetiminde Irmak Ertaş’ın, Danışma Kurulunda ise Halil Gediz ve Özge Sargın’ın olduğu ilkyaz’a ilkyaz2018@gmail.com e-posta adresi üzerinden yazı ve şiirlerinizi ulaştırarak başvuru sağlayabilirsiniz. Yayımlanan yazıların ve diğer kazanımların yıl sonunda kitaplaştırılmasının planlandığı projede, ayrıca yazısı kabul edilen yazarlara 40 pound’luk ufak bir miktar honorarium bedeli de ödeniyor.
http://www.edebiyathaber....u-ayki-duragi-belli-oldu/
ilgili duyuru:
Aralık 2018’de Türkiye’deki 35 yaş altı yazarları desteklemek gayesiyle Uluslararası PEN Yazarlar Birliğinin işbirliğiyle yayın yolculuğuna başlayan çevrimiçi yazın platformu ilkyaz, her ay öncelikli olarak üç genç yazarı dünyaya tanıtmaya devam ediyor. Üç genç yazar ve kısa eserleri Haziran ayında Katalonya’da Katalan PEN tarafından tanıtılıyor.
Aralık ayında bu işbirliğine Norveç PEN ile başlandı ve seçilen üç eser ingilizcenin yanı sıra Norveççeye de çevrildi. Ocak ayında PEN Almanya, Şubat’ta ise Belçika/Flemen PEN ile devam edildi. Mart ayı yazıları için aynı rolü PEN Fransız Merkezi üstlenirken, Nisan ayı içinse bu görev PEN Güney Afrika’daydı. Mayıs ayındaysa genç yazarların eserleri iskoçya’da, iskoç PEN tarafından tanıtılmıştı. Şimdi ise, Haziran ayı eserleri ingilizce’nin yanı sıra Katalancaya çevrilerek Katalan PEN tarafından tanıtılıyor.
Haziran ayının kalemleri: Bach ya da Şimdi (Bach or Now) adlı öyküsüyle Leyla Türkeri; Rağmen Yaşamak (To Live Despite) başlıklı şiiriyle Usame Yordem ve Bir Zamanlar istanbul’da (Once Upon a Tıme in istanbul) başlıklı şiiriyle Uğur Akkaş.
Yazılara ulaşmak için: https://www.ilkyaz.world/...iran-yazilariyla-yayinda/
Genç kalemler için uluslararası fırsat devam edecek!
Her ay üç genç yazar ve kısa eserinin (öykü, şiir, düşünce yazısı), önce ingilizceye, ardından o ay iletişime geçilen PEN Merkezinin diline çevrildiği uluslararası proje diğer aylar da Türkiye’den 35 yaş altı genç kalemlerin başvurularına açık olacak. Ege Dündar tarafından başlatılan, yönetiminde Irmak Ertaş’ın, Danışma Kurulunda ise Halil Gediz ve Özge Sargın’ın olduğu ilkyaz’a ilkyaz2018@gmail.com e-posta adresi üzerinden yazı ve şiirlerinizi ulaştırarak başvuru sağlayabilirsiniz. Yayımlanan yazıların ve diğer kazanımların yıl sonunda kitaplaştırılmasının planlandığı projede, ayrıca yazısı kabul edilen yazarlara 40 pound’luk ufak bir miktar honorarium bedeli de ödeniyor.
http://www.edebiyathaber....u-ayki-duragi-belli-oldu/
Verdiği adalet mücadelesi bize çok tanıdık gelen ünlü ressam.
https://www.ilkyaz.world/...ahlakin-kendisinden-uzak/
Unutmadan: (bkz: ilkyaz genç kalemler platformu)
https://www.ilkyaz.world/...ahlakin-kendisinden-uzak/
Unutmadan: (bkz: ilkyaz genç kalemler platformu)
Hürriyetin kültür sanat servisinin de yer verdiği platform: http://www.hurriyet.com.t...hayatina-basladi-41044403
Ön not: Bir şiiri veya kısa öyküsüyle katılma arzusu olan 35 yaş altı yazarlar benimle doğrudan iletişime geçebilir.
uluslararası pen yazarlar birliği (pen ınternational), pen norveç ve pen türkiye’nin desteğiyle oluşturulan uluslararası bir genç yazarlar platformu. ilkyaz koordinatörü ege dündar, yöneticisi ırmak ertaş, ve danışma kurulunda ise halil gediz ve özge sargın var.
Aralık 2018’de yayın yolculuğuna başlayan çevrimiçi yazın platformu ilkyaz, her ay öncelikli olarak Türkiye’den üç genç yazarı dünyaya tanıtmaya devam ediyor. Üç Türk genç yazar ve kısa eserlerinin bu ayki yolculuğu iskoçya’ya!
Aralık ayında bu işbirliğine Norveç PEN, Ocak ayında PEN Almanya, Şubat’ta Belçika/Flemen PEN ile devam edildi. Mart ayı yazıları için aynı rolü PEN Fransız Merkezi, Nisan ayında eserleri tanıtma görevi ise PEN Güney Afrika’daydı. Mayıs ayı içinse yazarlarımızın eserleri ingilizceye çevrilerek iskoçya’da, iskoç PEN tarafından tanıtılıyor!
Bu ayın kalemleri: Ahmet Uçar, Vedat Fatih Yaman ve Umay Sıla Güzel.
Yazılara ulaşmak için şu bağlantıya tıklayınız: http://www.ilkyaz.world
Yazıların iskoçya’da yayımlandığı web sitesine göz atmak için şu bağlantıya tıklayınız. https://scottishpen.org/i...-young-writers-in-turkey/
GENÇ KALEMLER iÇiN ULUSLARARASI FIRSAT DEVAM EDECEK!
Her ay üç genç yazar ve kısa eserinin (öykü, şiir, düşünce yazısı), önce ingilizceye, ardından o ay iletişime geçilen ülkenin diline çevrildiği uluslararası proje diğer aylar da Türkiye’den 35 yaş altı genç kalemlerin başvurularına açık olacak. ilkyaz’a ilkyaz2018@gmail.com e-posta adresi üzerinden ya da web sitesinin iletişim bölümünden yazı ve şiirlerinizi ulaştırarak başvuru sağlayabilirsiniz. Yayımlanan yazıların ve diğer kazanımların yıl sonunda kitaplaştırılmasının planlandığı projede, ayrıca yazısı kabul edilen yazarlara küçük bir miktar honorarium bedeli de ödeniyor.
ilgili haberler:
https://www.birgun.net/ha...c-yazarlari-bekliyor.html
http://t24.com.tr/haber/e...-araya-gelebiliriz,762791
http://www.milliyet.com.t...-bekliyor-gundem-2878432/
http://www.edebiyathaber....a-tanitmaya-devam-ediyor/
https://www.nouvart.net/i...ayis-yazilariyla-yayinda/
uluslararası pen yazarlar birliği (pen ınternational), pen norveç ve pen türkiye’nin desteğiyle oluşturulan uluslararası bir genç yazarlar platformu. ilkyaz koordinatörü ege dündar, yöneticisi ırmak ertaş, ve danışma kurulunda ise halil gediz ve özge sargın var.
Aralık 2018’de yayın yolculuğuna başlayan çevrimiçi yazın platformu ilkyaz, her ay öncelikli olarak Türkiye’den üç genç yazarı dünyaya tanıtmaya devam ediyor. Üç Türk genç yazar ve kısa eserlerinin bu ayki yolculuğu iskoçya’ya!
Aralık ayında bu işbirliğine Norveç PEN, Ocak ayında PEN Almanya, Şubat’ta Belçika/Flemen PEN ile devam edildi. Mart ayı yazıları için aynı rolü PEN Fransız Merkezi, Nisan ayında eserleri tanıtma görevi ise PEN Güney Afrika’daydı. Mayıs ayı içinse yazarlarımızın eserleri ingilizceye çevrilerek iskoçya’da, iskoç PEN tarafından tanıtılıyor!
Bu ayın kalemleri: Ahmet Uçar, Vedat Fatih Yaman ve Umay Sıla Güzel.
Yazılara ulaşmak için şu bağlantıya tıklayınız: http://www.ilkyaz.world
Yazıların iskoçya’da yayımlandığı web sitesine göz atmak için şu bağlantıya tıklayınız. https://scottishpen.org/i...-young-writers-in-turkey/
GENÇ KALEMLER iÇiN ULUSLARARASI FIRSAT DEVAM EDECEK!
Her ay üç genç yazar ve kısa eserinin (öykü, şiir, düşünce yazısı), önce ingilizceye, ardından o ay iletişime geçilen ülkenin diline çevrildiği uluslararası proje diğer aylar da Türkiye’den 35 yaş altı genç kalemlerin başvurularına açık olacak. ilkyaz’a ilkyaz2018@gmail.com e-posta adresi üzerinden ya da web sitesinin iletişim bölümünden yazı ve şiirlerinizi ulaştırarak başvuru sağlayabilirsiniz. Yayımlanan yazıların ve diğer kazanımların yıl sonunda kitaplaştırılmasının planlandığı projede, ayrıca yazısı kabul edilen yazarlara küçük bir miktar honorarium bedeli de ödeniyor.
ilgili haberler:
https://www.birgun.net/ha...c-yazarlari-bekliyor.html
http://t24.com.tr/haber/e...-araya-gelebiliriz,762791
http://www.milliyet.com.t...-bekliyor-gundem-2878432/
http://www.edebiyathaber....a-tanitmaya-devam-ediyor/
https://www.nouvart.net/i...ayis-yazilariyla-yayinda/
1548 yılında kaleme aldığı bir eserde, erk'in daha da güçlenip güçsüzü ezerken, burada güçsüzün heykel tabanı yani kaide, erkin ise heykel olduğunu söylemiştir. Yani iktidarı ayakta tutan halktır, iktidarın kendinde biriktirdiği ve güçsüzü ezmek için kullandığı gücün aslında devredilmiş geçici bir güç olduğunu söyler. Kısacası adam ta o yıllardan modern siyaset bilimindeki halk-iktidar misyonlarını yerli yerine atamış.
Aşağıda discours de la servitude volontaire isimli eserinden bir pasaj paylaşıyorum.
"Şimdilik bana anlatılmasını istediğim şey şudur: Nasıl oluyor da bunca insan, bunca şehir, bunca ulus, kendisine verdikleri güçten başka gücü olmayan, katlanmayı kabul ettikleri ölçüde onlara zarar verme erkine sahip, ona karşı gelmektense ondan gelen her şeyi sineye çekmeyi tercih ettikleri takdirde onlara hiçbir kötülük etmeyen tek bir tirana tahammül ediyor? Ne kadar şaşırtıcı bir şeydir bu. (aslında şaşırmaktan ziyade üzülünmesi gereken çok sıradan bir şeydir)! Sefil bir şekilde kullaştırılmış, zorlayıcı bir güç tarafından zorlanmış değil de, tek olduğu için korkmaları gerekmeyen, onlara karşı insafsız ve acımasız olduğu için sevmedikleri tek bir kişinin karşısında hayran kalmış, bir anlamda büyülenmiş, acınası bir boyunduruğa başları eğik tâbi olmuş milyonlarca insanı görmek şaşırtıcıdır. Ama insanın zayıflığı böyledir! itaate zorlanmış, ödün vermek zorunda kalmış, kendi aralannda bölünmüş olduklan için her zaman en güçlü taraf olamazlar. Dolayısıyla silahlann gücüyle zincire vurulmuş bir ulus tek bir kişinin erkine boyun eğmişse (Atina şehrinin otuz tiran egemenliğinde olduğu gibi), onun kulluk etmesine şaşırmamak, kulluğuna üzülmemek lazım veya daha doğrusu buna ne şaşırmak ne de acımak lazım. Sadece kararlılıkla bu felakete tahammül etmek ve gelecekte daha iyi bir fırsat yakalamak için beklemek lazım."
"Ama ey ulu Tanrım, nedir bu? Bu kötülük eğilimini, bu korkunç eğilimi nasıl adlandırabiliriz? Sayısızca insanın mülkleri, aileleri, çocukları, hatta kendi hayatları bile kendilerinin değilken yalnızca itaat etmekle kalmayıp yerlerde süründüklerini, yönetilmekten ziyade baskı altında tutulduklarını görmek utanç verici değil midir? Herkesin canı pahasına hayatını koruması gereken bir ordunun karşısındaki, bir barbar takımının değil; tek bir kişinin, üstelik Mirmidon olmayıp savaş alanlarının barutunu hiç koklamamış, en fazla karşılaşmaların kumuna bulanmış, insanları yönetmekte beceriksiz olmakla kalmayıp en ufak bir kadıncığı bile tatmin edemeyen, çoğu zaman ulusun en çirkef ve en kadınsı, en korkak kişisinin yağmalarına, haydutluklarına, insafsızlıklarına maruz kalması! Bu korkaklığın adını koyabilir miyiz? Böyle bir boyunduruğa girmiş insanlara çirkef ve ödlek diyebilir miyiz? iki, üç veya dört kişinin tek bir kişiye boyun eğmesi tuhaf olsa da mümkündür; belki de bunun cesaret eksikliğinden olduğu söylenebilir haklı olarak. Ama yüz kişi, bin kişi tek bir kişinin zulmüne ses çıkartmıyorsa, bunun ödleklik olduğu, ona çatmaya cesaret edemedikleri veya daha da iyisi onu küçümsedikleri ve adam yerine koymadıkları için ona karşı koymak istemedikleri hâlâ söylenebilir mi? Son olarak yüz kişi, bin kişi değil de, yüz ülkenin, bin şehrin, bir milyon insanın, hiç çekinmeden onlara köle gibi davranan birisini ezmek için saldırmadığını görsek, bunu nasıl nitelendiririz? Korkaklık mıdır? Ama bütün kötü eğilimler için aşılamayacak sınırlar vardır. iki adam, hatta on adam bir adamdan çekinebilir, ama bin adamın, bir milyon adamın, bin şehrin tek bir adama karşı kendilerini korumaması! Ah! Bu yalnızca ödleklik değildir, ödleklik buraya kadar varamaz; tıpkı yürekliliğin tek bir adamın bir kaleye tırmanmasını, bir orduya saldırmasını, bir ülkeyi gerektirmediği beklemediği gibi! Ödleklik kelimesinin karşılık gelmediği, onu anlatmak için hiçbir ifadenin bulunmadığı, doğanın inkâr ettiği ve dilin de adlandırmayı reddettiği bu korkunç kötü eğilim nedir?"
Aşağıda discours de la servitude volontaire isimli eserinden bir pasaj paylaşıyorum.
"Şimdilik bana anlatılmasını istediğim şey şudur: Nasıl oluyor da bunca insan, bunca şehir, bunca ulus, kendisine verdikleri güçten başka gücü olmayan, katlanmayı kabul ettikleri ölçüde onlara zarar verme erkine sahip, ona karşı gelmektense ondan gelen her şeyi sineye çekmeyi tercih ettikleri takdirde onlara hiçbir kötülük etmeyen tek bir tirana tahammül ediyor? Ne kadar şaşırtıcı bir şeydir bu. (aslında şaşırmaktan ziyade üzülünmesi gereken çok sıradan bir şeydir)! Sefil bir şekilde kullaştırılmış, zorlayıcı bir güç tarafından zorlanmış değil de, tek olduğu için korkmaları gerekmeyen, onlara karşı insafsız ve acımasız olduğu için sevmedikleri tek bir kişinin karşısında hayran kalmış, bir anlamda büyülenmiş, acınası bir boyunduruğa başları eğik tâbi olmuş milyonlarca insanı görmek şaşırtıcıdır. Ama insanın zayıflığı böyledir! itaate zorlanmış, ödün vermek zorunda kalmış, kendi aralannda bölünmüş olduklan için her zaman en güçlü taraf olamazlar. Dolayısıyla silahlann gücüyle zincire vurulmuş bir ulus tek bir kişinin erkine boyun eğmişse (Atina şehrinin otuz tiran egemenliğinde olduğu gibi), onun kulluk etmesine şaşırmamak, kulluğuna üzülmemek lazım veya daha doğrusu buna ne şaşırmak ne de acımak lazım. Sadece kararlılıkla bu felakete tahammül etmek ve gelecekte daha iyi bir fırsat yakalamak için beklemek lazım."
"Ama ey ulu Tanrım, nedir bu? Bu kötülük eğilimini, bu korkunç eğilimi nasıl adlandırabiliriz? Sayısızca insanın mülkleri, aileleri, çocukları, hatta kendi hayatları bile kendilerinin değilken yalnızca itaat etmekle kalmayıp yerlerde süründüklerini, yönetilmekten ziyade baskı altında tutulduklarını görmek utanç verici değil midir? Herkesin canı pahasına hayatını koruması gereken bir ordunun karşısındaki, bir barbar takımının değil; tek bir kişinin, üstelik Mirmidon olmayıp savaş alanlarının barutunu hiç koklamamış, en fazla karşılaşmaların kumuna bulanmış, insanları yönetmekte beceriksiz olmakla kalmayıp en ufak bir kadıncığı bile tatmin edemeyen, çoğu zaman ulusun en çirkef ve en kadınsı, en korkak kişisinin yağmalarına, haydutluklarına, insafsızlıklarına maruz kalması! Bu korkaklığın adını koyabilir miyiz? Böyle bir boyunduruğa girmiş insanlara çirkef ve ödlek diyebilir miyiz? iki, üç veya dört kişinin tek bir kişiye boyun eğmesi tuhaf olsa da mümkündür; belki de bunun cesaret eksikliğinden olduğu söylenebilir haklı olarak. Ama yüz kişi, bin kişi tek bir kişinin zulmüne ses çıkartmıyorsa, bunun ödleklik olduğu, ona çatmaya cesaret edemedikleri veya daha da iyisi onu küçümsedikleri ve adam yerine koymadıkları için ona karşı koymak istemedikleri hâlâ söylenebilir mi? Son olarak yüz kişi, bin kişi değil de, yüz ülkenin, bin şehrin, bir milyon insanın, hiç çekinmeden onlara köle gibi davranan birisini ezmek için saldırmadığını görsek, bunu nasıl nitelendiririz? Korkaklık mıdır? Ama bütün kötü eğilimler için aşılamayacak sınırlar vardır. iki adam, hatta on adam bir adamdan çekinebilir, ama bin adamın, bir milyon adamın, bin şehrin tek bir adama karşı kendilerini korumaması! Ah! Bu yalnızca ödleklik değildir, ödleklik buraya kadar varamaz; tıpkı yürekliliğin tek bir adamın bir kaleye tırmanmasını, bir orduya saldırmasını, bir ülkeyi gerektirmediği beklemediği gibi! Ödleklik kelimesinin karşılık gelmediği, onu anlatmak için hiçbir ifadenin bulunmadığı, doğanın inkâr ettiği ve dilin de adlandırmayı reddettiği bu korkunç kötü eğilim nedir?"
1975 yılında Université Vincennes'de verdiği derste şu sözleri kaydetmiştir:
Çeviri: Murat Erşen
"Size emir veriyorlar enformasyon iletmiyorlar, öyle bir biçimde ki sanki aşikarmış gibi geliyor, aşikar. Televizyonda haberleri açıyoruz, ne alıyoruz? Önce enformasyon almıyoruz, önce emirleri alıyoruz. Okulda ne oluyor peki? Hadi ciddi olalım! Okulda, küçük çocuklar enformasyon almıyorlar okul örneği, Felix Guattari, bir metninde çok iyi diyor: Dil bu bakımdan tam olarak şuna benzer. "Çocukların ağzına dil vermekle, işçilerin eline kazmayla kürek vermek aynı şey."
"Ha tabii bununla bir altyapının söz konusu olduğunu söylemek istemiyor ama kastettiği şu: bu, emrin alanıdır, öğretmen çocukları topladığında onlara alfabeyi öğretmek için falan yapmaz bunu. onlara bir emir sistemini öğretmek için. burada şunu da söylemek lazım. sadece daha sonra Chomsky taraftarlarıyla zorunlu hesaplaşmamızı yapıp hesabı kapatmak pahasına, demek gerekir ki, aslında onların meşhur sentaksla ilgili belirleyicisi (marker) her şeyden önce iktidarın belirleyicisidir ve bir sentaks, bir emir sistemidir, bir buyruk sistemidir
bu sistem bireylerin hakim sözcelere uygun sözceler oluşturmasına imkan verir ya da onları buna zorlar ve de okul her şeyden önce buna hizmet eder. o halde dil öncelikle enformasyon açısından değil emir açısından düşünülür. enformasyon iletimi yönünden değil, emrin aktarılması yönünden görülür. Bunun elbette bizim için içerimlediği şey, bunu söylüyorum, aşikar ve kolay tarafı, ama bizim için elbette içerimlediği şey iktidara dair bir başka kavrayışın aranması. zira gerçekten de Stalin'in saptamaları çok doğrudur. sentaksa karar veren biri yoktur. bu kuşkusuz basitçe iktidarın bambaşka bir şey olduğu anlamına gelir. belli bir zamanda bir bireyin ya da grubun mülkiyetidir."
"sadece şunu söyleyelim ki şu an itibarıyla dil ifadenin biçimselleştirilmesidir. her ifade dilsel değildir. dil, ifadenin özel bir biçimseleştirilmesidir. ki bunun işlevi bir toplumda emirlerin aktarılmasıdır. Bir kez daha bunun neyi imlediğini biliyoruz. Marksist anlayıştan başka bir anlayış elde ediyoruz. ama şu anlamda sentaks da dahil olmak üzere dil araç bile dememek lazım iktidarın bileşeni ve unsurudur. öyleyse enformasyonla ilgili olmayan bir anlamdadır. bununla birlikte bir şekilde enformasyonla da ilgilidir. yani asgari enformasyon verir ve asgari düzeyde zorunlu seçime rehberlik eder. bağlantılı enformasyonların, sınırlı enformayanların iyice anlaşılmasına yönelik olarak yapar bunları. neyle bağlantılı? verilen emirlerle bağlantılı.
"sokakta biri 'yangın var!' (au feu) diye bağırırsa çocukların bunu "haydi oyuna!" (au jeu) diye duymaması gerekir. öyleyse gayet de bir enformasyon ve tercihler var ve de kestirimler var ama bunlar dil tarafından iletilen emirlere bağlıdır.
"[Lewis Carroll'un hikayesini anlatıyor] herkes bilir ki öğretmenin soruları emirlerdir. bir öğretmen iki kere iki kaç eder dediğinde çocuk panikler. açıktır ki bir bilgi talep etmemektedir, bir emir vermektedir. bana diyeceksiniz ki çocuğun önce bilgilendirilmesi gerekir. çocuk önce gelen bir emir sistemi tarafından bilgilendirilmiştir, yani bir enformasyon daima emri varsayar, tersi olmaz. burada emir (ordre) kesinlikle düzen anlamında değil buyruk anlamındadır."
"böylece ilk uşak [kendisine bahçenin ucundan iletilen, öğretmenin sorusunu] tekrarlar sonra ikinci uşak, ilk uşak tarafından tekrarlanan soruyu tekrarlar. sonra üçüncü de aynı şeyi yapar vs. ve dilden aşağıya doğru inen hiyerarşiyi belirlemek için öğrenci bahçenin tam diğer ucundadır. ardından o da cevabını gönderir. Böylece Lewis Carroll'ın mektubunda -bilerek yanımda getirmedim, ilgilenen varsa bulsun- [tıpkı soru öğrenciye kadar gelirken olduğu gibi] cevap da her seferinde tamamen dönüşerek geri gider.
çünkü ilk uşak hiçbir şey duymaz. iki kere iki kaç eder diye başlar. ilk uşak onu deforme ederek başka bir soruya dönüştürür. ikinci daha da deforme eder. üçüncüsü iyice bozar. öğrenci sonunda bambaşka bir soru duyar. panikle yanıtlar. onun cevabı da aynı yolu tersine ve yine aynı şekilde deforme olarak gider. işte tüm bunlarda tam bir sistem vardır. her seferinde seçim ıskalanmıştır. fakat seçim her seferinde emir ve buyruk sitemi tarafından belirlenmiştir."
https://www.youtube.com/watch?v=fU5GkXO7hQc&t=1s
Çeviri: Murat Erşen
"Size emir veriyorlar enformasyon iletmiyorlar, öyle bir biçimde ki sanki aşikarmış gibi geliyor, aşikar. Televizyonda haberleri açıyoruz, ne alıyoruz? Önce enformasyon almıyoruz, önce emirleri alıyoruz. Okulda ne oluyor peki? Hadi ciddi olalım! Okulda, küçük çocuklar enformasyon almıyorlar okul örneği, Felix Guattari, bir metninde çok iyi diyor: Dil bu bakımdan tam olarak şuna benzer. "Çocukların ağzına dil vermekle, işçilerin eline kazmayla kürek vermek aynı şey."
"Ha tabii bununla bir altyapının söz konusu olduğunu söylemek istemiyor ama kastettiği şu: bu, emrin alanıdır, öğretmen çocukları topladığında onlara alfabeyi öğretmek için falan yapmaz bunu. onlara bir emir sistemini öğretmek için. burada şunu da söylemek lazım. sadece daha sonra Chomsky taraftarlarıyla zorunlu hesaplaşmamızı yapıp hesabı kapatmak pahasına, demek gerekir ki, aslında onların meşhur sentaksla ilgili belirleyicisi (marker) her şeyden önce iktidarın belirleyicisidir ve bir sentaks, bir emir sistemidir, bir buyruk sistemidir
bu sistem bireylerin hakim sözcelere uygun sözceler oluşturmasına imkan verir ya da onları buna zorlar ve de okul her şeyden önce buna hizmet eder. o halde dil öncelikle enformasyon açısından değil emir açısından düşünülür. enformasyon iletimi yönünden değil, emrin aktarılması yönünden görülür. Bunun elbette bizim için içerimlediği şey, bunu söylüyorum, aşikar ve kolay tarafı, ama bizim için elbette içerimlediği şey iktidara dair bir başka kavrayışın aranması. zira gerçekten de Stalin'in saptamaları çok doğrudur. sentaksa karar veren biri yoktur. bu kuşkusuz basitçe iktidarın bambaşka bir şey olduğu anlamına gelir. belli bir zamanda bir bireyin ya da grubun mülkiyetidir."
"sadece şunu söyleyelim ki şu an itibarıyla dil ifadenin biçimselleştirilmesidir. her ifade dilsel değildir. dil, ifadenin özel bir biçimseleştirilmesidir. ki bunun işlevi bir toplumda emirlerin aktarılmasıdır. Bir kez daha bunun neyi imlediğini biliyoruz. Marksist anlayıştan başka bir anlayış elde ediyoruz. ama şu anlamda sentaks da dahil olmak üzere dil araç bile dememek lazım iktidarın bileşeni ve unsurudur. öyleyse enformasyonla ilgili olmayan bir anlamdadır. bununla birlikte bir şekilde enformasyonla da ilgilidir. yani asgari enformasyon verir ve asgari düzeyde zorunlu seçime rehberlik eder. bağlantılı enformasyonların, sınırlı enformayanların iyice anlaşılmasına yönelik olarak yapar bunları. neyle bağlantılı? verilen emirlerle bağlantılı.
"sokakta biri 'yangın var!' (au feu) diye bağırırsa çocukların bunu "haydi oyuna!" (au jeu) diye duymaması gerekir. öyleyse gayet de bir enformasyon ve tercihler var ve de kestirimler var ama bunlar dil tarafından iletilen emirlere bağlıdır.
"[Lewis Carroll'un hikayesini anlatıyor] herkes bilir ki öğretmenin soruları emirlerdir. bir öğretmen iki kere iki kaç eder dediğinde çocuk panikler. açıktır ki bir bilgi talep etmemektedir, bir emir vermektedir. bana diyeceksiniz ki çocuğun önce bilgilendirilmesi gerekir. çocuk önce gelen bir emir sistemi tarafından bilgilendirilmiştir, yani bir enformasyon daima emri varsayar, tersi olmaz. burada emir (ordre) kesinlikle düzen anlamında değil buyruk anlamındadır."
"böylece ilk uşak [kendisine bahçenin ucundan iletilen, öğretmenin sorusunu] tekrarlar sonra ikinci uşak, ilk uşak tarafından tekrarlanan soruyu tekrarlar. sonra üçüncü de aynı şeyi yapar vs. ve dilden aşağıya doğru inen hiyerarşiyi belirlemek için öğrenci bahçenin tam diğer ucundadır. ardından o da cevabını gönderir. Böylece Lewis Carroll'ın mektubunda -bilerek yanımda getirmedim, ilgilenen varsa bulsun- [tıpkı soru öğrenciye kadar gelirken olduğu gibi] cevap da her seferinde tamamen dönüşerek geri gider.
çünkü ilk uşak hiçbir şey duymaz. iki kere iki kaç eder diye başlar. ilk uşak onu deforme ederek başka bir soruya dönüştürür. ikinci daha da deforme eder. üçüncüsü iyice bozar. öğrenci sonunda bambaşka bir soru duyar. panikle yanıtlar. onun cevabı da aynı yolu tersine ve yine aynı şekilde deforme olarak gider. işte tüm bunlarda tam bir sistem vardır. her seferinde seçim ıskalanmıştır. fakat seçim her seferinde emir ve buyruk sitemi tarafından belirlenmiştir."
https://www.youtube.com/watch?v=fU5GkXO7hQc&t=1s
Uğruna şiir yazılacak kadınlar... Evet, hoş, hoş ama burada garip bir paradoks var.
Yalnızca bir şahsa, bir kadına yönelen ve diğer bütün hassasiyetlerin dışında hareket eden bir kalem bir şaire ait olamaz. Dolayısıyla bu ortaya çıkan pek "şiir" de sayılmaz.
Bu kalemin gerçekte bir şaire ait olduğunu varsaydığımızda da onu harekete geçiren bu itkinin, merkezinde bir kadın da olsa yalnızca bir kadından türediğini söylemek bu şairin edimlerine haksızlık olmaz mı?
Yalnızca bir şahsa, bir kadına yönelen ve diğer bütün hassasiyetlerin dışında hareket eden bir kalem bir şaire ait olamaz. Dolayısıyla bu ortaya çıkan pek "şiir" de sayılmaz.
Bu kalemin gerçekte bir şaire ait olduğunu varsaydığımızda da onu harekete geçiren bu itkinin, merkezinde bir kadın da olsa yalnızca bir kadından türediğini söylemek bu şairin edimlerine haksızlık olmaz mı?
tüm gücü ve beraberinde gelen şiddetin genişletilebilir sınırını elinde tutmak isteyenlere dolaylı katkı sağlamak, çoğu kez istemeyerek acının kaynağını sağlamak ve acıyı duyumsayanların acının varlığını değişmez kılmaları.
kaynağını franz kafka'dan alır: "...derken yarı bitkinlik, yarı tiksintiden, soylu, kamçıyı elinden yere düşürür, dayak yiyen ise kamçıyı yerden kaldırıp ona uzatmakla yükümlüdür, ancak bunun üzerine gidip ötekilerin arasına da karışabilir."
kaynağını franz kafka'dan alır: "...derken yarı bitkinlik, yarı tiksintiden, soylu, kamçıyı elinden yere düşürür, dayak yiyen ise kamçıyı yerden kaldırıp ona uzatmakla yükümlüdür, ancak bunun üzerine gidip ötekilerin arasına da karışabilir."
Eski bir mezar, şimdilerde yarılmış, bir şey çıkmış sanki içinden.
Sanal dünyanın ortaya çıkardığı sanal kimlikler tarafınca türetilen bir yanılsama çeşidi.
Öncelikle bilgi, periyodik sürelerle üst-üste eklenerek oluşturulan bir birikimden ibarettir. Oysa sanal dünyada bilgi, farklı uç ve seviyelerde, öyle farklı hızlarda sunuluyor ki, bilginin alınması daha tehlikeli bir hal alıyor. Özellikle sosyal medya hesaplarında yayınlanan paylaşımlarda verilen bilgiler o kadar hızlı hareket ediyor ki, zaman ve an kavramları arasında bir takas durumu söz konusu oluyor. kaynaksız bilgiler temelinde fikir ve söz sahibi olunmaya başlıyor ve bu fikir ilerleyen zamanlarda bir karakter oluşturmaya başlıyor. Bilginin oluşum felsefesine ters bir hal yaşanıyor.
Bilgi vermenin özne üzerinde "üretme" kaygısını oluşturması gerekirken, bu bilgi illüzyonu çerçevesinde alınan kısa ve kaynaksız bilgiler tüketme ekolü üzerinde tutunuyor ve kullan at tarzı bir ambalaja bürünüyor.
Öncelikle bilgi, periyodik sürelerle üst-üste eklenerek oluşturulan bir birikimden ibarettir. Oysa sanal dünyada bilgi, farklı uç ve seviyelerde, öyle farklı hızlarda sunuluyor ki, bilginin alınması daha tehlikeli bir hal alıyor. Özellikle sosyal medya hesaplarında yayınlanan paylaşımlarda verilen bilgiler o kadar hızlı hareket ediyor ki, zaman ve an kavramları arasında bir takas durumu söz konusu oluyor. kaynaksız bilgiler temelinde fikir ve söz sahibi olunmaya başlıyor ve bu fikir ilerleyen zamanlarda bir karakter oluşturmaya başlıyor. Bilginin oluşum felsefesine ters bir hal yaşanıyor.
Bilgi vermenin özne üzerinde "üretme" kaygısını oluşturması gerekirken, bu bilgi illüzyonu çerçevesinde alınan kısa ve kaynaksız bilgiler tüketme ekolü üzerinde tutunuyor ve kullan at tarzı bir ambalaja bürünüyor.
derin bir denizle karşlaştığında, henüz musa olmadan asa aramaya koyulan insanların genelidir. galiba hepimiz...