bugün

Yeterli promili alamamaktan ziyadesiyle bıkkın;ruh hastaları topluluğunun arasında kalmış, bir zerdüştten hallice yürümek kaldırımlarda..

Yürümek ki onursuz adımlarla sezilen yaşam kaçışından uzaklaşmak ziyadesiyle.. bir deli için bir deli adına..

Kimdir ki bu kavramsal şematiklerle devinmekten yorgun argın beyine sentetik maddeleri yapıştırabilecek erişkinlikte..

Ve kim olduğunu bilecek kadar uzak, uzak ki ne kadar yakın? Bilememek ihmalkârlık dışı..

Neredeysen oradasındır" diyor.
Birileri..

Birileri ki.. ne olacak olandan muzdarip olacak ne kaçabilecek kendi hülyalı eski sandığına..

Kaçma, kaç ki kurtarabilesin kendini..

Yürü kaldırımlarda, geyiksiz kalmış ormanlarda bir aslan yavrusu olmaya..
Odasına geçip bir sigara yaktı..

Klasik bir girişti bu hem hikayeye hem hayat sahasına akıl alamadık fazlasıyla bulantı verici bir klişeden ibaretti bir kahraman için.

Bir sokağa bir elindeki sigaraya baktı..
Demeç vermekten kaçınan bir kraliyet ailesi mensubu gibiydi gözleri, gazetecilere.

Ya da seriyi kaçıran bir katilin endişesiydi el titremeleri..

Sahiden böyle mi?
Vakitten kurtulunamazdı, geçeninden gecenin.

Sözleri; satış kaygısı güden bir bestseller kitabının arka kapak cümlelerinden daha fiyakalı ve iddaalıydı, direnişe karşı.

Direniş ki neydi? Yaşamın akışına bırakmaktı kendini, bu karşı sağduyuyu.

Edip"in dediği gibi dedi..
Edip"in dediği gibi..

O zaman kimdir tüketen isteklerini? Bu kaçınılmaz olan mıydı?

Bu bir başrol için fazlasıyla kaygı gütmeyecek bir olgusal durumdu.

Neydi tüketen.. şu sigara ki
Şu sokaklar bir yanılsama camda.

Kendisi..
baya bi derin sohbetlerdir.
Merhaba, ben senin kendin.

Kendim ki bir misin benimle?
Ne var bu gitmelerde söyle..
Delir ki bileyim kendimliliği.

Bir olamayışın martıları ete hasret şimdi simit kuyruklarında..

Bir insan ölümü yapışmalı rahim duvarlarına.. rahim duvarı ki yaşamdan kazık yiyen bebelere gebe şimdi, tutunamamaklıklara sevişenlerin adresinde.

Delilik tuhaf rastgelmelerden oluşamayacak kadar kesin bedenlerde.

Bedenler ki ölmemeli depresif ataklar dolu trafiklerde..

Gergin misinalar balık rüyalarındalar.. oltam gevşek, bir ceset vurdu bu sabah yüzeysel akıntılara..

Yüzeyel bir ezber için fazlasıyla sıkıcı diyor' hayat..

Dudu dudu dilleri lıkır lıkır içmeli gözleri derya deniz..

Ata ata dertleri..
Onkoloji doktorları dedi, kendi kanser söküğünü dikebilir miydi?

Endişeyle kahve suyunu kaynamaya bırakırken..

Siktir et dedi. "Siktir" kahve kreması kalmamış. Kahve de bayat.
Son kalan parliament"i alıp eline, kokladı.

Yakmaya kıyamamıştı. Hollywood sektörü dedi" ne kahpeler..

Zamanında başrol oyuncuları"nın vazgeçilmeziydi bu zıkkım, yakardı anlatmaya başlardı.. şimdi blurlanmış çicek yapraklarından çıkıyordu duman.

Kupaya dolarken yine isyanlardaydı kahvesi.. deli saçması bir gün daha isa"dan beri..

Radyodan gelen ses ile irkildi;

"Çaldığın o kalbi yerine koy lütfen!"

Yaz bitiyordu; geçen yılın single "ı bu..

Vakit yoktu bir daha Eylül yağmurlarına.. bir ses daha geldi

"O, sen olsan bariğğ"
Ne diyordu goethe; insan doğuştan iyiliğe yatkındır" iyilik..

Sahiden hep 2"miydi yollar
Kötü, şeytan, yumuşak, küçük

3. şık olmalı mı? Yoksa var mı!

Tanrı" dedi. Bilinemez" dedi.

Bir sinek ki kanatları yorgun
insan bıkar mı yaşamaktan! Hiç" diyor diğeri.

Sallanan avizeler, nevrozuyla düetteler..

Ne denmelidir bilemiyorum, ay seçmemişti belki de dünyayı..
Güneş,istencinden uzak olabilirdi bunca hengameyi ısıtma adına.
Bir aydınlıktı güneş.

Koş tavşan koş! Bilinemez dağların madensiz diplerine, mağaralarda kaldı yokoluşlar.

Bir yokoluş hayali kurmak adına fazlasıyla.. operadan sıkılmış bir adamın kendini dışarı atma hevesi.

Ve şu sözler yazıldı kader kitabina

"Seni gidi fındıkkıran
Yılanı deliğinden çıkaran
Kaderim püsküllü belam
Yakalarsam muck muck"
yığınlar dedi.. picasso tablolarından hallice vücutlara tapınıyordu insan.

Bir özne ki, bu 2 rengin karışımından ruhani bir şekle dönüşme çabasından bir hayli terkedişlerle dolu bir yükleme kala kalmış.

Ve bu tuval, tuvaller zaten doluluğun resmiyetiyken hangi bünyeler dur diyebilir ki maviliklere boyanan bulutlara..

Tablolar..nevrozuyla danstalar.

Ressam dedi. Bir yanılışın peşindeyken varolana, varoluş imgelemi katabilir mi yeniden!

Şu boyalar ki böbürlenen bir tanrı"nın silahı edasıyla bakarken ellere.

Beyaz kaç ton daha aklaşabilir ki!
Haklılar renkler konusunda

Tanrının eğlencesi..

Bakın gün doğuyor biraz sarı..
Şımartma dünyalıları şimdi haha

Neyse ki dolunay gecikmez, gecikmemeli.. siyah. Ruh, sobasız bir evin işlevsiz bacası.

Ama yine de şunu der bilge, zorunluluk katmadan;

"Koydum nokta belki son
Ben bunu bilemem ayni bok
Gibi gelir sana belki de aynı ton dibi delik kelimelerimde
ayni fon… "
Ben, ben skalasında olamayışlarımın güdülenişlerinde gezinirken..

Sen kimsin, ben benim der birileri..
Bir yitişin ufkundayım okyanusta karaya uzakcana bir nokta o şimdilerde..

Bir caz müzisyeni en siyahından ten rengi.. blues, biraz konçerto sakin dinleyiciler, silüetler baş vermeden gidişler.

Bir nota dizilimi der onlara, şimdi örs kemiğinde yankılanıyor

Yolda bir şeyler.. trafik levhaları nevrozuyla danstalar bir sonraki sapakta buluşacak sevişeceği kendisiyle..

Şairler tercüman yaradılışına; ezelden beridir yıkık ruhiyesine.

Bir çalınış ki benden uzaklarda şimdi tınlıyor! nağmeler varılamaz yollara.

Bu kaçış..

Bunlar yıkım, mutlu bir duvar balyozu adına bulunurlar berlin duvarına yaslanan sokak müzisyenleri.. mermi yiyen çocuklar sol anahtarına yakışmayacak bestelerin notalarındalar şimdilerde..

Yine şunu demelidir müzik,çalgı, şiir,sümer tabletleri ben kimim ki sen kim olasın..

Bunu dedi bilginler bunu dedi şair olduğunu zanneden riyakarlar..

"bu yüzden her gece ben
Her gece üzülmüşüm
O yüzden her gece bu
Aşkın diline düşmüşüm.."
inanmayışlara gebedir, bir sorgu sanatıdır der felsefe..

Ama bilinemezlik kadar da vahim bir tablodur yaşamak..

Bir kadının gözyaşlarında ararsın her defasında.. o temel yıkımında hazzın tapınaklığı haline bürünmüş dünyanın akıp duran tasvirini.. duyarsın

Yine de cevaplamaların boyun eğikliğiyle çelişiyor, mimikleri

Kim? Neden? Veya şimdilerde danstalar nevrozları yine duş başlığının kireçlenmış deliklerinin silüetinde..

Harabe yüzler, geç kalmalar, dali"nin akan saatleri gebedir felsefe her daim yokoluşlara..

Bir kitap ki der, yazarı kadarmış yazardan öteye bir yolu yok okuyucunun yüzeysel eleştirilerinde.

Peki kimdir o zaman bizi ölüme uğurlayacak şeçenek, şeyler ve daireler biraz..

3 şair,bir kadın der. Bir kadın ki ebediyetten uzakta edebi bir duygulanıma tema gider bir beyin güruhunda asılıpta son anda ipi kesilen idam mahkumuymuşcasına..

Yine de derinleşir gibidir benden, bana varacaklar ve seni hakimiyetinden koparacak otoriter bir haşlanan yumurta kaynayışı.. buharı, sökük mutfak tavanına vuruşlarda, kahve yüzeyine vuran geceden kalmış su.

Bana demiyorsun ki moruk;

Hadi gel gidek..
Milyonlarca insan dedi..
Milyon.. bu orhan veli"nin tramvaylarındaki insanlar olamaz..

Milyon kere alo"lar milyon tane seni seviyorum söylemleri. Kaç milyon yıkık ki biz, bunları kaç bin gidişle süslemek.

Ak sakalların ardına sürülmüş buruşmuş ömrün sonuna varışlarda bir ihtiyar için fazlasıyla komik uğraşlar olabilir bu kalabalıkta ilyada ve wittgenstein"dan bahsetmek.

Ve neyi bahsettiğini bilişlerinden fazlasıyla muzdarip olabilir mi bu hor beyinler..

Bir duraktayız, şairler topluluğu selamlıyor..Güzergahlar asrın son çeyreğine uğramamış.

Bir yitişteyiz diyor belki de.. kim ola ki belki Ahmet Hamdi..

işte şu kadarcık bir şey var diyor edip.. şu kadarcık bir şey var insanın sonsuzunda.

Kafanı kaldır ve bak dedi. Bak ki bu bir varoluş romanı sana bana bize.

5 çayları hazır. Biraz anlıyorum..

Ne yani dedi. Susacak mıyız?

Sen konuş ben bırakabildim, bıraktım.

Neyi neyi konuşmaları, başkarakterleriyle nevrozdalar danstta bir müddet şarkıya eşlik ediyor. Hangi kısım nakarat elbette

Sus şimdi ve dinle..

"Karabiberim vur kadehlere hadi içelim, içelim her gece.."
Hatırlayamadığı bir gün bu gelecekten gelen.. anlam yoksunu devrik fiiller peşimi bırakabilirler artık" diyor.

Bir kadın" diyor kayboluyordur bir şehrin o damağına yapışan paslı demir tadında.

Kadın der.. kadın gidecek ve gün birazdan bitecek mi? Güneşler kaç gün daha batacak ki kurumuş kan dolu ölülere, vücutlara..

Neyse kadın gider, oğula hasret.. oğul hasret ona, bu yaratılış kapsülünde bilmem kaç mikro saniyelik varışlar bizi bizden gidişlere bağlayan..

Peki" diyor. Şimdi nereye!

Bilmem" bilmiyorum.
Ne denmelidir.
Susalım mı yeni bir gidiş var iken.
Susalım hatta hiç konuşmayalım..

Göğe bakma durakları bitişlerde..
Kaç kere.. kaç kere şiirler harcandı kadın ve erkeğin sahteliğine diyor birileri..

Şimdi gidelim, gidenin sebebi olur mu hiç! Kalanlar ki kalanlar gidenler kadar biraz da!

Suçlu..
Seçimleri, ertelemeden öte gitmeyen, gidemeyecek bir döngü" dedi.

Hepsi temelde vazgeçmek,vazgeçiş..
Her seçim bir vazgeçiştir" diyor. yalnızlıkların lavanta bahçesinde at gübresinden hallice olan bir adam.

Ne tuhaf! Tanrı yalanı verdi. Siyah yanına, şeytana döllerine iblise..

Batıl anektodlar bırakıyorum.. renkli yumurta kırıklarına.

Et,kan.. damar yığınları
Belki" diyor dedi diyecek..

Bir akşam üzeri anlayabilecek belki bu anlam arayışının son bulduğu kahkül saçların arasında pespembe bir alna bakarak..

Ve diyecek ki! Herkesim artık herkes gibi. Olmaya geldim buraya ve oldum, olacağım.

Manik atakları ne idüğü belirsiz bulutlarla danstalar şimdi..

Daldı, bıçak gerek bıçak! topları patlatmaya çocuklar sokakları inletiyor oyunlarıyla.

Yarın yok!

Olmadı. Nevrozları kahve telvesinde.

Güneş..mars .. samanyolu koloni..
insan, ben kim..

Yarın yok! Bitti.

Olmadı.
Yeni bir gün daha"dedi,varlıksal açıdan simgesel anlamlar bahşedemeyecek derece de sahte,bıkkın.

Her şeyi kafana takıyorsun; sanki ölümsüzmüş gibi..

-hayır, hasta değildi. Hastalıklı kılan ve hastalıklı olan toplumdu.

Bulantı, bulantı saçtılar yüzüme o patolojik virüslerini sosyal virüsler; kelimeler, yalanlar..
Yine yalanlar, hepsi yalan.

Bu kafka"nın haklılık payıydı deliler üzeri yorumlamalarına.
Ne demişti? Ne demişti..

Bırak gitsin.

Hadi otur daktilo üzerine ve yeni bir şeyler karala, nerde kahve kupan? Yazar özentiliğin. Balzac dedi balzac.. kahve mide duvarlarına yapıştı. Asitleri gitmedi dokularının yüzeyinden.

Bir roman düşle şimdi, karakteri kaldırımda kusmalı.

Biz kimiz? Bir film bir şiir.. kalk ve göz yuvarlarını parçala.

Harfler manisiyle düetteler. Bu..

Gece.
Ölüm de bir değişim"dedi.

Ergenlikten daha radikal bir değişim olduğu kesinkes belliydi.
Kitaptan anımsamıştı bu diyalogu.

Ya da stabil bir sohbette geçmişti dostuyla arasında bu satırlar.

Ölüler dedi" konuşabilseler yeryüzü yerinden oynardı.

Yeraltı daha bir yaşanmışlıkla doluydu. Toprak üstü ve toprak altı eşitti binevi. Yaşamla ölüm arasında hiddetli geçimsizlik ne kadar denkleşebilirse o derece ölüydük diyor" birileri.

Güneşle yıkandık, topraklarda kuruyacağız.

Etleri kemiklerine çekilen bu sahteliklere yolculuk vaktiyken ve o mahur gözler bu gerçekten bir hayli uzakken hakikat nerededir bilemem!

Yine de yazılıdır, yazarsınız der.

Tanrı uzun zamanlardır suskun.
Bunu biliyoruz.

Oysa tanrıyla insanı yaratan aynı şey" dedi. insan.. bir insan ölümü.

Bir suyun dönüşümü bu ilk çağdan beri vuku bulan.. ısın, uç, yağmurla geri dön yeşil dağlarda biten kayınlara, çınarlara ve en çok çiçeğe.. çiçeklere

Yaşa ve öl.

Su.
Nevrozu şimdi gece ile düette. Nakarat 197 vuruşla atıyor dengine.

Artık sıyrılma gerekliliği güdüyor her esinti göz yuvarlarına.

Ki en çabuk geçen güneştir, gündüzdür. Karanlık daha bir vahim tablo sergiler insan hürriyetine.

Duyduğum korkunç bir çağıltı'dır.
Ve tanrı mahkemesi kuruluyor muhakeme var eden sözlere.
Gitmelidir, bunlar fausttan.

Korkunçtur, korkunç bunu demek. Peki ya kime anlatmalı!

Mesela bir gece bekçisi, kaç milyon yıldız ışığı altında var eder ki varoluşunu anlamlı kılacak detaylandırmalara tabi tutabilsin?

Yine de uyanır. Uyansın yol alsın.
Peki ya sonuç!
Gece kalmaz. Şimdi ne yapmalı!

Herkes kendi yorumunun celladıdır biraz da' diyor şair.

Yine mi uyku? Peki ya uyanış! Niye?
Ee gece, geceye ne olacak.
Bir ben bırakacağım yine her seferinde olduğu gibi kendime ve dengime.

Nevrozu şimdilerde kıpırdaşan dallarla danstalar.

Düştü düşecek saçları, bu güz yapraklarının kıskançlığıyla önüne.

Her gece biraz ölümdür, ta ki tamama erene dek.

Güneş.
Net olmayan ve Sarmayan sohbetlerdir.
Hiçbir şeye inanmıyorum" dedi.

Ne insana, ne can çekişen tanrıların aşkına biat eden bunca hengameye.

Kim olduğunu bulabilirse bir gün ; bu oyun çarkı devam edecek güzellemelerine yine de.

Ölümü hatırlamak onu var etmez" dedi. Yaşama bir noktadan çok virgül vaat eder bu düşüncesizlik.

Biz hepimiz aynıydık; ölüm bizi eşitledi" dedi. Piramitlerden gökdelenlere uzanan kum saatleri akıyor halen.

Beyin çeperlerini baltalayan bir fikir ağrısı bu.

Hangi evrende son bulacaksa bulsun artık bu dilin anlatamayışları, bitirişleri beni.

Ah işte çınlıyor yine glosoli.! Nevrozu ayakta halen, nevrozu bırakmasına engel bu melankolik paranoyaları.

Şairlerden asgari yaşamlar; tüm olumlayıcı duygulardan uzakta bir kaçış bırak.

Bırak şimdi bu yadsınamaz,inkar etme"diyor birileri.

Hadi nefes al ama bırakma. Bırak patlasın bu sancılar göğüs kafesinde. Kim olduğunu söyle!

Bırak çıksın gerçek" ortaya.

Gerçek!
Bir ideoloji, bir fikir kalıbına kendisini sığdırıp mumya edasıyla sarmalanacak kadar nefessiz ve çiceklerden uzak kalmamalı insan" dedi. Bu korkunç! Bir ölü kadar uykulu olabilir çünkü ömürleri boyunca.

Sakın sanmayın iyimser olduğunu" buna oblomov ile pollyanna'nın sevişmesi kadar uzak bir ihtimal olarak bakabilirsiniz."
Bu bir tiyatro sahnesi ve entropiye kurban varoluşlar.

Hangi rol sizi' sizden edebileceğinin farkındalığını sağlayacak kadar dürüst ki! Yine de devam der' Tanrı" bu camekan kutu benim koleksiyonum ve şahit olmalısın der' övünç, hiciv veyahut alkışlarıma..

Elleri yakınlıklara açılabilecek kadar ne soğuk ne sıcak. Gidin ' gidin ve beni yalnızlığımla seviştirin artık .
Nevrozu şimdilerde kaçışta. Kurak gözaltlarına vurgunu, çoktan yapmış olmalı.
Yine de sormalı bu mukavemete karşı cevapsız soruları!

Bakarsın yazların o bilindik ikindilerinden uzaklaşır, ağızlarda biriken ayazın dingin buharları.

Yine de bunu yineler şair;

'Şeytan diyor ki yanaş şuna,
'Adını anma sataş şuna..
'Deli kader seni karşıma çıkaracak mı bilen yoook..
Ne diyon amk. O nası başlık.
Ulu da mı yazıyon? ihihihi.
inanın bilmiyorum nerede kaybettiğimi dünyamı! Hangi yörüngede kaç güneş etrafında dönüyor ot bitmeyecek topraklarım! " dedi.

Şimdi nevrozuna güzellemeler dizebilecek misin bakalım onlarsız da'
Yo, hayır. Aynıyız ikimiz de.

Yüzümün silüeti duvarlarda' diyor. Karanlık bir oda kaç duvar ki ve yüzlerim milyarlarca yıl dolaşsın, dölünü doğaya bağışlayan bir baba'nın yokoluş serzenişinden çıkıp binlerce kurşuna dönüyorum.. tüfekler.

bitişi sonlu olmayacak savaşlara, yarışlara. Kopan kollara bir olmayacak vücutlara; insanın bitişine.. korkuya.

Yalnızlığıma, toplama kamplarından uçuşan dumanlar.. marilyn monroe 'nun topuklu beyaz ayakkabıları.. ah o sokrates'in asla bilinmeyecek çirkin suratı. Orhan veli'nin düştüğü foseptik çukuru.

"Bir hayli mizah sever bir dostsunuz doğrusu. Ben mi? Hayır.

Buradasın çöl aslanı, sırtımda sezebiliyorum sıcak kumlarını. Geceleri geçen donuk bakışlı esintilerini.. su..

Susun artık! Hadi dindirelim acımızı. Acımız mı! Acılara aç kendini..

Neler oluyor! Zerdüştsün.
Ben şimdi ne yapsam acaba!
Çalıyor yine kulak arkamda camus'un söylevleri
Hilkat garibesi bir yaradılış beyincik çeperi hadi canım sen de..

Bırak kanını canını da hep aynı melodiyi söylemedi mi bileği kesiklerin akıttıkları..

Çirkin o, dişleri tütün sarısı.
Bir kedide üç renk üç farklı bir varlık sahasında üç gün 2 gece geçirmişlikleri vardı aynı güneşlere karşı..

Çekilemez o, gözleri en sıradanların kahve rengisi.. neye sahip şimdi!
Çelimsiz geliyor cümleler bir şiir denemesi açısından.. fazlasıyla eskiz figürlerden halliceler..

Nedir mi uzaklıklar! Sen varışlarını kat etmedikçe uzaklar, basit.

Nedir mi insan!
insan bir karşı duruştu her şeyden bir şeye ..

Ve insanlar tanrılılığını yazdı beyhude, oynadı, yenildi. Bir kadın bir erkek çokçana ayrılışlı..

Ve şu yazılmıştı çoktan kader kitabına;

Ta-bi rad-yo-muz-da yi-ne Demet Akalın
Bir kez ol-sun bi-zi çal-ma-dın adamım..