bugün

herkesin yazamayacağı. ahmet mithat efendi'nin nesirde denemediği tür yok, yüzlerce eseri var, ama şiire elini bile sürmemiş.
demek ki his, hayal, musiki öyle ha deyince gelecek şeylerden değil.
demek ki roman, hikaye vb. yazmak bir sanat, şiir yazmak ise bambaşka bir sanat.
--spoiler--
ŞiiR
Kadın kendini gösterdi usulcana
Çekingenlikle koşulu beyaz usulcana
Gittiler gözleri aşka yaşamaya yangın
Gidip gelenler oldu gitti geldiler.

Kadın saçlarını getirmedi uzakta tuttu
Umutsuzlukla dolu soyunmak uzakta
Düştüler karanlıkta aralık aralık
Düşüp ölenler oldu düştü öldüler.

Kadın gözlerini koydu ortaya
Bir mavi bir gökyüzü aldı çevrelerini
Sevdiler sonsuz bir maviyle alıngan
Sevip yaşayanlar oldu sevdi yaşadılar.

CEMAL SüREYA
--spoiler--
yüksek sanattır. edebiyatın zirvesine oturmuştur. insana başka bir dünyanın da mümkün olduğunu gösterir. orada bir yer var uzakta... duyuyorum görüyorum anlatamıyorum...
kelimelerle adeta dans etmektir. türkçe öğretimi dersi. 4 temel öğesi vardır: vurgu, tonlama, duruş, ritim.
şiir, şairin gerçek aşkını içine akıttığında şiirdir. bütün kainat aşk ile döner, kainattaki her şey gerçek aşk ile salınır, titreşir. gerçek aşkın gücü, şiirin konusu ne olursa olsun o şiiri gerçek bir şiir yapar; hangi ölçüde hangi kalıpta yazılırsa yazılsın.
orhan veli : şairin yaptiği iş.
ölçülü düzenlenmişse ve çeviri değilse okunması enfes olandır. ıraklı şairin de dediği gibi: "çeviri şiir arada cam varken birini öpmeye benzer".
herkesin harcı olmayan edebi bir biçimdir.

bugun pazar.
bugun beni ilk defa güneşe çıkardılar.
ve ben ömrümde ilk kez gökyüzünün bu kadar benden uzak,
bu kadar mavi, bu kadar geniş olduğuna şaşarak,
kımıldamadan durdum.
sonra saygıyla toprağa oturdum.
dayadım sırtımı duvara.
bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
toprak, güneş ve ben,
bahtiyarım.

nazım hikmet ran
dilin, kalbin, beynin ulaşabileceği son noktadır.
--spoiler--
''Burjuva şiiri toplumsal değişim için gerekli olan köklerle ilgisini yitirmiştir. Özü kısırlaşmış, etki alanı daralmıştır. Bir halkın, hatta bir sınıfın sesi olmaktan çıkmış, dar bir arkadaş çevresinin uğraşı olmuştur şiir. Burjuva ozanı sanatına yeni bir yön vermeyi başaramazsa çok geçmeden şiirlerini okuyabileceği kendinden başka kimse kalmayacaktır çevresinde.''

george thomson
--spoiler--
--spoiler--
''Şiir kişileri uyutmak için değil, uyandırmak için yazılır.''

Tomas Tranströmer
--spoiler--
şiirim güzel bir şey olduğunu orta son zamanlarında keşfetmiştim.bir kız vardı,ön sıralarda oturup hocanın ağzının içine bakan cinsten, gariptir ön sırada oturduğu ve çalışkan olduğu halde güzeldi,yani o zamanlar öyleydi.ben ve diğer çocuklar baya baya aşıktık kıza.herkes kızla kantine inmek için neredeyse sıraya giriyor.bir akşam ablamın şiir kitaplarından birisini alıp ,içinden en beğendiiğimi çalakalem bir müsfetteye yazıp sabahına ilk tenefüste o kıza verdim.onun için yazdığımı söyledim,hayatın da ilk kez biri onun için şiir yazmış,işin gerçeğiyse benim gibi onun da daha önce hiç rimbaud okumadığıydı.o tenüfüsten mezun olacağımız en son tenefüse kadar hep ikimiz indik kantine,diğer çocuklara bu gizli sırdan hiç bahsetmedim,çünkü bütün sınıf bir an da şaircilik oynmaya başlayabilrdi.ben şiir denen şeyin araba dolusu orkidelerden bile daha etkili olduğunu ozaman anlamıştık.bütün o şiir kitaplarının neden ablamın odasının en güze yerinde durduğunu ve o kızın neden benimle kantine inmeye karar verdiğini.şiirin sihir olduğunu rimbaud'dan öğrenmiştim.teşşekkrer rimbaud.
maddi karşılığı olmayan, ruhani iş. yazmak mı ? kime niyet kime kısmet.
türkiye'de basitleştirilmiş, sığlaştırılmış bir kavram. çünkü herkes yazıyor. yani yazdığı sanrısında kaybolup gidiyor maalesef. şiir, "sen gittin, ben bittim" tarzında kelime öbeklerinden çok çok uzak, herkesin nefesinin inmeye yetmeyeceği kadar derindir. herkesin okuyarak anladığı bir şey, şiir değil sadece yazıdır. kapalı olmalı en başında. beş kere altı kere hatta daha fazla okuduğunda anlayabilmelisin ya da her okuduğunda farklı anlamlar çıkartabilmelisin. bunu yapan adamlar var. yok değil. ama az. diğerleri sadece yaptığını zannediyor. mesela bir şiir okudum geçen yıl, ah muhsin ünlü şiiri. başlığını hala düşünüyorum. hala düşündüğümde de farklı bir anlam çıkartıp cebime koyuyorum. "senin bıraktığın yerden allahu ekber" diyor o başlıkta. şiir böyle şeylerdir. kapalı anlatım, imge bombardımanı. ibrahim sadri gibi pavyon şairlerinin ciddiye alındığı bir ülkede şiirin basitleşmesini yadırgamamak lazım aslında. kapalı, keskin imge her zaman iyidir.

şiir de öyle herkesin yazabileceği türden bir metin değildir. göt ister. bilgi ister. birikim ister. yaşanmışlık ister. ister ha ister. yazık. bu ülkede şiirin düştüğü kaldırımlar. ciddi anlamda şiir seven insanları üzüyor. üzmeli de zaten. ah ulan ah.
türkçesinde bile bazı kelimelerin ardındaki göndermeleri çözümlemek yeterince zorken, ingilizcesi kabusa dönüşebilen ve özünde pek güzel olan edebi türdür.

sadece okusak, hislensek ve geçsek ya... niye her kelimenin yüzyıllar önceki göndermesine geri dönmek zorundayız?

not: başka bir dile çevirmesi hepten delirten güzelliktir ayrıca.
benim bir şiirim var :
Ağlıyorum

Nedensiz yere ağlama geliyor sen gidince .
Eski günleri hatırlıyorum .
Beni koşulsuz sevmeni ,
Her derdimde yanımda senin olmanı ...

Ama artık yoksun .
Niçin bırkatın beni ?
Neden şimdi sen yoksun yanımda ?
Neden sol tarafımda bir sızı var ?

Neden gün bu kadar karanlık ?
Her yer anlamsız .
Ve niçin renk yok etrafımda .

Ağlıyorum ....
Şımarık bir çocuk gibi
Şekeri elnden alınmış bebek gibi ...
Ama seni getiremiyorum ...

Her gün bu acıyı bize çektirenlere
Lanet okuyorum ...
Ama sen yine yoksun
Ve ben yine yalnızım .

Ve şimdi yanına geliyorum .
Artık bu pis dünyadan ayrılıyorum .
Sana geliyorum sevgilim ...
Mutlu olmaya geliyorum ...
"Şiir ki benim en güzel sahtekarlığım"

alova
Metin Üstündağ tanımıyla: "Şiir fesleğen çiçeği gibi. Geçerken eliniz değer, müthiş bir koku; genziniz bayram eder. Şiirin az okunması değil mesele, hayatımızdan iyice çekilmesi acı. Şiir sadece sözcüklerle yazılmaz. Bazen bir jest, bir mimik, bir ince marifet de şiir olabilir. Katır kutur bir hayat yaşıyoruz. Mizah ve şiir bu hayatı biraz inceltmeye çalışıyor."
şiir kitabı basmak, büyük kanyon’dan aşağı gül yaprağı atıp ekosunu beklemeye benzer.
buradaki insanların yok hiçbir şeyi,
önlerinde bir şey yok.
bitmeyen bir yol sadece...

bu tarlaları süren insanların,
buradaki insanların talihsizliğidir baki olan.

emille van haaren.

nazi işgalindeki belçika'da evlerini bırakıp kaçan insanlarını anlatırken.
aslı itibariyle arapça bir köke sahiptir. şi'r olarak türkçede yazılır.
duyguların kapsülleşmiş halidir. öncelikle, vermek istediğin şeyin özü lazımdır; umut, umutsuzluk, aşk, mutluluk, çaresizlik, vicdan azabı, özlem vb duyguların özü itina ile alınır. aktarış sırasında; "öz" elde mevcut olduğu için, fazla şekil, boyut, düzen önemli değildir, sunuş önemlidir, kanımca da zaten duyguların özü elde olduğu için, pek kurala bağlı kalmaya gerek yok. en son; iyisinden, ufacık bitanesi; ağlatır, acı çektirir, güldürür, hatırlatır, düşündürür, geçmişe götürür...

insanların melankoliye olan düşkünlüğünden dolayı, genelde şiirler umutsuzdur veya daha kötü bir ihtimal, mutluluğun özüne sahip olamadıkları için, hüzünlüdür çoğu şiir, aksini anlatmaya çalışsa samimi olmaz.. sonuçta duyguların dışavurumu olarak çok büyük bir silahtır şiir, değerlendirilmeli...
beni bıraktılar.
başaşağı bir yağmur içinde
nasıl bırakılırsa
öyle.
birdenbire kış geldi
sesimi koymuştum buralarda bir yere
bulamıyorum.
yol oluyor bir yanından ölüm tutunca
bir yanımda merkez kaç kuvveti
kaçıp nereye saklanabileceksek sanki.
Nuh'un oğlu geliyor gözümönüne
bir fırtınanın kahrına kurban kuşların ağıtı gibi
beni bıraktılar.
tüm sosyalfobi suskunlarına örnek teşkil etmesi amacıyla
başaşağı bir kar altında
dört parçalı kristal buz kütlesi oldu gözlerim
su akıp gitti yolun kenarından kire bulanarak
kirlendiği yerlerin anılarını susarak
beni bıraktılar.
zamanın akışı dört dünya quarkı boyunca sabit kaldı iç cebimde
biraz tütün bulaşmıştı elime ve yüzüme
yol kenarında birini bekler gibi
sonbahar bitti birdenbire
kış geldi
kanserli bir hücre nasıl çoğalmayı vasıf bilirse kendine sonsuzca
beni bıraktılar.
aynaya bakamadım.saçlarım nasıldı baş aşağı.
gözlerim nasıl böyle kanlanıyordu sahi
sonra yol bir de.kıvrım ve karanlık ve başaşağı.
"ben aşka âşığım; o ise bana âşık olmuş.
(hani) beden ruha âşıktır; ruh ise bedene!
bazen ben, iki elimi onun boynuna dolarım;
bazen de o sevgililer gibi boynumu çeker."
çıkıp dağlara yaylalara
susmak istersin
ama yalnızca susar gibi görünürsün
derviş olamadın
ama başıboş da kalmadın!