bugün

birilerinin para kazandığı, birilerinin ün yaptığı fakat hep onların üzerinden gidildiği gençlerimizin haberleri... en çok koyanda; kimin? kime? nerde? nasıl? neyle? destek olduğu bilindiği halde hala ağlatan haberler...
http://www.tosya.gen.tr/~video var ~hemen komşu köyden görüntüler. ağlayan gene ana,baba, kardeş, dost...gülen?
akp den ambargo yemiş haberlerdir; tamam seçimin son günlerinde bana karşı kullanıyorlar dediniz anladık ama her gün üçer beşer asker ölürken başarısızlığın maskelenmesi ve gözlerimize örtü çekilmesi kadar doğru acaba?
seçimlerin bitişi ve cumhurbaşkanı'nın da seçilmesiyle birlikte bir anda bıcak gibi kesilen haberlerdir. oysa ki, seçim öncesinde her akşam şehit cenazeleri, ağlayan aileler, cenazelerde boy gösteren siyasi duruşlar vardı. peki, ne oldu da bir anda bitti? terör bitti de bizim haberimiz mi yok? şimdi ise mevzu türüt davası. insanın aklına, seçim öncesi şehit haberlerinden insanları gaza getitip, ''mhp' yi meclise sokma planımıydı acaba'' sorusu geçiyor. zira, buna benzer senaryo, aponun iadesinde de yaşanmıştı.
bizler bu kadar yönlendirilmeye açık bir toplum isek, ileri zamanlarda nerelere sürükleneceğiz, aklıma bile getirmek istemiyorum.
kendileri sıcak evinde rahat otursun diye ölen o yiğitlerin şehit haberlerine sevinen soysuzlar bile mevcuttur.
kimi zaman her kanalda ve her haber bülteninde gördüğümüz; kimi zaman ise yerlerini dizilerin ve sabah programlarının aldığı haberlerdir.

şimdi; şehit edebiyatı yapmıyorum ya da milliyetçi şövenist duygularla yaklaşmıyorum yaklaşanları da eleştirmiyorum bu yazıda, kafadan söyleyim...

ancak bazı haftalarda requem for a dream filminin fonu eşliğinde yapılan şehit edebiyatı bana kasıtlı ve art niyetli geliyor.
hani sanki devlet bir takım olayların üstünü örtmek istediğinde bizden ve onlardan ölenleri; yani piyonlarını oyunun doğru karelerine koyarak ve de bunu medya aracılığıyla yaparak emeline ulaşma çabası içerisinde gibi...
artık şehit vermek istemeyen anneler günden güne çoğalıyor ve bize onların "yeter!!"leri yerine ölenler gösteriliyor.

bilemiyorum...
gördüklerimiz görmediklerimizin 10 da 1 i olan haberlerdir.
sessizlik anı.
kafayı anneden yana çevirememe durumu. bilinir ki o anne şu anda doğuda askerlik yapan, 9 ay boyunca karnında her türlü tehlikeden koruduğu çocuğunun başına da gelebilir diye bu kıyıma kan rengi göz yaşı dökmekte. baba yine sessiz, iç sesi çığlık atan duvarlar arasında yankılanıyor biliyorum.
spiker ağlamaklı, ve bir anne 10 sene önce ölen şehit oğlunun mezar taşını seviyor. "hükümet bir şey yapmıyorsa yapamıyoruz desin, ben ve benim gibi nice bağrına mezar taşını basmış analar gider onları kendimiz öldürüz, kökünden kuruturuz diyor" ve birden akıyor yaşlar utanmadan arsızca akıyor, kin oluyorlar düştüğü yerde. dayanamıyorsunuz kanalı değiştiriyorsunuz adamın teki hakan şükür'ü tartışıyor, ibrahim tatlıses begüm'ün kalçalarına vuruyor. bu sefer daha bir hızla akıyor yaşlar siz içinizi yıkarken akıttığınız yaşlarla, içinizdeki o görüntü hiç susmuyor. "kendimiz öldürürüz, biz kuruturuz onları" diyor anne.
ve birilerine inat o analar yan gelip yatma müdavimlerine ağlıyor sessizce mezar taşını seve seve.
Onlar yan gelip yatmıyorlar
Nur içinde yatıyorlar.
basında sansürlenen haberlerdir.
neymiş? çocuklar olumsuz etkileniyormuş(!)
küçük çocuklara izletmeyin ki askerlik hakkında bilgileri olmasın ürkmesinler, askerden kaçmasınlar, askere hiç bilgileri olmadan gitsinler ki onları da rahatça şehit verebilelim!!..
bugün itibariyle bir tanesini daha medyada gördüğümüz haberler. bu sefer sayı biraz kalabalık. biliyorsunuz artık 1-2 tane ölmesine alıştık. ama böyle toplu olunca birden uyanıveriyor insanlığımız. eğer bu 15 asker tek seferde değil de 2 haftaya yayılacak şekilde birer ikişer ölseydi gazetelerde ufak bir haberle bahsedilecek, sitelerde minik bir link verilecekti. çoğu haber bülteninde görüntüsüz yer alacaktı. çünkü bu kadar acı çekmek, aci çekme eşiğimizi yükseltti. 1-2 kişinin ölmesi pek bir şey ifade etmiyor artık.

şimdi yine artlarından ağıtlar yakılacak. bu her iki taraf için de geçerli. bir sürü haberin konusu olacak, askeri, sivili, basını şusu busu 25 yıldır izlediğimiz oyunu tekrar sahnelendirecekler. biz de elimizde mendil hem izleyip hem gözyaşımızı sileceğiz. ancak şu var ki bu askerlerin hepsine kahraman denecek. büyük çoğunlukta kayıtsız şartsız kabul edecek bunu. oysa ki onların hemen hiç biri kahraman falan değildi. daha dün dükkanda çalışırken, evde otururken, sokakta gezerken askere alınmış bir grup genç. askere gidip de ölmeden önce gördüğünüzde serseri dediniz belki kimisine, birsürü genellemeye kurban edip yobaz dediniz, dinsiz kafir dediniz, hayırsız evlat dediniz ya da çok dürüst biri, efendi bi adam da demiş olabilirsiniz. ama askere alınıp da yeşil kamuflajları geçirince üstüne birden kahraman yapıverdiniz. bir aile kurmanın sorumluluğunu bile almamıştı çoğu ama kahraman olmak zorundaydılar. olamadılar. olamazlardı zaten.

askerliği yaptığım yer de bu tip karakollardan biriydi. elbette ki çatışma çıkma tehlikesi vardı. orada şafak tüketen 50-60 kadar asker bir çatışma çıksa da savaşsak diye beklemedik hiç. bir kısmı köyünden ilk kez çıkmıştı, bir kısmı ilk kez başka bir şehre gelmişti, bir kısmı ilk kez bir üniversite bitirmiş adam görmüştü, bir kısmı kurulu düzenini bırakıp gelmişti. karakola yeni gelen askerlerin çoğu etraftaki dağlara bakıp bakıp ağlardı ben nereye geldim diye. en milliyetçisi bile o yerden bir an önce kurtulmak için şafak sayardı.

ben de bazen oturup bakardım bizim karakola. şimdi bizi basmaya gelseler ne olur diye. eğer o 4 aylık süre içinde ciddi bir baskına uğrasaydık herhalde hepimiz ölürdük. o kulübe gibi yerden bir kişinin bile sağ çıkabileceğini sanmıyorum. ben de kahraman değildim. 1 aylık bir acemilikten sonra gittim oraya. o 1 ayda aldığım en yoğun eğitim de uygun adım yürüme eğitimiydi. bir gün de atış yaptırdılar 25 metreden. hayatımda ilk kez 3 mermi sıktım, hedefteki kağıdı tutturamadım bile. öyle de kaldı. eğer bir çatışma çıksaydı eminim ben de bir kahramanlık yapamayacaktım.

diğer askerlere şöyle takılırdım. oğlum biz burda çatışma sonucu ölmeyeceğiz, ya mesut kazanı patlatacak, ya ahmet jeneratörü gümletecek, ya yusuf fırını yakacak, ya kenan tüpgazı patlatacak ya da ruh hastası resul'ün bi gece aniden kafası atıp bütün koğuşu tarayacak öyle öleceğiz. gerçekten de gündelik hayattaki işlerini bile yapmakta zorlanan askerlerin çatışma esnasında birden kahraman mehmetçik olmaları çok düşük bir ihtimaldi.

askerlik bittiğinde derin bir oh çekmiştim. benimle beraber uçağa binene yaklaşık 300 kişi de öyle. beni karşılamaya gelen ailem de öyle. kurtulmuştum kendi adıma. şu anda da ailemde, yakın akrabalarımda ve arkadaş çevremde, çatışmanın olduğu yerde askerlik yapacak birisi yok. ama artık iş buraya kadar gelince korkularım başkalaştı. şu an bu terörden bir şekilde beslenen, onu bitirmek istemeyen, istese bile adım atmayan, kendi amaçları doğrultusunda kullanan pkk, tsk, hükümet, partiler, dernekler, gazeteciler kim varsa hepsine lanet okumaktan başka hiç bir şey yapamıyorum. biliyorum ki bir çatışma 25 yıl sürmez, biliyorum ki herkes istese çoktan biterdi bu haberler. yıllardır alışveriş yaptığım ve mahallede hiç bir sorun yaşamamış olan kürt bakkalımla beni ve etrafımdakileri karşı karşıya getirmek isteyen kim varsa hepsine lanet olsun.

aklımın tv haberlerini kavradığı günden beri aynı olaylar dönüp duruyor. kendi adıma kurtuldum desem de bir gün eğer evlenirsem ve bir erkek çocuğum olursa, böyle bir karakola askerlik yapmaya gitmesi ihtimali korkutuyor beni artık. bir 25 sene daha sonra aynı haberleri görme ihtimali ve bunları engellemek isteyenlerin seslerinin hep cılız bırakılışı beni korkutuyor. bu karakol daha önce defalarca basılmış. 12 kasım 2034 aktütün karakol baskını gibi bir başlık görme ihtimalim beni 25 sene öncesinden korkutuyor.
geyik muhabbeti gibi gelir oldu değil mi? ne kadar da kanıksadık. "balkanlardan gelen soğuk ve yağışlı hava" ya da "tüm yurtta ve dış temsilciliklerde törenlerle kutlandı" gibi bir cümle... "mardin'in nusaybin ilçesi kırsalında, teröristlerle girilen çatışmada şehit düştü..."
pkk çeyrek asırdır türkiye'nin gündemimi alt üst ediyor, kimyamızı bozuyor.

kara çarşafa getirdiğiniz açılımı kürt sorununa getirin bitsin bu çile.
mehmet ali birand'a göre en az 3 şehit haber olmalıdır.* *
haberler çoğunlukla yemek saatine denk gelir. yemeğinizi yerken şehit haberi verilir... midenize yumruk atılmış gibi hissedersiniz.
çocuk yaşta evlatlar daha gün görmeden zorla hayatları ellerinden alınır.
resimlerini, son görüntülerini, ailelerini gösterir sonra. kahrolursun.
için acır...
bin kere öldürür. yüzbin kere öldürür.
her şehit haberinin ardından jetlerin havalandığını ve onlarca teröristin etkisiz hale getirildiğini duymaya bizi alıştırmış haberlerdir. madem bölgede terörist vardı neden jetler daha önce havalanmamıştır sorusunu da akla getirir.
yakinda bunlarada rtük baski yapar ve bir bok duyulmaz, uyku ilaci gibi.
zaten tv lerde suc, ulan sen ne hakla sehit haberi verirsin halki titretip kendine getirirsin degilmi ama.
alıştırıldık. çoğumuza dokunmuyor gibi. bazılarımız sinir krizi geciriyor.
izleyenleri bir akşam anne, baba, eş ve çocukları gibi yakınlarını ise bir ömür boyu kahreden haberler.
allahın banada nasip etmesini dilediğim haber türü. *
bu sefer acı haber şemdinliden..

30 ağustos zafer bayramının coşkusu yaşanırken, 1 astsubay ve 3 uzman çavuş "daha" şehit verdik.

ben bu yaşta anladım ki dostluk açılımı yerine, ordunun bu pkkya yaşadıkları her nefesi zıkkım etmeleri gerekiyor.

kürt açılımı değil, pkk ya destek veren kürtlerin, ve pkklı herkesin bu ülkede kazınması gerekiyor.

faşistlikse faşistlik! bıktım artık bu haberlere içimin yanmasını ve içi yanan annelerin haberlere çıkmasına.

lanet olsun.
o kadar açıldık, sıklığı ve sayısal çokluğu sebebiyle şehit haberlerine o kadar alıştık/alıştırıldık ki, tepkisiz bir toplum haline geldik. bugün şehit haberleri karşısında "aman canım sürekli şehit oluyorlar her gün bunlara üzülecek miyiz? napalım ölen öldü." deyip dünya sikime minare yaşama devam edenler ortaya çıktı. her gün ağlamayın, ama en azından neden bu kadar şehit veriyoruz diye bi düşünün. maalesef ki toplum bilinçli olarak teröre tepkisizleştiriliyor.

yakın bi zamanda şehit haberlerine medya yasağı geleceğini söylesem bu sikinizde olur muydu? yoksa yine "aman nasılsa ölüyorlar, biz yaşamaya bakalım" mı dersiniz. çok yakın, bekleyin ve görün. şehitlerin adı bile geçmeyecek hiç bir yayında. böylece hem şehit haberlerinden rahatsız olanların, hem de teröristlerin istediği gerçekleşmiş olur.
kor gibi bir şey, düştüğü yeri değil her vatanseverin yüreğini yakıyor. kendimi bildim bileli televizyonda isimleri, memleketleri değişen ama ardında aynı tabloyu bırakan kahramanlar.. acılı bir aile, sinir krizi geçiren bir anne, düşmanları sevindirmemek için dik durmaya çalışan bir eş/nişanlı/sevgili, bir evladı daha olsa onu da vatan uğruna seve seve feda edeceğini söyleyen onurlu bir baba, gözü yaşlı kardeş ve henüz ölümün ne olduğunu bile anlayamadan ufacık yaşında babasız kalmış masum bir çocuk.. gün geçmiyor ki bir yenisi eklenmesin aralarına.. sadece kayseriden bile 170 şehit verilmiş.. başlangıcından beri toplam şehit sayıları korkunç.. değişen? değişen hiçbir şey yok.. her yeni şehit haberinde tabuta kapaklanmış bir yakınıyla birlikte gözyaşı döküyoruz, öfkeleniyoruz, sövüyoruz.. sonra mevsimine göre yazsa diyet haberleri, kışsa yağan karda kayan araba görüntüleriyle devam ediyoruz hayatımıza.. bir yerde bir kişi bizim için, vatanı için korkusuzca canını feda ediyor; bizse değişen hükümetlere rağmen devam eden bu terör belasına dur diyecek hiçbir şey yapmıyoruz, yapamıyoruz..
iç burkan haber.
ateş düştüğü yeri yakıyor elbet ama pisi pisi ölmeler bana koyan. bir hiç uğruna üstelik.
siyaset denen şeyin ne işe yaramaz ve ne iğrenç olduğunun kanıtı.
insanlarin bitmesini istedikleri nadir seylerden birisidir.ama sanirim bu gidisle hic bir zamanda bitmiycektir.yazik demekten baska bir sey gelmemesi ne kadarda aci...