bugün

özünde [(şarkının sesini kıs) diyen dıbık olmasına]** rağmen köşeli parantez, köşesiz normal parantez engeline takılan hadisedir.

hani olur ya coşku moda geçmişinizdir ve o an en sevdiğiniz şarkı çalıyordur az da sesi açmışınızdır hani. belki ipodunuzda, belki arabanızda, belki uçakta, belki dolmuşta, belki vapurda, belki de evinizde şarkının verdiği etki ile coşkulu dadikalar geçirmektesinizdir. akabinde müzikten rahatsız olan, müzik zevki olan olmayan, abiniz, ablanız, anneniz, teyzeniz, enişteniz, arkadaşınız, kız arkadaşınız, dıbık komşunuz, dıbık şöfor abimiz, pala bıyıklı dıbık sayın yolcu, vapurda martılara simit atarmış gibi yapıp atmayan dıbık pezevenk ya da ne bileyim yanınızda oturan cici tatlı bir hatun belki de allah belasını vermeyesice çirkin ve dıbık olduğu halde "müziğin sesini kısabilir misiniz?" diyen, diyebilen hatun, olur da müziğin sesini kıstırmaya çalışırsa tüm coşku sona erer. en sevdiğiniz oyuncağınız elinden alınmıştır, bir de utanmadan üstüne binilip "fıstık benim oldu muehauhhae!" denmiştir ya, hayat böyle bir şeydir. öhm... ne diyorduk? he bahsi geçen şahıslardan, dıbık sıfatı yakıştırılanlar biran önce ölmelidirler, belalarını benden ya da bir başkasından bulmalıdırlar. as bakalım iki tanesini bir daha yapıyor mu!

(bkz: dıbıksal faaliyetler)
gençlik yıllarımızda bir gün sene 2000, aylardan ekim filan sonbahar işte. hacı ahmet mahallesinde bahçe içerisinde küçük bir gecekonduda oturan okul arkadaşıma 10-15 kişilik arkadaş grubuyla beraber party maksadı ile gittik. evin dışı tırt, içi saray yavrusu. zamanın en kral ses sistemleri, müzik setleri filan biz mest olduk tabi. o zamanlar da kim kay'ın lilali şarkısı çok meşhur. açtık son ses evde koltukların üstünde zıpır zıpır zıplıyoruz. böyle eğlence yok. şimdilerde müziğin sesinin biraz yükselmesiyle başına ağrılar giren ben, daha yüksek daha yüksek diye gazlıyorum müzik setinin başında görevli arkadaşımızı.

bu durum 1 saate yakın sürdü. arada bir başka parçalar da çalıyoruz ama dönüp dolaşıp bir lilali patlatıyoruz.

ilk şikayet yakın çevre komşulardan gelmeye başladı, çok da iplemedik. hatta bizden 2 3 yaş büyük komşu çocuğuyla bizim bir arkadaş arasında ufak çaplı bir sürtüşme de yaşandı ama çocuğa nanik yapıp yolladık.

aradan biraz daha geçti tekrar kapı çaldı. "kısın lan şunun sesini" dedi kapkara cılız pörtlek gözlü, yine bizden 2 3 yaş büyük bir çocuk. "kısmıyoruz lan kara çıyan pis çingene" vs. türlü hakaretler yağdırmamızın akabinde hacı üsref mahallesinin contileri akın akın evin etrafını sarmaya başladılar. tabi artistlik devam ediyor bizde, karizma çizilmesin diye bizim arkadaşların dikleşmeleri bitmiyor. contilerin ele başısı "kızlar içeri girsin, erkekler gelsin dışarı" diye düelloya davet etti bizimkileri. neyse ki biz yırttık.

sonrasında olanlar çok da möhim değil, her ergen ilk ergenlik yıllarında, dayak yemiştir. benim arkadaşlarımın anısı da o gün orada hafızalarına kazındı. yüksek sesle müzik dinlemenin ve çevreyi rahatsız etmekle uyarılmaya rağmen bunu sürdürmenin ağır bedelleri de olabileceğini, o yaşlarda öğrenmiş bulunduk.
müzikten yoksun, ağzını tadını bilmeyen, büyük bir olasılıkla hayatın zevklerini yaşamadan ölüp gideceği düşünülen dıbıktır kendileri.