bugün

çocuklu ailelerin çocuklarını alıp sinemaya gittiklerinde izlerken rahatsız olabileceği, ama bunun dışında da belirli bir yaş sınırının üstündeki herkesin rahatlıkla izleyebileceği, gayet güzel bir film. ama harikulade filan değildir. sadece fena değildir.
-bak hakketen cıtır mı?
+gel, gel, hem de cıtır cıtır..
diyalogunun gectigi film. * * *
filme son derece istekli gitmeme ragmen beni dumur etti.
bu kadar konuşulunca ve çağan nın elinden çıkınca görmek farzdı.

sahneler arasında geçiş görmedim, acıkcası aşkları da inandırıcı bi boyutta degildi.
oldu bittiye gelmiş, ya da senaryonun heyecanından çabucak, yeterince sindirilemeden cekilmiş telaşlı bi havası vardı.
son sahnede ugrasılmıştı haliyle en fazla.

bence burda seyirci kendinden daha çok sey katıyor yonetmen adına.

o fon müziğine kendi slayt gösterini yaparsan da aglarsın.
kırık dökük ask hikayeleri herkeste mevcuttur.
özünü burdan alan ve beyoğlunun melankolik yapısıyla iyi pişirilerek olusturdugunu dusundugum bir filmdi.
(bkz: ıssız adam ı ıssız adaya bırakmak)
o güzelim şarkıları her yerde çalınır yapan film. bunu sevmedim. hiç değilse onların üstünde parmak izleri kalmasaydı, hoyratça avuçlanıp mıncıklanmasalardı. bir sürü oyuncak var zaten piyasada. o şarkılar, bana, sanki tozlu tavan aralarında sadece kendilerini tanıyanların okşamasından mutluydular da, şimdi, birdenbire açgözlü, gördüğünü hemen tüketiveren hoyrat bir kalabalığın ortasında kalmışlar gibi geliyor. bilenler zaten biliyorlardı. çağan ırmak; filminde keşke yenilerin * şarkılarını kullansaydın. ama müzik çok önemli değil mi? hatta filminin omurgası o şarkılar oldu. meze ettin o güzel müzikleri ortalık yere ya. sana bir şey demiyorum.
edit:imla
son sahnesiyle replik harikası film. bitişte mimiklerlerle, gözlerle, sözlerle amaca ulaşıyor. derin bir son, müzikler de cabası..
yeni ayrılmış bünyeye feci koyan film.

--spoiler--
başlarda alper'in ada'ya yaptığı (elini öpmesi, yanında biriyle uyumaya alışık olmaması falan) şeylerde biraz kendimi buldum, hatırladım. onlarla ve müziklerle geçti 1. yarı. sonra 2. bölüm geldi, alper salağı ayrılmak istiyorum dedi, roller değişti. ada'ya yakın buldum kendimi, gözlerim doldu onun o haline. son sahne gelip çattığındaysa ağlıyordum bildiğin, sabah sabah insan da yok, salya sümük ağladım yeminlen, hıçkıra hıçkıra böyle. bakıp da ne ada'ya ağladım ne alper'e, kendime ve yarene ağladım ben. herşey taze olunca koyuyor insana. bu arada arkamda oturan liseli gruba da selam ederim burdan, bi türlü çıkmadınız anasını satayım sonunda önce ben çıkmak zorunda kaldım o gözlerle.
--spoiler--
- receeeeppp.. ne dolanıyon ıssız ıssız.. ayran çalkaladım, al şu sokumu da ye yanında..
+ şu an şunu anladım ki, ıssızlık şehirde arkadaş! köy yerinde kalabalıklar yok ki arasındaki yalnız adam olasın mnskym!
sevgiliyi çok seviyorsanız, korkutan filmdir. sonuçta onların aşkı da büyüktür. ama gelgelelim ki mutlu bitmiyor sonu, insan ister istemez korkuyor... filme değilde bizimkisi de biterse diye ağlıyorsunuz daha doğrusu ağladığınızı saklamaya çalışıyorsunuz...
babam= x hakem kalk dedi = y
y: baba ben sinemaya gidiyorum
x: oglum ıssız ada ya git cok guzel.
y: o ıssız adam baba. izledin mi sen?
x: evet cok begendim cok guzel.
y: ada var mıydı filmde?*
x: yok.
film izlendikten sonra
y: oha baba kızın adı ada'ymıs nasıl ada yok dedin ya.
önyargıyla izlediğim ve beğenmediğim sıradan bir film. aşk filmi falan değil sadece film. yanlış anlamayın önyargı olumlu yöndeydi, çünkü filmden önce okadar övdü ki çevremdeki insanlar; insanlık tarihinin en güzel aşk filmiymiş havasıyla gittim izlemeye. ama daha ilk dakikalardan belli etti kendini film. başrol oyuncularının inanılmaz yeteneksizliği, senaryonun bir türlü asıl konuya girememesi, filmin akıcılığındaki kısırlık falan filan. bir aşk filminde ya iki insanın doya doya yaşadığı aşk, sıra dışı bir şekilde birbirlerine olan bağlılığı anlatılır, ya da birbirini seven insanların çektiği aşk acılarını. bu filmde kahramanlar ne doya doya aşk yaşadı ne de (son 10 dakika hariç) aşk acısını. esas oğlanın annesinin memleketten gelmesi ve yaşadığı saçma sapan olaylara tam 25 dakika ayıran şahsiyet, aşk acısının başladığı ve asıl gösterilmesi gereken yeri (sevgililerin ayrılmasından sonra geçen 4 sene) 5 dakikada harcadı. çağan ırmak ın tebrik edilmesi gereken bir konu var bence. filmin finalini o kadar güzel hazırlamış ki, bu film 50 saat sürse ve bu 50 saat boyunca filmde hiçbirşey olmasa bile, sonundaki konuşmalar ve ayrı geçen yaklaşık 4 yılın ikişer üçer cümlelik özeti, bu filmin türkiyenin yarısı tarafından sevilmesini sağlardı. zaten bir çok insanda o sahne sayesinde filmi sevdi. tabiki sevmek ya da sevmemek herkese göre değişir. ben bu filmi sevdim diyene kimse bişey diyemez. fakat bu filme sanat filmi diyenlerin, daha önce film izlemediklerine kalıbımı basarım. ve onlara soruyorum sanat adına filmde ne vardı? ya da sanat sanatçısız olur mu? ama ben bu filmin bir faydasını gördüm, kesinlikle yabancı dizilerin, filmlerin kıymetini anladım. lostun bokunun çıktığını düşünenler bu filmi izlesin en az 5 sezon daha ses çıkarmadan lostu izlerler bence. üzüldüğüm noktaysa şu; yıl 2008 ve biz teknoloji gerektirmeyen, sadece senaryo ve oyunculukla halledilebilecek bir aşk filmi bile yapamıyoruz.
oyunculukların bariz şekilde kötü, imgelemlerin son derece yüzeysel olduğu filmdir.
ekonomik kriz dolayısıyla işten çıkarılan, işsiz kalan adamdır. film kısmı beni ırgalamıyor.
hiçbir şekilde ıssız olmayan bir adamın hikayesi, kaç kere söyledim, hala gidiyorsunuz şu filme yahu, duygu sömürüsü, klişe, vasat oyunculuk, türk müziğinin en kaliteli isimlerinin kurtarıcı rolü üstlendiği ve yetişkin olan her insanın az çok yaşadığı geçmişten faydalanan, insanların aşka dair yaralarını, yarım bırakılmışlarını kullanan bir filmdir işte.

hergün başka bir hatunla yatan bir adam ıssız mı yani? valla iyiymiş, ve sadece bunu erkekler mi yapıyor? o alperden daha beter yaşayan kadınlar yok mu? aşırı derecede lokal, sığ, subjektif bir bakış açısı, çağan ırmak'ın bir dönem öğrencisi olduğu bir büyüğümüz, kendisiyle ilgili şu açıklamayı yapmıştır; 'çağan feminen bir adam, hiçbirimiz kadınların hoşuna gidecek şeyleri onun kadar iyi sergileyemeyiz'...

bu noktada daha söyleyecek bir şey yok sanırım, çağan ırmak yaptığı için, sürü psikolojisiyle gidilen bir filmdir, babam ve oğlum'un, mustafa hakkında her şey'in ve ulak'ın başarısından nemalanan, vasat bir filmdir, lütfen abartmayınız.
(bkz: ıssız adam resmen beni anlatıyor)
herkese hitap edebilecek bir yapım olmadığından bazı kişilerin beklentilerinin altında kalsa da kalitesi tartışılmaz olan filmdir. şarap gibidir, beğenildiyse izlendikten sonra geçen her günde her saatte daha da güzelleşir insanın zihninde. bu sebeple tekrar izlemek istiyorum diyerek filmi tekrar gören olursa aklımda kalan aşağıdaki spoiler dolu soru işaretini bana cevaplasın lütfen.

--spoiler--
atlas sinemasındaki final sahnesinde kız masadan kalkarken kendi cüzdanını mı alır yanına yoksa arkadaşınınkini mi? yani o çocuk kendisinin midir, değil midir?
bu detayını yakalayanlar burda açıklarsa yada msj atarsa çok seviniceğim filmdir.
--spoiler--
"bir gün sana liseli de yapacağım" peh. gittik gördük izledik eğlendik. hiçbirimiz de ağlamadık.
ıssız adam.
ıssız adam.
(bkz: işsiz adam)
(bkz: işşiz adam)
(bkz: ıssız adam)
kısa zamanda iş bulması gereken adamdır...
bugün, izlemek için değil de bakalım piyasaya çıkmış mı çıkmışsa şikayaet edeyim diye korsan cdsini sordum bu filmin ve sorunun muhattabı abiyle aramızda ilginç diyaloglar geçti.

-abi ıssız adam var mı?
+ney?
-ıssız adam abi ıssız adam var ya hani yeni çıktı?
+yok olm ya çıksa bende olurdu daha çıkmadı o
-allah allah abi çıkması lazım ama hem baya da olmuş heralde
+yok ya çıkmadı çıksa benim haberim olur piyasayı biliyorum olm ben ya vizyona girmedi daha o, piyasayı bana mı öğreticeksin?
-yok tamam abi eheh peki( piyasanı skyim senin -iç ses-)

ben kapıdan çıkarken hala konuşuyodu ivne.
ısı olmayan adam.
ayla dikmen i ölümünün üzerinden neredeyse 20 yıl geçtikten sonra meşhur etmiş şarkı.
türkiye'deki 3 milyon insandan birisidir.

(bkz: işsizlik)