bugün

Acı tatlılık. Mutlu eder bir zaman sonra. Özlem mutluluktur benim için.
Sevdiğin bir insanı, bir şehri, bir mekanı tekrar görmek istemek. Eksikliğini hissetmek, kavuşmak istemek.

Özlediğimde içimde coşkun bir şeyler peydah oluyor. Tutamıyorum. Sabırsız, sinirli hatta kavgacı oluyorum. Karşımdaki bunu anlamayınca da karışıveriyor işler.
..
Düşününce derin derin geçen güzel günleri,
Sonradan gelen acı, özlem dolu saatleri
O an bir şimşek çaktı karanlık düşüncelerime
Emindim artık, anladım

Seni sen olduğun için çok, çok seviyorum
Bu sevgiyi sende bulduğum için yaşıyorum

https://www.youtube.com/watch?v=3O9r3uZEbSk
Bu yaşıma kadar özlemenin her türlüsünü bilirim sanırdım. ta ki; çocukken hasretinden burnumu sızlatan insanların, büyüyünce yanı başımda olmasına rağmen beni anladıklarına inandığım o zamanların özlemini çekene kadar...

ölümden öte özlem yoktur elbette. ama ölümden sonra en çaresiz olanı budur fikrimce; birbirini seven iki insanın düşünceleri arasındaki uzaklığın özlemi.
Kavuşmayı öteleyen, aşığı örseleyen fiil.
hani unutursun birini ama duygulanırsın ara sıra,

belki gördüğün eski bir yer aklına gelir anımsarsın,

belki de uykudan önce dinlenen masalları hatırlarsın,

hani yeni bir şey öğrenince gözlerinde oluşan o mutluluk var ya,
işte kaygı taşımadan umut dolu çocuk kalmayı hatırlarsın..

sonra ufaktan bir şeyler saplanır kalbine ,
uyuyamazsın..
rüyaları yakarsın..

tanım : tekrarlanması istenen hisler, davranışlar ya da iz bırakan anlar ..
Buyudukce anlam ifade etmedigini fark ettigim sey. Ya da fazla mi ozledik noldu ici bosaldi gibi.

Edit: sevgilim bu olaylara dahil degildir onu deli gibi ozluyorum. Cok seviyorum. Agzini yerim.
Ne diyordu Cemal Süreya;

Özlemek, ölmekten iki harf fazla.
Karl Marx'ın karısına yazdığı mektubu aklıma getirmiştir. Kavuşacağını biliyorsan, hiç değilse umut ediyorsan güzel şeydir diyorum ben.

"Yürekten sevdiğim,

Sana yine yazıyorum çünkü yalnızım ve çünkü kafamın içinde seninle konuşurken senin bunu bilmiyor, ya da karşılık veremiyor olmana katlanamıyorum.

Kısa süreli ayrılıklar iyi oluyor, çünkü hep bir arada olunca her şey ayırt edilmeyecek kadar birbirine benzemeye başlıyor. Yan yana durduklarında kuleler bile cüceleşirken, alelade ve ufak tefek şeyler yakından bakınca kocamanlarmış. Küçük tedirginlikler onlara yola açan nesneler göz önünden kaldırıldığında yok olabilir. Yan yanalık dolayasıyla sıradanlaşan tutkularsa mesafenin büyümesine yeniden büyüyüp doğal boyutlarına dönerler. Aşkımda öyle…

Zamanın aşkımı tıpkı güneş ve yağmurun bitkileri büyüttüğü gibi büyütmüş olduğunu anlamam için senin bir an, sırf rüyada bile olsa, benden koparılman yetiyor. Senden ayrılır ayrılmaz sana olan aşkım bütün gerçekliğiyle kendini gösteriyor: O, ruhumun bütün enerjisiyle yüreğimin bütün kişiliğini bir araya getiren bir dev. Böylece yeniden insan olduğumu hissediyorum çünkü içim tutkuyla doluyor. Araştırma ve çağdaş eğitimin bizi kucağına attığı belirsizlikler ve bütün nesnel ve çzel izlenimlerimde kusur bulmaya iten kuşkuculuk bizi küçük, zayıf ve mızmız kılıyor. Ama aşk Feurbachvari insana aşk değil, metabolizmaya aşk değil, proletaryaya aşk değil, sevdiğine aşk, yani sana aşk, insanı yeniden insanlaştırıyor…

Dünyada çok dişi var, kimileri de çok güzel ama ben, her bir hattı, hatta her bir kırışığı bana hayatımın en büyük ve en tatlı anılarını hatırlatan bir yüzü bir daha nerede bulabilirim? Senin tatlı çehrene sonu gelmez acılarımı, yeri doldurulmaz kayıplarımı bile okuyabilir ve senin tatlı yüzünü öptüğümde acıyı öperim.

Hoşça kal canım. Seni ve çocukları binlerce kere öperim.
Senin, Karl

Manchester, 21 Haziran 1865"
Ara sıra yolum düşüyor bu başlığa. Kaderimin büyük bir kısmına yazlımış özlemek.

Tam 23 yıl babasız geçen bayramlar.. kaç bayram oldu bilmiyorum ama bildiğim tek şey her arefe içimin kan ağlaması, tabi elimde değil. hasreti, özlemi, bayram günleri daha yoğun yaşıyorum..

Birde hayal kurarak uyuyorum, sabah kalkıp elini öpseydim, birkaç kötü espri yapsaydım, param olduğu halde harçlık alsaydım.

Ama, olmayacağınında farkındayım, mezarına bile yüzlerce kilometre uzaktayım.
Tek taraflıysa acı veren durum.
rakının en kıyak mezesi.
Sürekli içinizde arka planda var olan duygu. Arka planda devamlı çalışıp bilgisayarınızı yavaşlatan salak programlar gibi, insanın konsantrasyonunu bozar.
laf olsun diye değil gerçekten ve büyük bir çaresizlikle yaşanıyorsa eğer olur olmadık yerde ağlama isteği uyandırır, ciğer yakar, kemik sızlatır, aşktan bile kuvvetli bir histir.
“Özlem, gidip görmek istemen ama gidememen görememen gene de istemen.” Demiş şair.
Ozlemek kelımesı benım için sahısları degıl zamanı kapsıyor. Tuhafca arasıra düşünseli yasıyorum. Zıhnımde bı ozlem oldugu zaman, genelde hava durumunun oldukca soguk veya yagıslı, boyle gunlerde de tv karsısındakı ızledıgım cızgı fılmlerı anımsıyorum. Gunumuze yakınlastıkca materyaller kayboluyor. Sadece kendımı gun ısıgı batarken veya dejavu yasadıgımı hıssettıgimde ozledıgim bır seyler oldugunu dusunuyorum. Kısmen zamanen.
hasret, ne uzun kelime dedirtir.
hasret, ne uzun kelime dedirtir.
‘’Özlemek için nazım var
Mavi için edip
Sevda için Ahmed Arif..
Bazen özledim diyemezsin.
Nazım okuyorum dersin.
Ben nazım okuyorum.
Sen ne yapıyorsun?”
ama kavuşamamak
uzaktan bakmak, özlemek zorunda olmak.
özlememekten iyidir.
Bir zaman sancısıdır. Özlenen gelse de gelmese de biter bir gün o özlem de.
deli gibi ozleyip hicbir sey yapamamak.

ozlemeyin, size zarar.
Bazen insan öyle özlenir ki,
özlenen bile yokluğundan utanır.
Özlediğin, gidip göremediğindir;
ama, gidip görmek istediğin

Özlem, gidip görememendir; ama
gidip görmek istemen

Özlediğin, gidip görmek istediğin-
ama gidip göremediğin

Özlem, gidip görmek istemen-
ama, gidememen, görememen;
gene de, istemen.

Oruç Aruoba