bugün

üçüncü tekildir.
en basit şekliyle "bizim dışımızda olan", "farklı olan" şeklinde tanımlanabilir.
toplum tarafından tanımlanmış, meşruiyet kazanmış bir grup kendisi dışında kalanları bu şekilde tanımlar.
dolayısıyla her toplumun, her medeniyetin kendine göre bir ötekisi vardır.
ece vahapoğlu'nun marjinal bir romanı.

türkiye'de insanların türbanlı kızların da birer vajinaları olduğunu ve vücutlarında oluk oluk örtorojen salgılandığını anlamaları açısından en etkili araçlardan biri olmuştur.
insanın kendisinin tarifini yapabilmek için ihtiyaç duyduğu kavramdır. ben ya da bize benzemeyen, diğeri(leri), öbür sınıftakiler, kızlar-erkekler, zekiler-gerizekalılar vs gibi. kapitalist düzen öncesi, burjuva sınıfı denetimindeki ötekiler, hiyerarşik düzen içerisinde çoğunlukla ezilmişlerdir. günümüzde ise kapitalizmin etkileri, herkesi öteki haline getirdiği için, başkaldırı görülmektedir.
enfes bir mabel matiz şarkısı.

parlak salonlarınızdan kirli mutfaklarınızdan
binbir çıkmaza çıkan daracık koridorlarınızdan
hele döl tutmayan zihni kaygan yatak odalarınızdan
çok sıkıldım, çok sıkıldım..

şekerlerinizden, uçan balonlarınızdan
kuru, sıkı, patlak, korkak, yalan silahlarınızdan
dinmek bilmeyen keyfi karın ağrılarınızdan
çok sıkıldım, çok sıkıldım..

hangi kan affeder bayım kalbinizdeki kini?
hangi göl temize çeker ellerinizdeki kiri?
bir tutam ya da birkaç tomar
ah yalan bu ne farkeder
kahrınızın külleri şer
hangimizi yakar?
şeytan ve mümin olduğu sürece öteki herzaman olacaktır!
bıyıklı olanı.
(bkz: küçük öteki)
sadece bir kelimedir. öteki yoktur sözlük; şayet herkes bir diğeri için öteki oluyorsa, herkes öteki sıfatını almış olur ya? işte öyle olunca da zaten hepimiz bir oluyoruz canım sözlük! hadi git de bi' çay koy rize sözlük.
her an ilan edilebilirsiniz. yaşadığınız topraklar ötekileştirmek konusunda çok verimlidir. yaşadığımız topraklardan gelse gerek, sözlüklerde, sokakta, okulda, iş yerinde her an ötekileştirilebilirsiniz.

o nedenle insanları ötekileştirmeden önce bir düşünün, yarın hiç beklemediğiniz bir davranışınız, sözünüz, düşünceniz, belileyemeyeceğiniz bir özelliğiniz nedeni ile ötekileştirilebilirsiniz.
mabel matiz'in ilk ve yeni albümünün 6. şarkısı.

parlak salonlarınızdan
kirli mutfaklarınızdan
binbir çıkmaza çıkan daracık koridorlarınızdan
hele döl tutmayan zihni kaygan yatak odalarınızdan
çok sıkıldım çok sıkıldım

şekerlerinizden
uçan balonlarınızdan
kuru sıkı patlak korkak yaman silahlarınızdan
dinmek bilmeyen keyfî karın ağrılarınızdan
çok sıkıldım çok sıkıldım

hangi kan affeder bayım
kalbinizdeki kini
hangi gök temize çeker
ellerinizdeki kiri
bir tutam ya da birkaç tomar
ah yalan bu, ne fark eder
kahrınızın küllediği şer
hangimizi yakar
hangimiz öteki?
bu şarkıya sardınız mı bi daha bırakamıyorsunuz, o naif adamdan çıkan böylesine yerine oturan sözler helal olsun dedirtiyor.

hangi kan affeder bayım
kalbinizdeki kini?
hangi gök temize çeker
ellerinizdeki kiri?
dinlenesi mabel matiz şarkısı.

http://fizy.com/tr#s/3bofi9
günümüzde akademisyenlerin üzerinde durduğu kavramlardan biri.
(bkz: ötekileştirme)
goladkin'i en sonunda daha da delirtecek olandır. çünkü, goladkin zaten beni delirtmeye yetecek kadar deli ve paranoya hastası bir karakterdir. evet, hayatımda karşılatığım en sinir edici karakter olma özelliğini dostoyevski'nin öteki'sinden yakov petroviç goladkin taşır.
sonunu anlamadığım kitaplar arasına büyük bir başarıyla girmiştir. goladkin'i nereye götürdüler, ne oldu anlamış değilim. (bkz: mal olmak)
dostoyevskinin romanı. (bkz: #14666026)
Gözleri dalar böyle. insanlar her yerde. Herkes aynı monotonlukta, hepsi aynı telaşla bir yere yetişme kaygısıyla yüzlerinde eksik olan gülücükle koşuşturmakta. Onlar gibi görünmemek için müzik dinliyorum yürürken. Geçenlerde abartıp sesli söylemeye başladım çalan şarkıyı, birden önemliymişim gibi bakmaya başladı herkes. Sizin telaşınızdan çok, benim şarkı söylememin gözünüze batmasının nedeni sayıca üstün olmanız. Başka hiçbir şey değil.

Olması gereken bu, olması gereken şu. Bu mantıklı, bu doğru, bu yanlış. Ne kadar çok keskin çizgileriniz var. Arada insan kayboluyor. Sınırlar koymuş herkes, herkesin kendi sınırları var. Kimse kimseyi şartsız kabul etmiyor. Kimse kimseyi nedensiz sevmiyor. Kimse kimseye karşılıksız iyilik yapmıyor. Hatta ‘allah rızası için’ derken bile allah’ın gözüne girmeye çalıştığını inkar eden var.

Kaygılanmaktan mı yoksa herşeye çok dikkatli bakmaktan mı? Bilmiyorum. Her çift kavga halinde, yeni başlamış ilişkilerin heyecanını suratında yaşatan şapşalların sonu da öyle gibi duruyor. Nedensiz sevmiyor kimse. Oysa karşılıksız olmalı. Seviyorum dedikten sonra ‘çünkü’ demeye gerek yok. Hatta dünyanın en mantıksız kadınını bile sevmiş olabilirsin. ‘çünkü’ karşı tarafın egosunu tatmin etmekten başka bir şey değil. Duymak istediği için söyletir. Kendi çünkü’leriyle kıyaslamak içinde kulak kabartmış olabilir.

Hayat bir yol değil, yürümesende bitiyor. Koştuğun zaman birinin önüne geçmiş olamazsın çünkü kimin nereden başladığı belli değil. Harcadığın emeklerin bir karşılığı olmayabilir. Yüklediğin anlam kadar değerlidir o, hakettiği kadarını düşünme. Olmamışsa olmamıştır. Zaman kavramı herşeyi unutmak için varolan bir boyut. Ölümleri, savaşları, yalanları, aşkları, sevgileri unutman için var.

Hepsini unuttum. Kimi sevdiğimi hatırlamıyorum, kime kızgın olduğum umrumda değil. Artık nefrette etmiyorum. Bütün duygulardan arındığım için yaşamamın anlamı yokmuş gibi hissediyorum. Birşeyleri değiştirmek, hayata birşeyler katmak benim haddime değil. Kimse değişmez en fazla çelişir. En fazla çelişkiye düşmesini sağlarsın sonra bildiğini okur. Anladığı kadarını bile anlatamayan insan. Sahip olduğundan hep fazlasını isteyen, şikayet etmekle meşgul hepsi. Bu olmamış, daha iyi olurmuş, olabilirmiş. Neye göre, kime göre? Uyuşturucu kötü tabi. Zamanı durduruyor ama ölmüşüm hissi veriyor bu.

Sanki dipteyim. Bir kuyu var böyle içine çekiyor. Sanki herkes orada birbirini bekliyor. Herkesin yüzünde binbir pişmanlık. Herkes üzgün, herkes kırmış, hepsi özlemiş. Tüm paran bittiğinde, sigara param çıksın diye aradığın bozuk para kadar değerliyim belki de. Bilmiyorum. Anlık mı yine?

Anlaman için konuşsaydım keşke. Anlatmaktan çok sıkıldım. Dinlemekten nefret ediyorum. Hep hep hep hep aynı gibi. Başa sarıyor. Sonra bir daha bir daha. Güneş, dünya hepsi aynı yörüngede dönüyor bizler yaşlanıyoruz diye birşeyler değişiyor gibi hissediyoruz. Sadece hissediyoruz. Büyümek falan yok. Sadece büyüdüğün zaman daha olgun olman gerektiği fikri var sana aşılanan. Daha sorumlu olman gerektiği, daha oturaklı, daha daha daha.

Herkesin kendinden emin konuşmaları, herkesin kendini etrafa ıspatlama çabaları. Oysa kendini kendine ıspat etme peşinde hepsi. Gözlerini kaçırdıkları her bakışta ürktüklerini hissediyorum ilk defa baktığım insanların. Kalabalıkta yürümek. ne kadar çok insan görsem o kadar iyi. Kendimi daha iyi hissetmemi sağlıyor.

Çok dertli olan anlatmaz, susar. Susuyormuş. Anlatacağım şey hiç birşeyi değiştirmeyecekse en ufak çaba içine girmiyorum. Girmemek lazım. Değiştirmek değil değişmesi lazım, onun anlaması lazım. ikna etmek için seçtiğin doğru cümleler zaman aşımına uğrayabilir. ‘seni seviyorum’un sıradanlığını keşfettiğim kadınlar oldu sonra ‘teşekkür ederim.’ Dediğimde asık suratlar oldu. Kelimelerin karşılığı olduğunu unutanlar oldu, sıradanlaştı. Kesmiyor artık. Belki bir gün daha çok seversin diye birkaç cümle ayır, kıyıda köşede dursunlar, lazım olur. Kendini daha iyi ifade etmek için yeni bir sözcük türetecek kapasitedeysen harcayabilirsin bütün ‘aşkımları, herşeyimleri, senin için ölürümleri’

http://youtu.be/af_jSfsKLSI
bir dostoyevski kitabı.

”Bazen insanları acılarındaki benzerlik kadar birbirine bağlayan hiçbir şey yoktur.”
kusursuzun çocuğu bir mabel matiz şarkısı. nakarat alır götürür.
sıkılmışlığın.. ötekileşmişliğin şarkısı. ne de güzel söylemiş mabel matiz.
ötede olan, ötede kalan, öteye gönüllü olan, öteye atılan, öteye sürülen, ötede sanılan, buralarda kaybolup, ötede açığa - sahile vuran, kendini ötesine kazan, kendini ötesinde keşfeden, kendini ötesinde arayan....

Ötede olduğu için vurulan, yakılan, sindirilen, ayıplanan, suçlanan, sevilmeyen...

Ötede olduğu için sevilen, alkışlanan, izlenen..

Ötede kaldığı için duyulamayan ama ötede olduğu için gene hemen kendisine kulak kabartılan…

Diğer ırk, diğer insan, diğer sevgili, diğer dost ama en çok düşman..

Kendini bölen insan..kendine yabancılaşan insan ..kendini vuran insan…

Ötelere kayıp, çekip giden insan..Diğerlerinin arasında dolaşıp da ben yokum.lütfen gördüğünüzü itiraf etmeyin diyen insan.

insan bilincindeki ağır suçlu profili, günah keçisi, insandaki kendine salaklığın zirvesi, tüm günahların biricik sorumlusu. Korkak insanın öteleme tutkusunda kendinden kovulmaya çalışılan... Sunulan hayatın çatlaklarını görüp, aradan kaçan insan. Büyük kuleleri yıkıp, dışarı çıkan insan. Vazgeçebilen, vazgeçirilen insan. Yolunu çizen, yoluna atılan insan… Göç insanı, ağır vaka, kayıpların altında göçük insanı. kurtulmanın insanı…Ağır saçmalıkları sırtından atıp kendine koşan insan..

Her insan bir yerde birilerine öteki kalmıştır...ötekiliğinde kırılmış ya da ötekiliğinden haz almış, yormuş, yorulmuştur..
diğeri olmayandır. Baskın karadenizli şivesiyle konuşan babasının torun sevmek için bir süre yanında kaldığı arkadaşımın yeni konuşmaya başlayan oğlu içinse; ebiri.
dostoyevski nin bir şizofreni anlattığı dönemin eleştirmenlerince beğenilmemiş eseri. ayrıca tarafımdan her okumaya kalkışıldığında ruh sağlığımı ciddi anlamda bozduğundan mütevellit bir türlü tamamını hatmedemediğim eser. romanın kahramanı goldyadkin öyle garip hareketlerde bulunuyor ki okurken ben utanıyorum öyle bi ilginç.
bir türlü tahammül edilemeyen kişi veya taraf.