bugün

bu durum ile ilgili 2 farklı ruh hali içersindeyim. özellikle yogun stres donemlerinde ve gunun en absurd zamanlarında kendimi dinlemekten alıkoyamıyor, hipokondriyakizm' in en birincil, öncül partizanı oluyorum. ikinici durumda ise özellikle zevk alınan her hangi bir zamanda ne kendini dinliyor oluyorsun ne de aha buramda bişey var aha buram da agrıyor zırvalıgından kurtuluyorsun. ozellikle alkolluyken hiç bi problem yok.
sanırım modern bireyin en kısır süreci, paradokssal bir döngüyle kendini hapsetmesi ve istenmeyen hayatların bir ürünü olarak kendini aslında madde dünyasında barındıramıyorken, bir taraftan da insanoğlunun varoluş sancısı olan, aslında gerçeği olan ölümle mücadeleye girmesi. bi bakıma hipokondriyak lığı yani hastalık hastalıgını böyle adlandırıyorum.
meselemiz aslında ölüm korkusu değil, ölüm şeklimizdir. kısmen ne şekilde öleceğinizi, cenazenizi, yıkanma anınızı dusunmussunuzdur. işte bu gibi örnekler bireyin ölüm korkusunu perçinlemektedir. bir gün ruh sonsuz dünyaya geçiş yapacaktır, curumeye yuz tutacak olan bu bedene bu derece fanatizm niye?
öLüm korkusunu boşverin ALLAH KORKUSU VARMI KARDEŞ.
hem korkuyorum hem korkmuyorum gibi bişey.
Alfred hitchcock'un vertigo filminin türkçe telafuzu.
Bir dönem sıyırma aşamasına geldiğim korku.
herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez.
ölmekten ziyade, amelimizden korkmalı.
korkuyu yanlış yerde arıyorsunuz.

asıl korku köprüde başlıyor.
birde bunun ufak kardeşi vardır bi tane. Ölüm korkusunun korkusu diye. Yani ölüm geldiğinde korkmaktan korkmak. şahsen bende o var daha ölmekten korkma raddesine gelmedi iş ama ölmekten korkmaktan korkuyorum şimdilik. ölüm geldiğinde ölümden korkmak meselesini yine bi gözden geçiririm sizin için ama geri dönüş yapar mıyım bilmiyorum sözlük.
Panik atak ...
(bkz: Boşuna yaşamış gibi hissetme dürtüsü)
gerçekten büyük bir felaketten döndüğün an bir durup düşünürsün. Çünkü o an senin ölümle karşılaştığın andır. Ölümü düşünme fırsatı bulabildiğin tek an...

Bu durumda durup düşünenler bir karar verirler;

Ya dışarda devam eden o hayatın değerini anlarlar ve o hayata aşırı sarılırlar... sımsıcak güneşi içine çekme, güzellikleri tatma, birilerini sevmeler işte o an başlar.

Ya da o hayatın değersiz olduğunu anlarlar... işte o zaman o güneşinde, güzelliklerinde, seviyormuş gibi yapmalarında hiçbir anlamı kalmaz... En küçük bir durumdan (misalen yaşamaktan) bile korkacak bir yüreğe ve ruha sahip olurlar...

Her iki duruma girenlerde ölmekten köpekler gibi korkanlardır.

Ölüm gerçek olduğu kadar bir şakadır. Ve o şakayı kendisini en çok ciddiye alanlara yapar. Kendisini duymak istemeyecek kadar hayata dalanlara o kızı gerçekten sevdiğini fısıldar, yaşamayı veya aslında ölümü hiçe sayıyormuş gibi yapan hadsizlere ise o hayatı yaşatmaz...
Bunu tamda bugün yazmam gerçekten ilginç.
eyvallah
hani ölümden normalde korkmazsın ama gerçekten yaklaştığında ve tehlikenin halen devam ettiği anlarda insanı öyle hallere getirir ki.

her şeyi düşünürsün. ölürken ve sonrası ne olacak derken kendini; öteki tarafta, hesapta ne yapacağını; aileni, sevdiğini düşünürsün; seni sevenleri. planlarını, hayallerini düşünürsün hepsi yarım kalmış. boynu bükük.

kötüdür velhasıl..
Ölümden korkarak kaçamayız.

Terörden kınayarak lanetleyerek kurtulamayız. Öyle kurtulacaksak ben de kınıyorum lanetliyorum.

Hayat devam ediyor etmek de zorunda.

Ecel neredeyse ayağına gitmek durumundayız bunu unutmayalım.

Sayılı nefesi uzatmak keşke mümkün olsa.
dünyanın her tarafından gözlemlediğimiz cenaze törenleri hep aynı noktada yönelir . hiç kuşku yok ki , ölüm korkusu çok genel ve kökleri çok derin olan insansal içgüdülerden biridir . insanın ölüye karşı ilk tepkisi , onun yazgısına bırakıp korkuyla ondan kaçmak olmalıydı . ama böyle bir tepki ancak bazı durumlarda görülüyor. bu korkup kaçma tepkisinin yerine kısa bir süre sonra karşıt bir tutum , ölünün ruhunu alıkoymak veya yeniden çağırmak isteği geçiyor . etnolojik veriler bize bu iki itki arasındaki savaşımı gösteriyor . ama üstün gelen genellikle ikincisi oluyor . kuşkusuz , ölünün ruhunun eve dönmesini engellemek için gösterilen çabalar da var . örneğin mezara taşınırken tabutun arkasından ruhun yolunu yitirmesi için küller saçılması gibi ... ayrıca ölünün gözlerinin kapatılması töresi , cesedin gözünü bağlamak ve mezara hangi yolla taşındığını görmesini engellemek girişimi olarak açıklanmıştır. ama pek çok durumda karşıt eğilim egemen olmuştur . arkada kalanlar tüm güçleriyle ruhu yakınlarında alıkoymak için uğraşırlar .çok kez ceset , sürekli yeri olacak olan kendi evine gömülür . ölenlerin düş görüntüleri evin tanrılar'ı olur . ailenin yaşamı ile mutluluğu , onların yardımı ve iyiliğine dayanır . öldüğünde , babaya uzaklara gitmemesi için yalvarılır.

tylor'ın alıntıladığı bir şarkıda bu durum şöyle dile getiriliyor :''biz seni her zaman sevdik ve saydık . aynı çatı altında çok uzun süre bir arada yaşadık . evini şimdi bırakma . evine gel . senin için süpürüldü ve temizlendi ; seni her zaman sevmiş olan bizler de oradayız ; senin için pirinç ve su hazırladık ; eve gel , eve gel , yine bize gel.''
her canlının fazlasıyla yaşadığı korkudur. ölüm üzerine yapılmış ilginç film narayama türküsünü öneririm.
Göt korkusunun üst seviyesi. Evet.
Ölümden değil ol ölümün zamanından korkmalı insan...
hiç sahip olmadığım korkudur, birkaç defa ölümle burun buruna geldim ama gayet normal geldi.

anlatmak istediğim farklı bir konu var.
(atayısa ders veren nurlu dede hikayelerinden değildir)
bir arkadaşım vardı eskiden, kendisi sabahtan akşama kadar içer, kafasına esince gidip ilk bulduğuyla yatardı.
bir gün bana "ölümden sonra ya cehennem varsa ve yanarsam" diye korktuğunu söyledi.
dedim kızım o zaman seni yorgana saralım öyle yaşa, çarşaf paklamaz artık.
ık mık derken bir tanıdığının ölüm haberi geldi, arkadaşıydı sanırım.
bizimki iyice ateş aldı, depresyona girmeler, kafayı dağıtmak için deli gibi içmeler...
en son muhatabı kestim kendisiyle, şimdi büyük ihtimalle aynı durumdadır.
her insan gibi bende de var.Allah ölümünde hayirlisini nasip etsin.
adrenalin.
woody allen şöyle demiş;

Ölümden korktuğumdan falan değil, sadece geldiğinde orda olmak istemiyorum.
"we don't actually fear death, we fear that no one will notice our absence, that we will disappear without a trace." t.S. ELiOT

Yani aslında ölümden korkmuyoruz; yokluğumuzun farkına kimsenin varmayacak olmasından, bir iz bile bırakmadan kaybolup gitmekten korkuyoruz.
Parayonalizm korkusu.