bugün

etrafta mal mal gezerek eğlendiğimiz güzel bir dönem. saf dönemlerimiz.en sevdiğim dönemler.
yaramazlık yapabilme özgürlüğüdür...

kimi için çok güzeldir çocukluk, meyve ağaçlarının tepesinden düşüp kolun bacağın kırıldığı, kısa pantolonla siktiriboktan plastik bir topun peşinde geçen günlere tekabül eder. kısmen benim için de geçerli oldu aslında bu türden durumlar ama geriye kalan büyük bölümde aslında çok da olumlu şeyler yok; annem ölümcül bir rahatsızlığa yakalandığında henüz 4-5 yaşlarındaydım, bu sebeple çocukluğumun bir kısmında diğer aile büyüklerinin elinde büyüdüm. hoş, "bir kısmında" diyorum ama annemin fiziksel olarak yanımda olduğu zamanlar da hastalığı sebebiyle beni tanımayıp "komşunun çocuğu mu bu?" dediği dönem büyük ölçüde... biraz suskun bir çocuk olduğum için aile büyüklerim tarafından hep "uslu, efendi çocuk" diye övülürdüm. çocukluk işte; birisi bana bir övgüde bulunduğunda hemen içini doldurmaya, onu mahçup etmemeye çalışırdım. yaramazlık yapmak istediğimde ise "annenin yokluğunda insanlara sorun çıkarmamalısın" cümlesine toslardım. o yüzden bir süre sonra yaramazlık yapmamak gerektiğini öğrendim. günlerimi evde susam sokağı izleyerek, legolarımla oynayıp kendi kendime "icatlar" yaparak geçirdim. alerjik bir rahatsızlığım olduğundan bahar aylarında sokağa çıkamazdım uçuşan polenler yüzünden. pencereden aşağıda oynayan arkadaşlarımı seyrederdim. bir de her ezan vaktinde "dünyadaki bütün annelerin iyileşmesi için" ellerimi açıp dua ederdim; ne de olsa bütün anneler bir gün mutlaka büyük bir hastalık geçirmeliydi ve hepsinin duaya ihtiyacı vardı... şimdi geriye dönüp baktığımda 80 lerin sonunda 90 ların başında çocuk olmak güzeldi fakat sanki diğer çocuklar için daha güzeldi... keşke zamanında daha fazla yaramazlık yapma şansım olabilseydi. kendimi sanki doğaya karşı gelmiş gibi hissediyorum...
"Çocukluk başlı başına bir memlekettir, hatta sılasıdır insanın.
Büyüdükçe sıla özlemimiz artar, hayat giderek gurbetleşir."
Belki de insanoglunun herhangi bir sebep olmadan mutlu oldugu dönem; (bkz: hiç bitmeyecek zannedilen şeyler)den.
Bitmeyen efsanevi hayal gücü. Kesinlikle sınırsız.(arada saçmalıklar çıkıyor ama işte idare etmek lazım, sonuçta çocukluk.)
Özlediğimdir.
Hep yaşlanmak ama hiç büyümemek istemiştim. Dogumgunlerimde hep bunu dilemiştim mumları üflerken. Ama olmadı, büyüdüm koca kadın oldum ve şimdi deliler gibi özlüyorum çocukluğumu. Zira hayat acımasız. Çocukken nasıl bir an önce büyümek istiyorduysam şimdi de küçülmek istiyorum. Çirkinlikleri ve kötü kalpli insanları farketmemek adına.
geri dönülmesi için servetler biçilen yıllar.
Edip Cansever, Manastırlı Hilmi Bey'e ikinci Mektup'unda şöyle der:

"Yüzümden bir şeyler aktı aktı
içim de menekşelendi Hilmi Bey
Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk
Hiçbir yere gitmiyor"
bu döneme ilişkin aklımda en ince ayrıntısına kadar kalan anı öğle uykularıdır.

sıcak yaz günü uyunan öğle uykusu ve akşama doğru mahalledeki çocuk sesleriyle uyanmak. evin içinde güneşin batmasına özgü koyu bir turunculuk...

o zaman renkler daha mı canlıydı ya da sesler daha mı netti bilmiyorum ama bir şeyler farklıydı. bu fark da sanırım çocukluğun o anlaşılmaz büyüsünden geliyor.
Bütün insanların iyi olarak görüldüğü dönem. Ne güzeldi. Ne hayaller kurardık. Dövüş Sinemalarına bakıp, kendimizi başrol oyuncusu zannederdik. Tertemiz duygularımız vardı. Ne güzeldi o dönemler. Nasıl bir deryaydı öyle ?

Bir insanın görebileceği en güzel yıllardır. Ancak bazı çocuklar böyle değil. Bu dönemde acı ve dertle tanışan çocuklar var. işin o kısmı ayrı bir dram.

Çocukluk döneminde insan art niyet taşımaz. Büyükler gözümüzde bir kahraman olarak görülür. Mahallede top oynayan bizden büyük abilerimiz, bizim için bir model olmuştur hep. Şöyle derdik. Büyüyünce bizde bu abiler gibi olacağız. Ama şimdi bir bak. O abi dediğimiz adamların yaşından nerdeyse bir on yaş daha ileri gitmişiz. Zaman nasıl geçiyor öyle ? Anlamak güç.

Çocukluk. Sevilen ve özlenen yıllardır. Ama her güzel şeyin sonunun olduğu gibi, çocuklukta bir elveda çekip ufuklarda kaybolup gidiyor. Bize o günleri hatırlamaktan başka birşey kalmıyor. Gerçek bu. Yalan olan dünya, çocukluk günlerine bakarak bir nebze temizleniyor. Herkes çocukken masum değil mi ?
Hiç çocuk olduğumu hatırlamıyorum aslında.
Yada ne zaman büyüdüğümü. (Büyümemiş olabilirim doğrudur.)
Daha 7 yaşındayken yatılı okula gittim her işimi kendim hallettim şimdiye kadar. büyümek eğer buysa ben 7 yaşında kocaman bir adamdım. Yok değilse o zaman büyümek ne demek?
Aslında cevabını bildiğim bir soru bu büyümek çirkinleşmek demek bence.
Büyümek kaba olmak demek büyümek her istediğimizi yapmaya hakkımızın olduğunu düşünmek demek.
Bu kadar kötü bir süreci kim ister ki, neden ister? çocuk olmak güzel.
Gökyüzü gibi bir şey hiç gitmiyor.

(bkz: Edip Cansever - Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk hiçbir yere gitmiyor.)
Cocukluktan beri buyumeyi hic sevmedim. Sanirim farkindaydim bu muhtesem seyin. O kadar sevmedim ki yuzum hala kucuk bir kiz cocugunu andirir. (bkz: bebek surat)
Özledim be harbiden.

Akşam ezanına kadar sokaklarda oynamak gibisi var mıydı?

Şimdi bakıyorum da herkesin elinde tablet, telefon.

sokakta oynayan çocuk yok.

Edit: Suriyeli oynuyor.
bugün judas yazar arkadaşımızın bombastik entry'leri sayesinde okul bahçelerini, top oyunlarını hatırlayarak hayalimizde şöyle bir nostaljik gezinti yaptığımız harika dönemlerimiz.
eskiye göre daha az hatırladığımı fark ettiğim. hatırlayışlarımın da daha çok şarkılarla olduğu dönem. büyüyorum. üzgün değilim. çocukluk denen sıkıntılı ve okul vs. saçma koşullanmalarına göre daha kendince yaşayabildiğim erginlik denen dönem çok daha iyi.
insan ömründe zamanın en yavaş aktığı dönem.
Her zaman özlenilen şeydir. Evet.
insan bazen bunalır ya da sıkılır, çocukluğunu hatırlayıp gülümser, hatıralardan destek alır ve hayata devam eder.
En güzel zamanlardır.
ömrümün sonuna kadar yüreğimde saklamak istediğim nadide mücevherim. Masumluğum gram azalmasın isterim hep. Hayallerimde altı yaşımda görüp alamadığım beyaz gelinlik olsun. Kelebek tokası hep kahkülümün tek tarafını toplasın. Ellerim çamurlu kalsın, oyuncaklarim eski evimde yine o bahçede dursun. Bir de ay dede ortaya çıktığında her gün söylediğim o şarkıyı hatırlayayım. Kimsenin bilmediği arkadaşım yine gelsin. Çocukluğum benimle kalsın, ölene kadar..
''çocukluk başlı başına bir memlekettir, hatta sılasıdır insanın. büyüdükçe sılaya özlemimiz artar, hayat giderek gurbetleşir. sanki ne yaşarsak yaşayalım hep gurbetteyizdir. büyümek, gurbete çıkmaktır.''
pek zannetmiyorum.

görsel
en olmaz yaramazlıkların yapıldığı bir durumda bile işin altında kesinlikle bir masumluk yatan dönemdir çocukluk. hani ailesinin aslında kötü yetiştireceğini, çocuğa yazık edeceğini, ettiğini, size göre veya genele göre yanlış tutumunu görür, çocuğa bakarak, içinizden mesela, çocuğun hiç bir günahı yok, yavrum nasıl da masum falan dersiniz ya, ha işte o kadar temizdir işte çocukluk.
Mahallede komşuların terörist, ele başı gibi lakaplarına maruz kaldığım zamanlardı. Lakabımın hakkını veriyordum bende. Pişman değilim. Ehehehe.