bugün

evde oturup yemek yerken çıkıp gelen misafir doğal olarak sofraya buyur edilir. misafir de ekseriyetle bu daveti reddeder. sonra siz bi daha ısrar edersiniz, sonra o tekrar "sakın kalkmayın ha devam edin ben daha yeni yedim. valla lan" benzeri ret cevabını iletir.

sonra bir yandan yemek yiyip bir yandan sohbet ederken bir kaç sefer misafirin yemeklere kaçamak kaçamak baktığını görürsünüz. tekrar davet etseniz, "ya amına koyiimmm yaa amma baktın. canın istedi gel işte uzatma" deseniz adama aç muamelesi yapmaktan ya da mahcup etmekten korkarsınız. davet etmeseniz "acaba canı istiyor da söylemiyor mu lan" diye tereddüt yaşarsınız.

özetle, insanı ikilemde bırakır bu bakışı yakalamak.

(bkz: dahil olunmayan yemeğe bakmadan duramamak)
yemeği burnunuzdan getirendir. canın istiyorsa gel ye olm neyin tribi bu!
lokmayı boğazda bırakır.

tamam lan benim bu.

hayır her seferinde kuruyorum kafamda bi daha çağırırlarsa giderim diye. ama yok onlar da kıtlıktan çıkmış gibi yemeklere gömülüyorlar.

o anda beynim benim kontrolüm dışında gözüme komutlar gönderiyor. salataya bak olm karnıyarık da varmış. dur lan bakma çok baktın numaradan televizyona bak dalmış gibi yap.

bununla da bitmiyor. lokanta vitrinindeki dönen kızarmış tavuklara bakan sezercik gibi yutkunmalar geliyor arkasından. sanki aylardır çöldeyim anasını satiyim boğazım da yapışmış acilen yutkunmam lazım yoksa ölebilirim.

çok radikal bi karar verdim. bundan sonra çağrılan her sofraya oturcam.
tam bi kez daha çagırsammı diye baktığında yakalarsın bakışı ama o an soylemıyeyım dersın işte sonra da artık cok geç olmuştur.