bugün

çocukluk yıllarında yazın cemaate uyma hevesi ile kuran kursuna gitmiş ama burada muvaffak olamayacağı gerekçesi ile buradan kovulmuş çocuğun sonrasında aman da iyi ki olmuş dediği, sözlüklere geyik malzemesi yaptığı durumdur.
Efendim yıl 90'ların başıdır. ilkokul'da olan la douce yaz tatilini her sene olduğu gibi babaanne ve dedesinin yanında geçirmek üzere Akçakoca'ya gitmiştir. istanbul'da yaşayan la douce için akçakoca o yıllarda köy gibidir. yazlarını sokakta oynayıp, ağaçlara tırmanıp, bahçelere izinsiz girip kısacası bir istanbul çocuğunun yapamayacağı her şeyi yaparak geçirir. Her yaz sonunda konuşması değişen akçakoca'nın çocukları gibi konuşmaya başlayan la douce her eylül'de bu sebeple annesinden azar yemektedir. Geliyoommm anneee bi dakka yaaa diye cevap verdiği her seferde yediği azarlarla kısa zamanda istanbul lehçesine geri dönmektedir la douce. Neyse bu la douce çok sever ordaki arkadaşlarını. Sürekli onlarla birlikte olmak ister ama hiç bir sabah onlarla birlikte olamaz çünkü bütün arkadaşları sabah 6'da kalkıp ellerinde baş örtüleri, takkeleri ve elifbalarıyla camiye kuran kursuna gitmektedir. La douce da gitmeye karar verir ancak annesi istanbul'dan duruma el koyarak, gitmesini veto eder. inatçı la douce bi de babayı dener o da katiyetle buna izin vermez. Suratını asıp telefon başında dudaklarını büzüp oturmasına dayanamayan dedesi "tamam kızım tamam" der "söylemeyiz annenlere gidersin" deyip la douce'u mutlu eder. Öğleden sonra dede camiye gider ve hoca ile konuşur. Babaanne sandıklarını açıp la douce için baş örtüsü bulur. La douce tüm gece heyecanla ertesi sabahı bekler. Sabah olduğunda yataktan aceleyle fırlar, yüzünü gözünü yıkayıp, altına taytını üstüne de boyundan bağlı bluzunü giyer, eline babaannesinin verdiği elifba'yı alır, başörtüsünü boynuna dolayıp koştura koştura arkadaşlarının yanına uçar. Hepsi çok şaşırır la douce'u gördüklerine. Hep birlikte yürümeye başlarlar. La douce hariç hemen hepsi uykusuzluktan ve açlıktan sızlanmaktadır. Üstüne üstlük bu çocukların hiç biri kuran kursuna gitmeyi istememektedir. La douce çok şaşırır. Onların bunu severek yaptığını düşünen la douce yinede ümitlidir. Yazın gidilen bir okul gibi olacağını umar. La douce'ların evlerinin karşısında ki apartmanda oturan utku ile birlikte oynar la douce hep. En yakın arkadaşları istanbul'da da genellikle erkekler olmuştur. Birlikte bisiklete binip, ağaçlara tırmanarak büyürler utkuyla. Camiye girdiklerinde utku sağ tarafa geçerken, ona yanında yer ayırmaz. Üstelik tüm erkekler bir arada oturmuşlardır. Kızlar da sol tarafta yere oturmuştur. La douce bu manzaraya bir süre bakakalır. Sonra kendini yabancı hissettiğinden en yakın dostunun yanına geçip oturmak için hareketlendiği sırada en yakın dostu olan utku:

- kızım sen orda oturcen, buraa erkeklerin yeri
diyerek la douce'u itekler. Şaşıran la douce mahalleden bir kızın yanına bağdaş kurup oturur. Mutsuzdur la douce. Kızlar uzun uzun şalvarlar ya da basma eteklerle, uzun kollu bluzler giymiş başlarında uzun baş örtüleri sessiz beklemektedirler. Hiç de oyun oynar gibi bir halleri yoktur. Üstelik hepsi salı günleri kurulan pazara gelen köylü teyzelere benzemektedir. 5 dakika içinde hoca dedikleri kişi gelir. La douce yanında ki kızdan gördüğü gibi baş örtüsünü başına dolar aceleyle. Hoca geçer oturur yerine. Selamın aleyküm diye seslenir seslenmez tüm çocuklar cevap verir hocaya aleyküm selam diye ama la douce bunun ne demek olduğunu bilmez. Hoca çocuklara kitaplarını açmalarını söyledikten sonra gözlerini la douce'a diker ve seslenir:

-kız sen, yeni istanbullu musun sen?
la douce korkarak cevap verir:
-evet
-o nası oturma allahın cenabeti, kalk düzgün otur. Kırmış bi tarafını töbe töbe töebee haşa töbeee
la douce şaşırır. Bağdaş kurmuş oturuyodur, yerde başka nasıl oturulur bilmez ama telaşla yanındakine bakıp dizleri üstüne oturmaya çalışır. O oturmaya çalışırken hoca üstündeki giysiyi fark eder ve yine töbe çekmeye başlayarak ayağa kalkar la douce'un yanına gelir:
- töbee töbeee töbee allahh sen koru yarabbim bu ne kılıktır bu ne haldir, sen allahın gazabını üstümüze mi çekeceksin çık git zındık, kafirrr çıkkkk istanbul değil burası!!!
der ve henüz 9 yaşındaki la douce'u tüm arkadaşları önünden camiden kovar.

ağlıyarak eve dönen la douce olanı biten dedesine babaannesine anlatır. dedesi sinirlenir ve öğleden sonra la douce da alarak camiye gider. 9 yaşında ki bir çocuğun giyimi ile şeytanlığın nasıl bağdaştırıldığının hesabını sorar, hoca gelip la douce'tan özür diler ama la douce bir daha oraya gitmek istemez.
Yaz boyunca sabahları keyifle geç vakit uyanır. Arkadaşları uykusuz camiden eve dönerken o evinin bahçesinde keyifle kahvaltısını yapar. Her sabah onlar için üzülür anne babaları ile konuşması, onları zorla o camiye göndermemeleri için rica etmesi için dedesine yalvarır ama dedesi dediğini yapmaz. yıllar geçer, la douce artık koca kız olur ve yine bir yaz tatilinde 2 günlüğüne dedesini ziyarete gitmeye karar verir. Akçakoca artık gelişmiş o köy havasından kurtulmuştur. aynı mahallede top oynadığı arkadaşlarından bir kısmı evlenmiş bir kısmı sözlenmiştir. Bekar olanlar hala okuyabilenlerdir. Onlara evinin bahçesinden yine bir sabah kahvaltısında bakarken, aynı topla oynayan kız ve erkek çocukların büyüyüp aynı o camide ki ayrı hayatlar peşinde olduğunu fark eder ve onlar için üzülür. istanbul'a döndüğünde ilkokul arkadaşı bahadır'ı arar, evlerine davet eder. Bahadır geldiğinde birbirlerine özlemle sarılırlar ve kaçırdıkları günleri birbirlerine anlatırlar.
kovanıda kovmak gerekir.
(bkz: mevlana bile sen gelme dedi)
insanın hayatında derin bir iz bırakacak olay.
aile baskısından dolayı gitmek zorunda kalmış çocukların yapmış oldukları haylazlıklardan dolayı yapılması hasıl olan eylemdir. seve seve gidenlerin hangisi kovulmuştur ki.
parmak arası terlik üstüne sörf şortuyla gidersen kaçınılmaz olacak olaydır.
kaydını başka camiye aldırması için ailesiyle konuşulması gerekir.* öyle afaroz eder gibi kovmak olmaz.
sabah abdestini alıp abdestini yolda bozan kursdaki diğer çocuklara karışması sonucu kursdan atılan çocukdur.