bugün

iclal aydın kitabı.
Yatak odam bir Musevi mezarlığına bakıyor. Bu yüzden sabahları pencereden bakmayı sevmiyorum.

Son birkaç gündür yağmurlu, rüzgârlı, karanlık oluyor sabahlar ve yataktan kalkınca dışarıdaki karanlığın sebebini aranıyorum, perdenin ucunu hafifçe kaldırarak...

Bu sabah sulu ve sert yağan bir karmış sebep...

Kimseyi uyandırmadan, sessizce hazırlanıp, erkenden çıktım evden. Gideceğim yer uzak, yapacağım iş çoktu. Yollar tıkanır, ulaşmak zorlaşır endişesi, dün gece geç yatılmış, sabah erken kalkmış, gözlerde uykusuzluğun ve Vizontele Tuuba'nın finalindeki hüznün şişliği ile düştüm E6 yoluna.

Dün çantama atmıştım o albümü...
Filmden sonra daha da dinleyesim geldi. (Söylemeyeceğim hangi şarkı olduğunu). Arabanın camlarına hızla vuran tipiye, bir türlü aydınlanamayan güne karşı duruyordu dinlediğim şarkı..

Sanki o filmde ben yokmuşum...

Sanki o filmin hikâyesini ben hiç bilmiyormuşum....

Sanki hiç vedalaşmamışım herhangi biriyle..

Sanki artık hiç özlemiyorum... Kimseyi...

Yazlıklardan ayrılanlar güneşten solmuş tişörtlerinin omuzlarında getirirlerdi küçük yaz aşkının ayrılığını..

Mektuplarla, arada bir güçlükle açılan telefonlarla yaşatılırdı biraz daha...

Yaz bitimi 20'li yaşlarım başlayana dek daha derin acıtırdı kalbimi ve o zamanlar daha çabuk onarabilirdi kalbim kendini. Bir ayrılığın, uzun bir yola çıkmanın, bir şehre son kez bakmanın burukluğu ile baş etmeyi öğrendim sonunda.

Otuzlu yaşlarım başladığından beri asansörlerdeki kısa ve anlık kalabalıkların, koridorların, yargıların, önyargıların, küçümsemelerin, ayrılıkların, boşlukların üstesinden gelir oldum...

Bunun karşılığında verdiğim onca şeyden sonra..

Mesela...

Şarkılar daha az ağlatır oldu beni. Filmler daha uzak...

Daha korkak oldum, daha cesur görünerek...

Daha kapalı oldum, daha açık olduğu sanarak..

Ve daha kırılgan oldum, daha güçlüyüm diyerek..

Hiçbir ayrılık 20'li yaşlardaki ayrılıklar gibi olamaz artık... Mevsim dönümleri o yaşlar kadar anlam taşımaz...

Geleceğe yönelik planlar, ev kredileri, dört tekerin üzerinde bir marka, sosyal etkinlikler, kapılar, çiviler, çitler var artık erişkin hayatımızda.

Karşılıklı suskunluklar var...

Film bitti. Eşimin gözlerine baktım. Vardı biliyorum.

Onun da gözlerinin bir yerinde saklıydı bir ilk gençlik vedası... Yarım kalan bir şey; kimseye göstermediği ve bu yüzden kıymetinden hiçbir şey eksiltmediği...

Ve biliyorum ki sizin de saklı bir yerinizde bir hafıza kartı...

Eski bir sevgili değil sözünü ettiğim... Bir ilk aşk, ilk veda değil...

"Büyümek" denilen meselenin çöpüne atılan diyetler... Zaman denilen acımasız, şakası yok büyücüye verdiklerimiz...

"Daha az üzüleyim bu hayatta, daha güçlü olayım" dileğinin karşılığında, bizden aldıkları...

Şarkılar daha az ağlatıyor artık değil mi?

Çocuksu geliyor heyecanlar?

Yapılacak onca ciddi ve önemli şey varken...