bugün

elinde bilim ve teknoloji dergisi olan ev arkadaşı, yemekte sayfaları karıştırırken phoebeartemis'e bir soru sorar:

+phoebeartemis?
-ney?
+ya yüzüme bak bir şey söyleyeceğim.
-efendim?
+*ikimizin arasında ki fark ne?
-beyin.
+evet. aferim lan.
-yani, bende var sende yok.
+ybsg.
Dersanede herkes derse yoğunlaşmış bir halde hocayı dinlemektir. Hoca da bu durumdan faydalanarak konunun en önemli noktalarını heyecanlı biçimde anlatmaktadır. Tahtamızdaki silgide mıknatıslı olup hocalar tarafından her ders en az bir kere düşürülmektedir. Aynı şekilde Fizik hocamız da tam tahtaya bişey yazıcakken eli çarpar herşey 3 sn içinde olup biter.

Silgi düşerken artistlik olur diye ayağıyla silgiye vurup silgiyi karşı duvara sallaması ve duvardan sekip ön sırada oturan kız arkadaşımızın kafasında patlaması akabinde sınıfımızın yarılması.
ev telefonu çaldı, açtım. babamın eski arkadaşıymış arayan. babamı istedi telefona. babam evde yok, her zamanki gibi kahvede batak, king takılıyor heralde diye geçirdim aklımdan. kahvededir o dedim. kahvenin numarasını istedi, bende fazla üstün zekalıyım ya*, herkesin telefon numarasını ezbere aklımda tutabiliyorum. yaz dedim verdim numarayı. kapattım telefonu. 2 dakika sonra arkadaşım aradı. " olum az önce adamın biri aradı, babanı soruyor bize, baban bizde ne arasın? kafan mı güzel?" dedi. sonra dedim yanlışlık oldu, özür diledim. bir süre sonra tekrar bu adam aradı." yeğenim yanlış numarayı verdin herhalde, aradım verdiğin numarayı, senin arkadaşınmış, sen daha iyi bilirmişsin nerede olduğunu." yaz abi yaz kahvenin telefonunu. bu sefer rehberden bakıyorum.
eski türk edebiyatına giriş sınavı olacaktır. sınav sistemi şöyledir ki iki kitaptan sorumluyuzdur ve kitap açmak serbesttir. profesör anfiye asistanlarıyla birlikte gelir. sorulardan birisi şudur: ''şair avni'nin ben kelimesini hem ruh hem beden anlamına gelecek şekilde kullandığı beyitini açıklayın.'' olaylara karışmayan genç ''nereden bulacağım koca kitapta küçücük bir beyiti'' diye içinden geçirirken hoca aynen şöyle der: ''birbirinize sayfa numarası söylemeyin. önemli olan sayfayı bulmak. yoksa demişsin sayfa yetmiş dört neye yarar.'' olaylara karışmayan genç geçirir içinden: '' ulan sakın...'' ve sonuç yetmiş dördüncü sayfada o sorunun cevabı vardır. garip olan ise çoğu kişinin bunu fark etmeyip şiirleri teker teker incelemesi ve yaklaşık yirmi dakika kaybetmesidir.
hala anlam veremedim. acaba hoca ağzından mı kaçırdı yoksa bir final kıyağı mı yaptı?**
ha bi de
(bkz: böyle anlatınca komik olmadı gibi)
iki arkadas bir yandan sigara ve çaylarını içip bir yandan da facebook pokerde takılmaktadır.
neyse konu döndü dolaştı fatih erdemciye geldi.

m: mafk
x: arkadas

m- knk bu fatih erdemci'nin bir şarkısı vardı "çocuklarla" ilgi * *
arkadas bir anda poker masasinda 25 M'i kaybettiği adamlara hincla küfür eder.
x-orospu çocuklarıııııı!!!
m-yok knk o değil ya.

x: dumur
m: dumur
kardeşimin çalıştığı eczaneye sürekli gelen müşterilerden biri fenalaşmıştır, ambulansla hastaneye kaldırılmış olup durumu pek de ağır değildir. ambulansta giderken başlar görevlileri haşlamaya; "kapayın şu sireni kafam şişti, durumum çok da ağır değil ne milleti telaşe veriyorsunuz, gideriz işte tintin". *
hoca ile birlikte doktor adayları sabah viziti geziyorken birden,
telefonun sesini kapatmayı unutan bir öğrencinin telefonu emre aydın şarkısıyla çalmaya başladı.
''adam olmaz dedin senden...''
hocanın merakla beklenen tepkisi gecikmedi.
''baban arıyor galiba. söyle, haklı çıktı.''

(alıntı)
çok afedersiniz ama sikiş.
sempatik ve kilolu din dersi hocasının, dersin ortasında sandalyesinin kırılıp, adamcağızın yere düşmesi.**
olay hamamda geçmektedir. fırlamalıkta sınır tanımayan ergenler, tasa sıcak su koyup arkadaşlarını haşlamaktadır. olay, aralarından birinin suyu attıktan sonra, diğerinin eğilmesi suretiyle arkada traş olan amcanın haşlanması, ve "amuğa godumun veletleri, çocuh bahçasına çevirdiniz burayı" diye hem küfür hem de azar yemesiyle sonlanmıştır.
(bkz: ameliyatlar) *
lise ikinci sınıftayken başımdan geçmiş bir olaydır.

okulda bazı kızsal vukuatlarımdan dolayı fişlenmmiş kızların gözünde argodaki anlamıyla piç gözüyle görünen biriydim. buna rağmen okulda hoşlandığım bir senedir peşinde olduğum kızı en sonunda tavlamayı başardım. ilk günün sevinciyle okul çıkışında beraber yürüyüp otobüs durağına kadar eşlik etmek üzere kız arkadaşımla beraber yola koyulduk. o gün de tesadüf eseri yaşıtlarıma taş çıkaracak kadar genç görünen annem okul yakınlarındaki kebapçıda beni beklemekte camdan izlemektedir. kız arkadaşımla elele giderken yolun karşısından annemin bağırarak beni çağırması sonucu sevgilimden bir tokat yeyip tüm hayallerimin kıza, onun annem olduğunu inandırana dek suya düşmüştü.
(bkz: 20 şubat beşiktaş fenerbahçe maçı) nın ortasında kuzenim aradı. bana beşiktaş ın yendiğini sevine sevine anlattı. hele bir de utanmadan galatasaray nasıl koydu dedi. bende bir kaç şey söyledim kapattık.

maç sonu: telefonda bir güzel ağzına sıçtım. " ne oldu lan! lideriz amk! " dedim. kem küm etti telefonu kapattı. yazık oldu çocuğa. bu genç yaşta böyle bir acıyla tanıştı...
20 şubat 2011 beşiktaş fener maçı;

skor: 2- 4.fener çok pis yarmıştır.

not: yemin ederim cimbomluyum. benimki sadece gıcıklık.
itiraf.com dan alıntıdır.

--spoiler--
homeless, Erkek , 26

En ağır ceza

Suçsuz yere dayak yiyen öğrencime jest olsun diye: "Ne ceza verelim, hadi sen söyle." diyorum, sinirli bir şekilde cevap veriyor: "S.kelim öğretmenim!" Artık ne kadar canı yandıysa...
--spoiler--
dolmuşta dili kayan teyzenin mübarek bir yerde inecek var demesiyle soförün ilerde cami var abla az sabret demesidir.
yer: kirikkale sanayi.
anlatan: o sirada o sehirde görev yapan bi akraba.

cingene kadin sokak ortasinda bagdas kurup oturmus cocugunu emzirmektedir. cocuk emmek istemeyince "al yoksa bak amcaya veririm" der. ileride dikilmekte olan adam ise "ben ne yapayim senin kara memeni" der ve yoluna gider..
seneler önce yasanmis bir olaydir.

o aksam tvde tom cruiseun kokteyl adli filmi vardir. ancak biraz gec saatte oldugundan ve anne izin vermediginden ablamla aklimiza cin bi fikir gelir.

abla burnundan daha yeni ameliyat olmustur ve doktorun verdigi ilaclardan biri uyku getirmektedir. sonuc olarak annenin cok sevdigi türk kahvesi pisirilir ve icine iki tane bu haptan ezilerek katilir, anneye uzatilir. anne kahveyi icince beklenilmeye baslanir. ardindan annenin uykusu gelmis, yatagi yapilmis biz de odamiza cekilmisizdir.

ancak bi sekilde ilac ters teper ve annem ahh off pofff diyerek yatakta dönüp durmaktadir. misil misil uyumasi gerekirken resmen hortlar. filmi coktan unutan biz artik kadina bisey olacak diye korkudan odamizda ne halt edecegimizi düsünürüz. o gün seyahatte olan eve gec gelen babaya durum aciklanamaz da! pacalarimiz tutustugundan en sonunda dayanamaz ve babama durumu kabaca anlatiriz. eeee iste ablama ilacini vermek icin kahvesine kattim ama kahve yanlislikla anneme gitmis falan.. o sabah zor edilir, anne en sonunda uyur ve sabahina bisey kalmaz. o film en nihayetinde yine izlenemez.

durum yillar sonra acikliga kavustugunda hep birlikte güleriz.
yıllar önce erdek'de yazlık dolaylarında arkadaşla dolaşırken arkadaşın kafasına bir evin 1. katından köpek atlaması gibi örnekleri vardır bu olayların.

yine güldüm lan gece gece ahhdhsad
banyodan çıkan bir adamın camının önünde g*tünü kurulaması ve bunun her yerden çok net gözükmesi.
şehirler arası otobüs yolculuğunda, bütün yol boyunca horlayarak uyuyan adamı muavinin otogara gelince "çok horluyorsunuz" diye uyarması. * *
her yerde olduğu gibi, çalıştığım şirkette de sigara içme yasağı var. bana her sabah rapor getiren ekibin evrakları ne zaman gelse sigara kokuyor. ben de her gün bunlara orada sigara içmemeleri konusunda uyarı yapıyordum.

bu sabah raporlar geldi, mis gibi kokuyor. bütün raporların üstüne parfüm sıkmışlar. sevgiliden parfüm kokulu mektup almıştım da, parfüm kokulu rapor ilk kez alıyorum. tarihte bir örneği daha yoktur herhalde...
macaristandan bi arkadasimla yasadigi sehri dolasirken, cocukken gittigi kiliseye götürür beni. gördügüm o kadar katolik kilisesinin ardindan protestan kilisesi degisik gelir gözüme. biraz dolasir, otururuz sonra. o kendi pagan tarziyla dua eder ben de icimden okurum biseyler. kilisede bizden baskasi yoktur. bi ara kapi acilir bi adam girer ve hemen kaybolur ortadan. bi süre sonra kalkariz. ancak kapi sürgülenmistir. neyse der acariz, ancak disarda baska bi sürpriz beklemektedir bizi.

kiliseden cikinca hemen bi demir kapi vardir ve asma kilitle kilitlenmistir. birbirimize bakakaliriz. "na nasii yani?" derim. az önce iceri girip gözden kaybolan görevli bizi farketmemis ve kiliseyi kitleyip, cikip gitmistir. kisaca kilisede mahsur kaliriz. demir kapi biraz yüksek olmakla birlikte tirmanip üzerinden atlanabilecek boyuttadir. arkadasim "hah iste macera ariyodun tam oldu" der. gülerek tirmanip atlariz üstünden sokaktan gecen insanlarin garip bakislari esliginde.

sonuc olarak arkadasimin da dedigi gibi "hristiyanlikta kiliseye girmek kolay ama cikmak kolay degildir.."
ablamin ebe olan bir arkadasinin anlattigi olaydir:

adam karisini hastaneye vajinasinda patlican kaldi diye getirmistir?! elinde patlicanin sapiyla. ne denebilir ki böyle bir durum karsisinda..
o kızlarda daha çok oluyor. kısık bir sesle söyleyerek insanları sinir eden tipler.