bugün

2003 venedik film festivalinde san marco ödülü kazanmış mükemmel film. kürt yönetmen hiner saleem tarafından çekilmiştir. afişinde kürt haritası vardır buna rağmen filmin hiçbir karesinde kürt propagandası sezilmez.ayrıyeten konu ermenistan ile ilgilidir.insanlar ısınmak için votka limon içerler.ayrıca dolmuş sahnesinde çalan müzik insanı hayran bırakır.önyargısı olanaların bile izlemesi gerektiği bir film.
2003 yapımı hineer salem filmi.

naif bir film. karlar altında sıcak bir film. mesafeli bir film ama çok tanıdık insanların olduğu. bizden bir film. sovyetler çöktükten sonra ne yapacağını bilmez, beş parasız insanların karlar altındaki bir köyde yaşamaya çalışmalarını anlatıyor. insanlar nasıl orospu olur onu anlatıyor. iletişim sorunu çeken insanlar nasıl aşk yaşar onu anlatıyor. içine kapanık ve tüm dünyadan soyutlanmış bir yerde sıkışmış insanlar nasıl aynılaşır onu anlatıyor. çıldırmamak için böyle bir yerde ufak ama çok ufak mutluluklar lazım gelir onu anlatıyor. minicik hikayesi ve görece kısa süresi ile çok şey anlatıyor. bakışlar, ufak jestler, hayal kırıklıkları, tombe la neige'yi söyleyen şöför, kocasına mezar taşından kızıp somurtan kadın, piyano çalan kız, karların içindeki sandalyeler, sağa sola amaçsızca koşturan atlı. minimalist sinemadan etkilenmiş bir aki kaurismaki filmi hissi veren karelerle az malzemeden çok şey çıkarıyor. o kadar tanıdık ezgiler var ki filmde, o kadar bizden adetler bizden tavırlar, huylar. bu kadar biribirne benzeyen iki millet nasıl bu hale gelmiş diye düşünmemek imkansız. aynı şarkıları dinliyoruz, hayatı aynı frekasnta yaşıyoruz, birbirimize çok benziyoruz. bir ermeni köyünü dilden arındırırsak eğer aradaki çizgiyi ayıt etmek çok zor onu görüyoruz.

menfi kısmı için çok fazla şey söylememek istemekle beraber kürt yönetmenin araya sıkıştırdığı kurdistan posterlerinin çokça sırıttığını, 1915'e yaptığı göndermelerin çok lüzumsuz durduğunu eklemek isterim. mesele bunları dile getirmek değil ama eğer tüm bunları filme yediremezseniz ve böyle sadece 'olmuş olsun diye' araya sıkıştırırsanız tüm o samimi havayı dağıtabilirsiniz. salem' in samimiyeti konusunda şüpheleri olan birisi olarak bu ufak bir kaç ayrıntıyı filmin genel masum, yumuşak havasını zedeledğini ve propoganda sularına girdiği için üzülerek seyrettim.
film şiir gibi bir film, ancak detaylarında propaganda akıyor. şarıl şarıl. izlenesi ancak böyle bi filmin içine giren siyaset de alenen sıçmıştır şiirselliğinin içine.
otobüs şoförünün ağzından dinlediğimiz tombe la neige ile karlarda ilerleyen o eski püskü otobüsün, cote d'azur da ilerleyen kırmızı bir alfa romeo giulia'ya dönüştüğü film.
samimi bir filmdir. insanın ufkunu kar kokularıyla açar, tavsiye ederim.
sovyetlerin dağılmasından sonra ne yapacağını şaşırmış bir ermeni köyünde yaşananları konu alıyor.
aham şaham bir film değil. lakin dram türü film sevenler için seyretmelerini öneririm.
gereksiz yere çok fazla sahne uzatılmış. bitse de gitsek moduna giriyorsunuz bazı yerlerde. ama gidemiyorsunuz.
çünkü bazı sahneler kurtarıyor filmi.
görüntü kalitesi düşük bir şekilde izlediğim için teknik açıdan yorum yapamayacağım bu sefer filmle ilgili.
kürt yönetmen hiner saleem iyi iş çıkarmış, lakin filmin sonunu bir türlü bağlayamamış. o da kararsız kalmıştır eminim napsak napsak diye..
bazıları filmde dolaşan kürdistan haritasından oldukça rahatsız olmuş. bu eleştirilere katılmıyorum. bir propaganda sezinlemedim ben şahsen. (hele ki kimi ermeni soykırımıyla ilgili bir şeyler var yazında iyice sorguladım kendimi aynı filmi mi izledik acaba diye)
filmde konuşulan kürtçe, güneydoğu bölgesinde veya ırak kürdistanı'nda duyabileceğiniz kürtçe den farklı. (bkz: ermenistan kürtleri)
sürekli bembeyaz bir kar ve arkada bir dağ fonunda çekilen film sıcak evimde bile beni üşüttü lakin film içimizi ısıtmayı başardı. (demin yönetmen iyi iş çıkarmış derken bunu demek istemiştim aslında)
sovyetlerin dağılmasıyla ilgili konuya hakim olmaya gerek yok filmle ilgili. bunu da belirtelim.
pek tabi müziklerine değinmeden olmaz; otobüs şöförü abimizin tombe la neige ı söylediği sahne nemli gözlerle izlediğimiz bu filmde yüzümüze koca bir gülümseme yerleştirdi.

mutlaka izlenmesi gereken bir film diyorum özetle. bahman ghobadi filmi kadar ağlamaklı da değil hem.