bugün

milan kundera nın merak ettiğim eseri.

ayrıca; (bkz: kimlik)
öncelikle buralarda milan kundera okuyanlar olması sevindirici. önce ölümsüzlük ve yavaşlıktan sonra okunması gerektiğini düşünüyorum. tam olarak bireyselliğin kitabıdır.
Bir milan Kundera eseri. Lisede bir hoca çok önermişti, okuyamadim. En azindan filmini izlemek lazım. Entel adamdı vesselam.
felsefi tadını alabilmek adına, olaylardan bağımsız bir kere daha okunması gereken kitap.
sanırım bir küçük iskender şiirinde geçen bir söz. ben oradan anımsıyorum yani

edit:bu arada küçük iskender'i beğenen biri değilim.
--spoiler--
güçlüler güçsüzleri incitemeyecek kadar güçsüz olunca; güçsüzler çekip gidecek kadar güçlü olmak zorundaydılar.
--spoiler--
--spoiler--

yaşamımızdaki dramatik durumları ifade etmek istediğimizde, ağırlıkla ilgili metaforlar kullanma eğiliminde oluruz. bir şeyin ağırlığı altında ezildiğimizi söyleriz. ya bu ağırlığa katlanırız, ya da başarısız olur ve onunla birlikte düşeriz. onunla mücadele eder, kazanır ya da kaybederiz. peki ya sabina - ona ne olmuştu? hiç birşey. bir adamı terk etmişti, çünkü içinden onu terk etmek gelmişti. adam ona musallat mı olmuştu? adam ondan intikam mı almaya çalışmıştı? hayır. sabina'nın dramı, ağırlıktan değil hafiflikten kaynaklanan bir dramdı. sabina'nın durumunda neden ağırlık değil, var olmanın dayanılmaz hafifliğiydi.

--spoiler--
bu egzistansiyalizm bir harika dostum.
"Varolmanın " yazımı yanlıştır. Doğrusu (bkz: var olmanin dayanilmaz hafifliği)
romanı da güzeldi, filmi de. ama milan kundera hepsinden değerli.
hem insan ruhu ve toplum gibi karmaşık bir yapıyı ele aldığından hem de dilinin ağır olması sebebi ile okurken tekrar okumam gerektiğini hissettiğim kitaptır. ötekine hem ihtiyacının olması, hem de bunun tutsaklık olması ne acayip bir şey.
Güçsüz olmak günahsa, güçlü olmak adalet midir?
varoluş sancısının son aşamalarında bir anda gelen teslimiyet halinin verdiği hafiflik. Sadece varsınız ve fazlasını düşünmeye gerek yok.
Yaşamımızdaki sarsıcı durumları dile getirmek istediğimizde, ağırlık belirten eğretilemelere başvurmak eğilimindeyizdir. Bir şeyin bizim için büyük bir yük olduğunu söyleriz. Ya taşırız bu yükü ya da beceremez, okkanın altına gideriz, bu yükle didişir, kazanır ya da kaybederiz. Ya Sabina - sahi ne olmuştu ona? Hiç. içinden terk etmek geldiği için bir erkeği terk etmişti. Erkek onun peşinden mi gelmişti? Ondan intikam almaya mı çalışmıştı? Hayır. Sabina'nın dramı ağırlığın değil hafifliğin dramıydı. Onun payına düşen yük değil, varolmanın dayanılmaz hafifliğiydi.
O zamana kadar ihanetleri heyecan ve neşeyle doldurmuştu içini. Çünkü yeni ihanet serüvenlerinin yolunu açıyordu önünde. Peki, ya bütün bu yolların bir sonu varsa? insan ana babasına, kocasına, ülkesine, aşkına ihanet edebilirdi ama ana baba, koca, ülke ve aşk elden gidince - ihanet edilecek ne kalıyordu geriye?
Sabina çevresinde bir boşluk hissediyordu. Ya bu boşluk, bütün ihanetlerinin varacağı yerse?
Doğal olarak bunun farkına varmamıştı şimdiye kadar. Nasıl varabilirdi ki? Peşine düştüğümüz hedefler hep bir parça sislerle örtülüdür. Evliliği özleyen genç kız bilmediği bir şeyi özler. Ün peşinde koşan gencin ün denen şey hakkında en ufak bir bilgisi yoktur. Attığımız her adıma anlamını veren şey o adım hakkında hiçbir şey bilmememiz gerçeğidir. Sabina ihanet etmeye duyduğu isteğin ardında yatan hedefin farkında değildi. Varolmanın dayanılmaz hafifliği - hedef bu bu muydu ?
Milan kundera'nın psikolojik çözümlemeleri, bir sabahattin ali olmasa da çok iyi. Kadın ve erkek mantığı üzerine uzun uzun örneklemeler yapması takdire şayan.
Sabah uyandığımızda çektiğimiz varoluş sancısına benzerdir.
O Kim???
Usualsuspect'e sormak gerek.
1988 filmi: https://www.youtube.com/watch?v=KC6LR1JbpKk
Soruyu sormanın başka bir yolu da şu;bağırarak sonu çabuklaştırmak mı iyidir,yoksa susmak ve böylelikle daha yavaş bir ölümle ölmek mi?
Milan kundera'nın romanı.
hangi ideoloji olursa olsun, iş kendi fikirlerini kendinden olmayana dayatmaya gelirse tüm ideolojiler kötüdür anafikri bu romanın her yerine sinmiş. örneğin tomas birden çok kadınla birlikte olmak istemekte, teraza tek eşlilik istemektedir. hatta tomas, terazaya istersen beni aldatabilirsin demektedir. teraza tüm roman boyunca sadece bir kere farklı bir erkekle birlikte olur. ancak kendini kötü hisseder. aynı şekilde teraza da tomas'ı tek eşlilik için sıkıştırır ve bu sefer de tomas kendini kötü hisseder.

1968 yılında sovyetler birliği prag'ı komünizm zayıfladı bahanesiyle işgal ettiğinde yötecilik yapan çekler yıllar sonra çekilen acıları görmezden gelerek: biz kendimizi davaya adamıştık, yapılan haksızlıkların farkında değildik. demişlerdir.

var olmak sandığımız kadar ağır olmak zorunda değil, aksine oldukça hafif olmalı. hepimiz her şeyden önce insanız. sonradan üstümüze yapışan, yapıştırdığımız, yapıştırılan her kavram kurmacadır aslında. gerçek olan tek kavram olabildiğince insan olmamız.
(bkz: aldatmanın 50 tonu)
bünyesinde barındırdığı psikolojik betimlemeler, insan davranışlarının arkasındaki kişisel motisvasyonlar, kavramlar arasındaki keskin ayrımlar, kurgulama, felsefe hepsi tam not. Bu kitap edebi zevk verir. Mamafih kurgunun bina edildiği motifler, insan gururunu sinek gibi ezecek eylemleri meşrulaştırma mekanizmaları "okumaya devam etmek istemiyorum" dedirtti bir yerde. bu da eserin, duyguyu okuyucuya aktarma konusunda başarılı olduğunu gösterir. Yarısı tutku yarısı da savaş üzerine. Çağdaş klasik severlere epey hitap ediyor.
Kitabını okumadım ama gerçekten filmini beğendim. Hatta teraza ya aşık oldum diyebilirim. Ah teraza ne naif kadındın sen öyle. içi dışı bir.
güncel Önemli Başlıklar