bugün

gece karanliginin sehrin üstüne bir karabasan gibi cöktügü ve pencerenin puslu camindan yukari dogru bakildiginda dolunayin o muhtesem görüntüsünün görülebilecegi siralarda,ögrencilik yillarinda sabri abinin hediye etmis oldugu,gicirtidan uyutmayan tahta dösemeli yatagina uzanmis, elindeki o altin sarisi kapaklari olan, etrafi ejdarha fügürleriyle islenmis defterine, ilk sevgilisinin hediye etmis oldugu gümüs renkli tükenmez kalemiyle birseyler karalarken, icinden; acaba bugün karslplatz tan stephansdom a dogru ilerlerken, istiklal cadesine benzeyen ve sagli sollu alisveris merkezlerine sahip o sokakta, cesme basinda oturmus, gökyüzü gözlü, o gariban suratli, ellerinde; kac yil önceden kaldigi belli olmayan eldivenleri, üstünde; yakasi parca parca olmus o gömlegi ve bu kis sogugunda icine su birikmis o yirtik ayakkabilariyla, yanindan gecen her insana dogru ellerini uzatip icinden adeta : "ben, yasaminizin bir parcasi, ben olmasam belki de bugün yazacak birsey bulamayacak, arkadaslarinizla sohbet ederken iki kelime daha fazla konusamayacak, belki yillar sonra hatira defterinize baktiginizda sirf benim ismimin geciyor olmasindan dolayi bugün yasadiginiz güzel seyleri animsayacak fakat beni görüpte görmemezlikten geldiginiz, üc bes kurus parayi benden esirgeyip mc donalds a verdiginiz avrolara üzülerek icinizden :" ben bugün nasil oldu da, hayatimda kötü bir iz birakacak ve hatira defterimin bu sayfasini her okudugumda kahrolacagim bi hata yaptim da o zavalli garibani görmeyip, üc bes kurusun hesabini düsümdüm." diye kendinizi suclu hissedeceksiniz." diyerek haykirmistir da ben farkinda olmadim.

gibi mesela.

edit: (bkz: ota boka eksi oy veren ibne)
her şey, bir sonbahar günü dışarıda yemek yerken yanınıza oturup sizinle sohbet etmeye çalışan kızıl saçlı kadının size polisten kaçtığını anlatması ve de kendisinin uyuşturucu ticareti yapan bir suçlu olduğunu itiraf etmesi neticesinde sizde oluşan o korku ve de çaresizlik hissinin bir anda ortaya çıkması neticesinde küçüklüğünüzden kalma o kimseyle paylaşamadığınız duyguların tekrardan beyninizin bir köşesinde canlanmasıyla beraber hayatınızın en kötü günlerini eksiksiz ve taptaze bir şekilde yeniden geçirmeniz ve de beyninizde oluşan eski günlere tekrar dönüp hayatımın alt üst olması korkusunu iliklerinize kadar hissedip elinizin ayağınızın titremesi sonucu kısa boylu garsonun tam zamanında masanıza getirdiği sıcak çayı üstünüze dökmeniz sonucunda kasıklarınızın tarifi namümkün olan bir acıyla yanması ve de hemen beraberinde tedavi için gittiğiniz hastanede kel ve sağlıksız vücutlu doktor tarafından, asla çocuk sahibi olamayacağınızın size söylenmesinin ardından öfkeli bir halde dışarı çıkıp önünüze çıkan ilk taksiye binerek, taksinin sizi evinize değil de kasıklarınıza çay dökülen o kafeye götürmesini istemeniz sonucunda aracın şarampole yuvarlanması ve de sizin tekrar o öfkeyle çıktığınız hastaneye götürülüp ömrünüz boyunca bir daha yürüyemeyeceğinizi öğrenmenizle başladı...
aslında hep varolmayan bir günün içinde tükenen o nefesin dışlandığı bir eski yüzün ayna eskisi suretinde tükenen bir akşamın kendinden habersiz salınımının sorulduğu vapurların gelip geçmediği aksine unutulduğu bir yolculuğun aksidir böyle tepsiler dolusu önümüze gelip ikram edilmeyen her manzaraya bakarak bize "Şimdi nereye" dedirten soru olmayan bir sorunun açtığı tünelden geçerek uzun uzadıya kaybolmaya fırsat vermeden kendimizi kendimizde yitirmemize vesilen o labirentlerin aşkına tüm camlarda soluklaşan kasım akşamlarına sevdalı bir kızın yüzünü cümle içinde kullanma teşebbüsünü andıran çala kalem bir elvedanın tılsımıydı içimizin dışımızın bir olup kendi kendinin tekerrürü haline gelerek bizden sonrasına tamamlanmamış bir son bırakırcasına başlangışsızlaşan her ömrün ardında "pes" dedirten bir tırnak içinin tüm sınırları altüst edercesine sonlandırdığı sözde konuşmanın bir diyalogtan ötelenerek bir suskuya evrileşmesinin tadını elbette anlatmakla tükenmeyen sükûtuna aldanmakla açıklama girişimi böyle çaresiz bir duvar gibi önümüzde yükselirken tarifi arifleşmiş bir taşın güneşin küfüre dönüşen ışığından geceyi boğazlamayı andıran o leziz katliamına bakarak "Buradan ötesi ötekiliğimizdir" diyen her yolcunun bir otel eşyasına miras kalan gölgesine sığınmanın yasını tutmayan o eski adressizlerin bilinmeyen çehrelerinde yüzülen her yolun bir duraktan habersizce kaybolan matemini anlatmak kimine kolay kimine zor gibi gelse de olan yegâne kayboluş şu saatten sonra sadece ismi sadece ölülere konulan çocukların doğmamak için titreyerek “bu seferlik annem doğurmasın beni” diye çığlıklar atarak varoldukları rahimleri bazı bir çürük diş bazı da unutulmuş bir öyküye dönüştürme çabalarının ötesinde ölmeyecek bir doğuma sırt çevirmenin verdiği derin bir hazzın açtığı yaraların bilinmeyen o kabuklarından sökerek tırnaklarını geçirdikleri o devasa kahroluşa kendilerince bir isim koyma çabasının ismi elbette lanetlenmekle eşdeğerde olan bir ömüre doğru yürür ki bu ömür onların öldürüldükleri her cinayeti aklayan bir yargıcın kendi yasası uyarınca “bakın işte bu suç insan olmak için kâfidir” demenin bir başka halini alıp tüm zindanları birer çiçek gibi tasvir etmeye çalışan bir fikrin kendi kendini öldürerek ilmek ilmek kabirlerdeki azaplara tatlı uykular öpücüğüne benzer bir temasla onları gömerek o andan başlamak koşuluyla kıyameti yeryüzünün yegâne peygamberi olarak atayan bir çaresizliğin tüm kitapları yakarak hatta tüm kalemleri kurşuna dizerek kendi verdiği ölüm fermanına içinden geçen her doğumu yazan o eli yüzü insan içindeki insansızlaşmanın vardığı bir hükmün sessizliğin halifesi gibi atanmasına olanak tanınan o her ölümlünün dışlandığı ölümsüzlük ülküsünün verdiği son kararın bir ömrün tadına bakarak da söyleyebileceği her öldürülmüş cümle gibi “bana inanın yoksa inanmadığın her şey olurum” diyen derin bir uçurumun sonsuzluğunun gizlendiği o matemi soluksuzca yaşamanın –bırakın anlamı- her şeyleştiği bu tual bundan sonra renklerin sadece bir köle olabileceği o yarın diye bilinen dünleşmeye mahkûm günün umuttan başlayarak tükendiği bir âna değin bilinerek –dahası- ilenerek çırılçıplak kalacağı bir seste tüm heceleri sökülene değin beklemesinin insana üflenen o derin sükûnun yeryüzünde kalacak o son cümleye değin verdiği soluksuz savaşımın göğüs kafesinden çekilircesine haykırarak “lütfen beni insan olarak cezalandırmayın” demenin bir cismi olmadığı gibi isminin de ötelendiği bir mazi kamburuna dönüşene değin hatırlanacak öfkeye serilmesinin en masumane diye bilinen çabasından dışlanan derin bir aykırılık dürtüsünün – ki o dürtü her defasında kendi cangılına bakarak “bu vahşet benim en güzel hayalimdi” diyerek- kendi köküne tükürmenin yoksalığından hatta yoksunluğundan mahrum bir şekilde unutulmasından başka ne olabilirdi diye kanatılan bir olamayan-yaranın özlemi gibi izleşmeye meyilli bir cehennemi sustuklarından yaratma girişiminden ne olabilirdi?
(bkz: zenci başlığı)
--spoiler--
derdinizi sikem
--spoiler--
ilginç denemedir ve amaç nedir bilinmeyen denemelerdendir, işi tükenen evladını kesermiş diye bir söz vardır inanırım hep, hayır amacınız nedir onu da anlamış değilim, varsayın ki kurduk en uzun cümleyi, ee sonra? sonrası yok, gelsin şukular eksiler ya da pm atıp 'aaaa ne güzel yazmışsın, boşaldım kardeş' diyenler ve bunun ego tatminine girişen kendini yazar sanan bizler, tüm bunlara ne gerek var? nokta koymadan sadece virgül kullanarak yedi sülalenizi anlatacak cümleler kurabilirsiniz, yeter yoruldum amk. *
mesela uzun bir cümle kurmaya kalktığınız vakit diğer yazarların o yazıyı okurken sıkılacaklarını düşünmenizin yanı sıra o entry'i yazarken sizinde klavyenin sıcak ve terli tuşlarına bilmem kaç kere basacağınızı göz önüne almalısınız ki bu da ülkemize gelen sıcak hava dalgasının arttığı şu beter günlerde hiç de eğlenceli bir şey olamayacağı gibi o entry'i yazarken harcayacağınız vakit ise apayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte bu durum sevgilinizle aranızın bozulmasına yol açacağı gibi o sırada çalışıyor iseniz iş yerinde de patronla aranızdaki ilişkinin kötüye gitmesine sebeb olabilecek bir durum olmakla birlikte benim de en iyisi bsgck'mam gerekebilir.
gözlerimin gözlediği gözleri gözlerin gözleseydi gözlerim ve gözlerin göz göze gelirdi lakin gözlerim ve gözlerin göz göze gelmiyorsa gözlerinin gözlediği gözleri gözlemiyorum demektir.
zenci pipisi.
en uzun cümle değil destandır bu destan!
(bkz: eşcinsellerin genelde sarışın mavi gözlü olması)
kazanana renkli televizyon verilmesi gereken denemeler.
uzun cümle denemesinde başarı yakalayamayan bir insan uzunn uzunn düşünüyormuş ki karşısına uzun boylu bir genç gelmiş ve uzunn uzunn düşünen insan uzun boylu gence aşık olmuş ayrıca o genci çok iyi tanıyormuş bu yüzden uzun boylu genç ile uzunn uzunn konuşabilmiş...
1.90 Ehehe.
cümleyi bilmem ama türkçemizin en uzun kelimesi buyrun bi göz atalım tam 70 harf 28 hece;

Muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebileceklerimizdenmişsinizcesine

Kelime türetimi;
Muvaffak
Muvaffakiyet Muvaffakiyet siz Muvaffakiyetsiz leş(-mek) Muvaffakiyetsizleş tir(-mek) Muvaffakiyetsizleştiri ci Muvaffakiyetsizleştirici leş(-mek) Muvaffakiyetsizleştiricileş tir(-mek) Muvaffakiyetsizleştiricileştiri ver(-mek) Muvaffakiyetsizleştiricileştirivere bil(-mek) Muvaffakiyetsizleştiricileştirivere meyebil(-mek) Muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebil ecek Muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebilecek le Muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebilecekle
Halit Ziya usakligilin mai ve siyah var ya, onu acın, sizin gibi kasmadan nasıl uzun cümle kurulur görün. Cümlenin sonuna geldiğinide basını unutursunuz cogu zaman.